Biyolojik saatleri ayarlama enstitüsü: Barış iklimi

Fotoğraf: Unsplash
Savaş, çatışmalar, süregiden sistematik insan hakları ihlalleri ve işkence; salt mağdurlarını değil gelecek kuşakları da etkiliyor. Bu etki, sosyokültürel ve ekonomik yıkım ötesinde biyolojik, genetik olumsuz bir miras da bırakmakta.
İlk önce biyolojik saatlerimiz bozulur savaş ve çatışmalarda. Hangi ‘saatleri ayarlama enstitüsü’ düzeltebilir ki biyolojik saatlerimizi!
Biyolojik saat yani sirkadiyen ritim, her birimizin bedeninde mütemadiyen çalışır. Sağlıklı kalmanın olmazsa olmazıdır. 24 saatlik döngülerle işler biyolojik saatler. Salt insana özgü olmayıp bu ritim, hayvanlar, bitkiler ve bazı bakteriler dahil uyku/ uyanıklık döngüsünü, hormon salınımını, vücut sıcaklığını ve metabolik işlevleri düzenler.
Bu içsel saat, organizmaların günün gece veya gündüz olmasına uygun davranışlar geliştirmeyi sağlar. Boşuna değil 2017 yılında Nobel Fizyoloji / Tıp Ödülü’nün biyolojik saat (sirkadiyen ritimler) üzerine yaptıkları öncü araştırmalar nedeniyle üç bilim insanına verilmesi.
Savaş, çatışma süreçlerinde yaşanan ağır stres ve travma, epigenetik değişiklikler yoluyla biyolojik saati nesiller boyu etkileyerek halk sağlığına kalıcı izler bırakır. Bu değişimler nesilden nesile aktarılabilir. Epigenetik, çevresel faktörlerin genetik DNA dizilimini nasıl etkilediğini inceleyen bir bilim alanı.
Bu bağlamda, ‘Holokosttan sağ kurtulanların çocuklarında stres ilintili biyolojik saat genlerinde epigenetik değişiklikler tespit edildiğine’ dair bilimsel çalışmalar mevcut. “Stres hormonlarını düzenleyen glukokortikoid reseptör geni (NR3C1) ve hipotalamik-hipofiz-adrenal (HHA) ekseninin bu tür değişimlere maruz maruz kaldığı” kanıtlanmış durumda.
Savaş, çatışma ortamında sürekli tehdit algısı vücudun biyolojik saatini düzenleyen hipotalamik-hipofiz-adrenal eksenini aşırı aktive eder. Yine kortizol vb. stres hormonlarının düzensiz salınımı, biyolojik saati bozar ve uyku/uyanıklık döngüsünü ve nihayetinde metabolik süreçleri etkiler. Yapılan bilimsel çalışmalarda uzun süreli savaş travmasına maruz bireylerde kortizol seviyelerinin aşırı yükseldiği, bazen de tükenme nedeniyle düşerek uykusuzluk, yorgunluk ve bağışıklık sorunlarına yol açtığı bilinmekte. Yine “Sonraki kuşaklarda tersine kortizon düzeyinde artış” izlenmekte.
Askerlerde ve savaş bölgelerinde yaşayan sivillerde uykusuzluk, parçalanmış uyku ve kabusa evrilen rüyalar, hasılı uyku bozuklukları yaygındır. Yine, savaş ve çatışmalı süreçler sonrası sık görülen travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), biyolojik saatin yeniden düzenlenmesini engeller.
Vietnam Savaşı’ndan dönen askerlerde, biyolojik saat bozulmasına bağlı olarak uyku/uyanıklık döngüsünde düzensizlikler ve TSSB ile ilgili çokça yayın okuruz ama müesses nizamın gölgesinde bizim akademik vasatımız kendi olgularımızı görmezden gelir.
“Siz savaşla ilgilenmiyor olabilirsiniz ama savaş sizinle ilgilenecektir” sözü barış için de geçerli. Bırakın sizi her savaş ve çatışmalı süreç, genlerinizle oynayarak savaş ardılı kuşakları da etkiler. Silah bırakmanın konuşulduğu bir ahvalde, edilgenleşmeyi saf eyleyenler dahil, ‘nasıl bir barış’ mevzusu eni konu hepimizi ilgilendirecek. Salt silah bırakma ile barışçıl bir gelecek mümkün mü? Pozitif barış için ne yapmalı?
Barış ikliminin tesisi geleceğe, gelecek kuşaklara bırakılabilecek en büyük pozitif miras. Bugün savaşın biyolojik saatlerimize etkisini anlatırken, sona erse bile gelecek nesillerde yarattığı genetik negatif dönüşümü bilimsel dilden bir köşe yazısına tercüme etmeyi denedim. Eksiği, gediği için affola.
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et