2 Mart 2025

İstanbul Barosu neden hedefte?

Demokratik alanın daraltılmasından nasibini savunma da aldı ve İstanbul Barosu nezdinde barolar ve savunma kurumu bir kez daha açık hedef haline getirildi. Benzer örneklerden birisi 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası yaşanmıştı. Darbeciler, 1982 yılında İstanbul Barosunun kapısına kilit vurmuş, dönemin Baro Başkanı Av. Orhan Adli Apaydın’ı Barış Derneği davası kapsamında tutuklamıştı. Apaydın, 1983 yılında ise İstanbul Barosu Başkanlığı görevinden alınmıştı. Bugün de benzer bir şekilde ve darbe günlerini anımsatırcasına İstanbul Barosu Başkanı Av. Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri görevden alınmaya çalışılıyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının “İstanbul Barosunun amaç dışı faaliyet yürüttüğü” iddiasıyla açtığı ve bu nedenle başkan ve yönetim kurulu üyelerinin görevden alınmasını talep ettiği davanın duruşması iki gün sonra 4 Mart’ta görülecek.

Bağımlı yargı ve savunma

Yargının üç kurucu unsurundan savcılık makamınca temsil edilen sav ve hakimlerce temsil edilen hüküm kurumlarının bağımsız ve tarafsız olduğunu iddia edebilen kalmadı. Yargının iki ayağı kurumsal olarak yürütmeye bağlanmış durumda. Avukatların temsil ettiği savunma ve savunmanın kurumsal örgütü barolar ise halen büyük oranda bağımsızlığını koruyor. Savunmanın kurumsal temsilcisi konumundaki en büyük baronun, ülkedeki avukatların üçte birinin üye olduğu İstanbul Barosunun hukuk sopasıyla susturulmaya çalışılmasının nedeni bu. İstanbul Barosuna saldırı ile savunma etkisizleştirilip, yargıdaki tek direnç noktası teslim alınmak isteniyor.

Çünkü yasama, yürütme ve yargıdan oluşan kuvvetler ayrılığını fiilen lağvedilerek iktidarı tek elde toplayanlar açısından baroların güçlü varlığı bir tehdit durumunda. Bağımsız savunmanın, özgür avukatın susturulmasını hedefleyenler; sindirilmiş, susturulmuş bir toplum ideali için kendi yollarını düzlemeye çalışıyor. İstanbul Barosu başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin görevden alınması için açılan davada kullandıkları “amaç dışı faaliyet” iddiasını bu noktadan okuduğumuzda, baroya yönelik saldırının amacı daha iyi anlaşılıyor.

Çünkü baroların görevleri staja kabul, staj işlemlerini yürütmek, avukatlık mesleğine kabul, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak, meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını sağlamak, avukatların disiplin işlerini yürütmekle sınırlı değil. Aynı zamanda “Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak” da baroların Avukatlık Kanunu ile belirlenmiş görevleri arasındadır.

Baroların yasal görevi

Ancak İstanbul Barosunun Suriye’de öldürülen iki gazeteci için yaptığı açıklama amaç dışı faaliyet olarak nitelendirilmiş ve baroya saldırının gerekçesi haline getirilmiştir. Baronun açıklamasında doğrudan ya da ima yoluyla devlet veya bir devlet kurumu işaret edilmemiş, gazeteci dışında herhangi bir sıfat kullanılmamış, herhangi bir örgüt adı zikredilmemiş, şiddeti öven herhangi bir ifade yer almamıştı. Sadece etkin soruşturma yürütülmesi talep edilmişti. En temel insan hakkı olan yaşam hakkı savunulmuştu. Buna rağmen “Amaç dışı faaliyette bulundukları” iddiasıyla Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında, görevden alınmaları için dava açılması; “terör propagandası yaptıkları” iddiasıyla soruşturma başlatılması, barolara “Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak senin işin değil” demektir.

Çoklu baro başarısızlığını atlatma çabası

İstanbul Barosuna yönelen saldırı, eş zamanlı olarak demokrasi güçlerine yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalardan, kayyımlardan ayrı düşünülemez. Hedeflenen tüm yetkinin tek elde toplanmasına karşı çıkacak kesimlerin ve kurumların etkisizleştirilmesi, tasfiye edilmesidir. İstanbul Barosunu hedef haline getiren, baroları vesayet altına almaya çalışan iktidar, avukatların bağımsız savunmayı serbestçe temsil etmesini de istememektedir.

Barolara, savunmaya benzer bir saldırı yakın tarihte de yaşanmış, 2020’de çoklu baro yasası kabul edilmişti. İktidar, baroları bölerek kendine bağlamayı, Türkiye Barolar Birliği (TBB) yönetimini yandaşlarından oluşturmayı hedeflemişti. Yasanın akabinde İstanbul ve Ankara’da numaralı baroları kurduranlar büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. İstanbul Barosunu bölmek için kurdukları numaralı baronun üye sayısı ise 3 bin küsurlarda kaldı. Tarihinde iki devlet görmüş 147 yıllık koca çınar İstanbul Barosunun ise 67 bini aşkın üyesi var. Destekledikleri aday TBB başkanı seçilemedi ve iktidara hizmetin karşılığı olarak büyükelçilikle ödüllendirildi.

Türkiye Barolar Birliği ve diğer illerin baroları, Türkiye’nin dört bir köşesinden avukatlar, savunmanın her daim sınırsız iktidar heveslilerinin hedefinde olduğunu, meselenin sadece İstanbul Barosu yönetimi olmadığını biliyor. İktidarın başarılı olması; baroların bağımsızlığını, avukatların özgürlüğünü yitirmesine yol açacaktır. Bu farkındalıkla birlikte yükselen dayanışma ve mücadele İstanbul Barosunun, baroların ve savunmanın teslim alınamayacağının işaretidir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et