2 Mart 2025

Öcalan’ın çağrısına rağmen kayyımların üzerine yatmak bir ihtimal midir?

AKP iktidarı açısından kayyım atama, sandıkta kazanmayı beceremediği belediyelerin yönetimini ele geçirmenin idari yöntemi haline geldi. Üç dönemdir belediyelere kayyım atama yöntemine başvuran AKP, ikinci parti durumuna düştüğü 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerin ardından İçişleri Bakanlığı eliyle 10’u DEM Parti’li 12 belediyeye kayyım atadı.

Haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmayan belediye eş başkanları görevden alınırken, kolluk gücü ve yargı harekete geçiriliyor. Van Büyükşehir Belediyesine kayyım atama görüntülerinde görüldüğü gibi, iktidar karşısında ciddi bir direnç gördüğü durumda Gazze görüntülerini çağrıştıran şiddet ve “terör” yöntemlerini devreye sokmakta beis görmüyor.

Kayyım atama politikası, iktidar tarafından “terörle iltisak” gibi bir şablon argümana dayandırıldığı için, kayyım atama sürecinde uygulanan devlet şiddeti de “terörle mücadele” diye sunuluyor. Son olarak, 24 Şubat günü DEM Parti yönetimindeki Kars’ın Kağızman Belediyesine kayyım atanmış ve böylelikle kayyım atanan belediye sayısı 12’ye çıkmıştı.

Ancak Öcalan’ın çağrısının ardından ‘kayyım’ başlığını yeni bir düzlem üzerinden tartışmak durumundayız. Daha doğrusu Türkiye artık kayyım gerçeğini, Öcalan’ın çağrısından önceki haliyle tartışamaz.

Tam da bu nedenle, İmralı’ya giden ve çağrıdaki fotoğrafta yer alan isimlerden DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Öcalan’ın çağrısından bir gün sonra, T24’te Şirin Payzın ile Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtlarken, Öcalan’ın açıklamasına ek olarak ilettiği nota atıf yaparak “Siyasi zemin konusunda somutunu söyleyeyim size. Kayyım atanmamalı. Demokratik siyasetin önünü kayyım atayarak açamazsınız. Kayyım atamaktan vazgeçmek ve kayyımların iadesi. Kayyım atanmış belediye eş başkanlarımızın görevlerine iade edilmesi” diye konuştu.

1993 yılından beri devlet ile çeşitli ateşkes ve ‘diyalog’ zeminleri yürüten Öcalan’ın yaptığı son çağrıda “ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır” dedikten sonra “Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir” diye devam etmesi masaya şöyle bir gerçekliği de bırakmış oluyor: Eğer silahları bırakmayı vadeden ve bunun karşılığında ‘kültüralist çözümler’ talebinden dahi geri çekilen bir yaklaşım karşısında, devlet/iktidar belediyelere kayyım atama politikası konusunda bile esnemeyecekse ne yapacaktır?

AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Âlâ, Öcalan’ın açıklamasının ardından A Haber canlı yayınında, “İşin özü nedir? Terör örgütünün kendisini feshetmesi ve silahların gömülmesi. Şimdi bunu, bu sonucu elde etmeye herkesin gayret sarf etmesi lazım. Önemli olan da sonuçtur. Biz de sonuca bakacağız” ifadelerini kullandı. Ömer Çelik de Öcalan’ın açıklamasının menzilini Suriye’nin kuzeydoğusuna doğru uzatmaya çalıştı.

Erdoğan ve Bahçeli’nin ilk tepkileri de devlet cenahında yapılacaklara ilişkin somut bir ifade içermiyordu. Diğer yandan, yerine üçüncü kez kayyım atanmış olan Ahmet Türk’ün İmralı’ya giden heyette yer alması ve Öcalan’ın çağrısını Kürtçe okuyan isim olması, ortama bir muammalı soru işareti bırakmadı değil. Senarist bizi acaba filmin başka bir yerinde, bu sahneyle bağlantılı yeni bir sahneye götürecek mi? Şaşırtıcı olmaz.

Öcalan’ın çağrısını, tartışmaya devam edeceğimizi belirterek şu gerçeğin altını bu yazının konusu bağlamında özellikle çizmek gerekiyor: Bu ülkenin ve halklarının, çözülmesi pek çok olumlu gelişmeyi beraberinde getirecek bir ‘Kürt meselesi’ gerçekliği var. Ancak Erdoğan’ın, kendi açısından daha az önemli olmayan bir gündemi daha var: İktidarda kalmayı başarmak. Tam da bu nedenle, bu yazıyı noktalarken, yazının başlığına dair şu notu düşelim: Evet, muhalefet ciddi bir direnç göstermezse, Öcalan’ın çağrısına rağmen, iktidar açısından, kayyımların üzerine yatmak bir ihtimaldir. Hem de ciddi bir ihtimal!

Evrensel'i Takip Et