Sistemli baskılar nasıl perdeleniyor? Ne yapılabilir?

Geçen hafta oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçını yabancı bir hakem yönetti. Türkiye’de yabancı hakem uygulaması yeni değil. Profesyonel ligin kurulduğu 1959-1970 yılları arasında, 14 farklı ülkeden toplam 135 hakem görev yapmıştı. Ancak Erdoğan rejiminde “yerli ve milli”lik üzerinden ayrımların yapıldığı, bu eksen üzerinden kutuplaşmanın pompalandığı bir kesitte milyonların ilgisini çeken bir sorunun ‘yerli ve milli’ olmayan bir yönteme başvurularak çözülmek istenmesi dikkat çekiciydi. Futbol yönetiminin rejimin mutlak kontrolü altında olduğu, iktidar ortağı Bahçeli’nin yabancı oyuncuya sınırlama getirilmesini savunduğu koşullarda yabancı hakem görevlendirmesi özellikle akıllarda kaldı.

Aynı hafta içinde ‘Milli Muharip Uçak KAAN’ın uçuşunun birinci yıl dönümü kutlandı. F-16 uçaklarının yerini almak üzere tasarlanan KAAN ilk uçuşunu 21 Şubat 2024 tarihinde gerçekleştirmişti. Projenin ana yüklenicisi TUSAŞ’ın Genel Müdürü Mehmet Demiroğlu sosyal medyadan şu mesajı paylaştı: “KAAN’ımızın gökyüzüyle ilk buluşmasının yıl dönümünü kutlarım. KAAN yalnızca bir mühendislik başarısını değil Türkiye’nin ulusal savunma gücünü, mühendislik kapasitesini ve millî iradesini simgeliyor.”

KAAN’da kullanılan F110 motorunu American General Electric Şirketi üretiyor.

***

Ülkenin dört bir köşesinde yaşanan, yoğun bir baskı döneminden geçiyoruz. Gaziantep tekstil işçilerinden Boğaziçi öğrencilerine, muhalif belediye başkanlarından kamu emekçilerine kadar geniş bir kesim baskı altında tutuluyor. Yapıldığı dönemde suç sayılmayan anmalar, söylendiği anda soruşturmaya konu olmayan konuşmalar, gerçekleştirildiği sırada suç olmayan telefon konuşmaları suç sayılıyor. Çoktandır kural olan çifte standartlara dayanan yönetsel kararlar, doğrudan hedef aldığı kesimler kadar bir bütün olarak toplumun sesini kısmayı hedefliyor. Açlık sınırında dolaşan gelir düzeyinin yaygınlığı ve ondan doğan ekonomik baskı düşünüldüğünde, aslında baskı altında olmayan sadece küçük bir azınlık.

İktidar aygıtı bilgiyi, haberi, araştırma ve eğitimi kendi amacı doğrultusunda çarpıtarak, olup biteni anlama imkanlarını maniple ederek baskıyı gizlemeye ve varlığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Gerçeklerin sistemli bir biçimde çarpıtılması ve iktidarın kendi imajını yüceltirken gerçeği ifşa edenleri cezalandırması baskıcı bürokrasinin temel faaliyet alanı olarak öne çıkıyor.

Bu süreçte rejim, baskıcı eğilimlerini gizlemeye çalışırken demokratik normlara uyuyormuş gibi görünmeye büyük önem veriyor. Öte yandan dikkati baskıdan uzaklaştırmak, demokrasiyle bağdaşmayan uygulamalarını perdelemek için birbiriyle çelişki halindeki görüşleri savunup, bir dönem ‘ak’ dediğine sonradan ‘kara’ demekten çekinmiyor. Yabancı hakem örneğinde olduğu gibi eğer kendisine puan kazandıracağına inanıyorsa ‘yerli ve milli’ olandan vazgeçebiliyor. Otoriter zemini perdelemek için popüler olanın peşine takılabiliyor.

Tam da bu nedenle, Ekrem İmamoğlu hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis ve siyasi yasak istemiyle düzenlenen iddianamenin kabul edilmesini, CHP’li Beykoz Belediye Başkanının sabaha karşı evine düzenlenen operasyon ile gözaltına alınmasını, PYD Yöneticisi Salih Müslim ile yaptığı röportajı YouTube’da yayınmladığı gerekçesiyle Nevşin Mengü’ye verilen bir yıl üç aylık hapis cezasını eş zamanlı süreçte izlenen perdeleme politikalarıyla birlikte düşünmek, baskı politikaları kadar, perdeleme adımlarını da bıkmadan deşifre etmek gerekiyor.

***

Abdullah Öcalan’ın geçen perşembe günü yaptığı açıklama tarihsel öneme sahip. Kökü derinlere inen bir meselenin çözümü için atılan bu kritik adıma dair yazarken hem hayatını kaybedenlere hem onların geride bıraktığı acılı insanlara hem de süreç içinde verilen emeğe hürmeten özenli olmak, üstelik ezen ulus komünisti olmanın mahcubiyetini elden bırakmamak gerekiyor. Detaylarına ve arka planına ilişkin bilgimiz olmayan bu konuda bir kitabın ilk cümlesini okur okumaz o kitabı anladığını iddia edercesine yorum yapmaktan kaçınmak görevlerin başında yer alıyor.

Öte yandan hayatımıza, o anda sahip olduğumuz bilgi ve algı düzeyi üzerinden yön veriyoruz. Hayatın akışı, hele de ülkemizdeki gibi çılgınca bir hızda ilerleyişi, henüz vakıf olmadığımız, önemi ima edilen ama biz sıradan yurttaşların bir türlü öğrenemediği arka plan bilgisini beklemeyi olanaksız kılıyor; çetin gündem, olup biteni bir an önce anlamlandırmak için bizi sıkıştırıyor.

Bu kuvvetli mıknatısların ortasında ‘Öcalan’ın çağrısı’ üzerine yazılacak detaylı yazı için gelecek haftayı beklemek doğru görünüyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et