Nasrallah’sız Hizbullah’ın yol haritası ne olur?

Fotoğraf: Anagha Subhash Nair/AA
Hizbullah’ın Eski Lideri Hasan Nasrallah’a ölümünden yaklaşık 5 ay sonra nihayet bir cenaze töreni yapılabildi. Birkaç yüz bin kişinin katıldığı Beyrut’taki törende İsrail uçakları törenin yapıldığı stadyumun üstünde alçak uçuş yaptı. Hizbullah’a yönelik aylar süren şiddetli saldırıların ardından örgütün hâlâ Beyrut’ta yüz binlerce kişinin toplandığı bir tören yapabilmesi de elbette önemli bir gösterge oldu.
Peki bundan sonra ne olacak?
Elbette Hasan Nasrallah’ın İsrail tarafından öldürülmesi örgüt açısından çok büyük ve boşluğu kolay kolay doldurulamayacak bir kayıp oldu. Nasrallah 30 yıldan fazladır yürüttüğü örgüt liderliği süresince örgütü bölgesel bir askeri ve siyasi aktör haline dönüştüren isim oldu. Lübnanlaşma olarak adlandırılan bir politikayla ülke içindeki farklı dini ve mezhebi siyasi yapılarla iyi ilişkiler kuran Nasrallah siyasi ittifaklar da inşa etti. Yine Nasrallah’ın liderliği boyunca örgütün İran ile ilişkilerinin de farklılaştığını anlatır Lübnanlılar. Onlara göre Nasrallah, örgütü İran’ın emir erliğinden çıkaran ve zaman zaman müzakere edebilir hale getirebilen bir liderdi.
2006’da İsrail’in Lübnan’ı işgali sırasında Lübnan ordusunun teçhizat ve silah başta olmak üzere yetersizliği örgüte büyük bir fırsat oldu ve Hizbullah İsrail’i Lübnan’dan çıkaran güç olarak toplumun her kesiminde popülaritesini daha da artırdı. Yine Nasrallah’a dair ‘sözüne güvenilir’ imajı ve siyasi süreçleri yorumlayıp etki edebilen yönü örgütün hem Lübnan içinde hem de bölgede saygınlığını pekiştirdi.
Ancak Lübnan bütün hareketlerin ve partilerin yanı sıra dini-mezhebi grupların arkasında bir ülkenin olduğu bir ülke. Nasrallah’ın örgüt ile İran arasındaki ilişkiye dair kafasında nasıl bir plan vardı bilinmez ancak nihayetinde İran’dan tamamen bağımsız hareket etmesi de söz konusu olamazdı. Nihayet 7 Ekim 2023’te HAMAS’ın İsrail yerleşim birimlerine yönelik saldırısı Hizbullah’ı İran ile Lübnan arasında kaldığı bir döneme sürükledi. İran, direniş ekseninin en önemli unsuru olarak gördüğü Hizbullah’ın İsrail’e baskı yapmasını istiyordu. İran hâlâ kendi sınırlarından uzakta ve sahadaki silahlı vekil yapılar üzerinden mücadeleyi sürdürme politikası yürütüyordu.
Diğer taraftan Hizbullah’ın Lübnan içinde hatta parlamentoda güçlü bir siyasi kanadı da vardı ve Lübnan’ı savaşa sürüklemenin bedeli ağır olabilirdi. Hizbullah bir ara formül bulmaya çalıştı ve Lübnan içinde kimseye hatta siyasi müttefiklerine bile sormadan Güney Lübnan’dan İsrail’e savaş açtı. Hedef İsrail ordusunun kuzey ve güney şeklinde ikiye bölünmesini sağlamak ve bütün gücüyle Gazze’ye yüklenmesini engellemekti. Hizbullah’ın aylarca zorlayıcı şartlara rağmen sadık kaldığı formül çerçevesinde Lübnan-İsrail sınırında sınırlı bir bölgede, kontrollü bir savaş yürütülüyordu ancak sahadaki tek aktör Hizbullah değildi ve gidişatı tek başına kontrol edemezdi.
İsrail ile çatışmaların başlamasının ardından Hizbullah’a yönelik Lübnan içinde eleştiriler başlamıştı zaten. Herkes diken üstündeydi ve kimse hele de ekonomik ve siyasi krizlerle çalkalanırken Lübnan’ın İsrail ile savaşa girmesini istemiyordu.
Gazze savaşı İransız bölge tasavvuruna dönüştü, bunun için İran’ın nüfuzunun teminatları olan yapılara döndü gözler. Elbette listenin başında Hizbullah vardı ve birkaç ay süren İsrail saldırılarında Hizbullah çok ağır yara aldı. Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi ile birlikte örgüt neredeyse başsız kaldı denilecek bir döneme girmiş oldu. Elbette İran boş durmadı, duruma el attı ve Hizbullah’ın taraflardan biri olduğu/olması gerektiği müzakerelerde örgütün adına konuştu, bir ateşkes planı hazırlandı ve kabul edildi. Bu arada Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesi ile İran’dan Lübnan’a uzanan lojistik hattı kesildi.
Hizbullah artık silahlı kanadı çok ağır hasar görmüş, İran’dan uzanan lojistik hattı kesilmiş, tecrübeli ve iyi eğitimli komuta ve savaşçı kadrolarının önemli bir kısmını kaybetmiş bir örgüt. Kaldı ki bölgede de artık yeni rüzgarlar esiyor. Mesela 2006 savaşında İsrail’in tahrip ettiği bölgelerin yeniden inşası için körfez ülkeleri kesenin ağzını açmaktan çekinmemişti ama şu anda Lübnan Şii nüfusunun yoğun olduğu ve aylarca İsrail saldırılarına hedef olan Güney Lübnan’ın yeniden imarının nasıl finanse edileceği bile başlı başına büyük bir sorun. Hizbullah’ın böylesi bir meblağın altından kalkması olası görünmüyor.
Diğer taraftan yürürlükte olan ateşkes Hizbullah’ın Güney Lübnan’dan çekilmesini ve artık silahsızlandırılmasını öngörüyor. Örgütün buna karşı koyacak gücü yok, en azından mevcut şartlara göre silahlı kanadından geriye kalanı toparlayıp Lübnan ordusu ile uzlaşarak hareket etmek dışında seçeneği yok.
Lübnan’ın yeni Cumhurbaşkanı Joseph Aun başta olmak üzere önde gelen liderlerin ve siyasetçilerin açıklamalarına bakılırsa ülke içinde hiç kimse Hizbullah’ı yok saymıyor. Örgütün Lübnan Parlamentosundaki gücü bir gerçek ve örgüt de siyasi kanada daha fazla yatırım yaparak pozisyonunu korumaya çalışacakmış gibi görünüyor.
Salı günü Lübnan Parlamentosunda Hizbullah açısından önemli bir gün yaşandı. Yeni hükümetin güven oylaması vardı parlamentoda ve Hizbullah bloku yeni hükümete evet oyu verdi.
Peki yeni hükümetin öne çıkan söylemi ne: Silahlanma konusunda devletin tekel sahibi olması ve Lübnan’ın nötr bir politikaya odaklanarak tarafsız kalması...
Yeni Başbakan Nawaf Selam “Ülke sınırlarının korunmasından Lübnan ordusunun sorumlu olduğuna ve savaş ya da barış kararının devlet tarafından alınabileceğine” dair vurgu önemli. Bu açıklama Hizbullah’ın silahlı kanadından geriye kalanların artık eski günlerinden çok çok uzak olacağını gösteriyor.
Bütün bunlar olurken çarpıcı bir açıklama da Trump’ın Orta Doğu’dan sorumlu olarak atadığı isimlerden Steve Witkoff’tan geldi. Witkoff, İsrail ile bölge ülkeleri arasında normalleşme süreçlerini başlatan İbrahim Anlaşmaları’na Suriye’nin ve Lübnan’ın da katılması gerektiğini söyledi.
7 Ekim ile birlikte başlayan süreç hâlâ birçok gelişmeye gebe ancak mevcut duruma göre Hizbullah’ın artık İran’sız ve kendi geleceğini belirleyecek adımlar atması kaçınılmaz. Yine hem Lübnan’ın hem de Suriye’nin İsrail ile dolaylı temas halinde duymak, bir süre sonra bunun doğrudan görüşmelere dönüşmesi hiç şaşırtıcı olmaz. Tabii bu süreçlerde Hizbullah nasıl bir tavır alır, “Lübnanlılık önce gelir” deyip İsrail’e de yeşil ışık mı yakar bilinmez ancak örgüt açısından yepyeni ve bilinmezlerle dolu bir süreç başladı ve örgütün bir Nasrallah’ı yok!
Evrensel'i Takip Et