İlaç sektöründe güç mücadelesi

Trump’ın Rusya’yla yakınlaşarak hem AB’yi hem Çin’i yalnızlaştırma planı olduğu konuşuluyor. Trump da bu kanaati desteklemek istercesine Çin ve AB menşeli ürünlere vergi üstüne vergi getiriyor. Gerisi de gelecek gibi. Çin yapımı gemilere ve deniz taşımacılığı teknolojilerine özel bir yasak ve genel bir ‘Amerika’da üret’ yasasının yolda olduğuna dair resmi açıklamalar var.

Bütün bu kararlar Çin’i küresel tedarik zincirlerinden ve üretim ağlarından dışlama amacına hizmet ediyor gibi görünse de, pratikte hangi teknolojik ürünün nerede yapıldığına karar verebilmek, hatta tedarik zincirlerinin izini sürebilmek hiç kolay değil. Örneğin ABD dahil birçok gelişmiş ülke, ürün montajı kendilerinde yapıldıysa yerli malı sayıyor ama ürünün içeriği ya da parçalarının önemli kısmı Çin’dense; ya da Çin’e vergi konmuşsa, Singapur, Malezya gibi aracı ülkelerden geliyor olabilir.

ABD’nin ilaç sektörü de bu sisteme dönmüş durumda. Telif haklı marka ilaçları satan büyük şirketlerin zorlamasıyla devlet, jenerik ilaç üreten Amerikan şirketlerini ilaç fiyatlarını pazar fiyatının altına çekmek zorunda bıraktı. Jenerik ilaç, patent süresi dolan inovatif ilacın yerine pazara girebilen, aynı etken maddeyi içeren, aynı formülasyona ve doza sahip olan ve biyoeşdeğerliği kanıtlanmış ilaçlardır. Amerikan jenerik ilaç şirketleri maliyeti azaltmak için etken maddeyi Hindistan ve Çin gibi ülkelerden alma yoluna gidince, bu ülkelerin ilaç sanayilerine de bilgi aktarımı yapmış oldular.

Jenerik ilaç sanayisinin küresel lideri uzun zamandır Hindistan’dı. Çin’in ürettiği jenerik ilaçların biyoeşdeğerliğinin şaibeli olduğu ve etkili olmadıkları düşüncesi hakimdi. Hatta Çinli orta sınıflar dahi, pahalı ilaçların jeneriklerini Hindistan’dan getirirlerdi. 2010’lu yıllarda Çin, devlet ilaç sanayisinde de küresel piyasaları ele geçirmeye karar verdi. Bu yeni sanayi politikasında hem olası bir ticaret savaşında tıp gibi yaşamsal bir alanda ABD’ye bağımlı olmama kaygısı, hem de ilaç sanayisinin yeni teknolojilerle büyümeye ve kârlılığa en açık sektörlerden olması vardı.

Çin devletinin sanayi politikası, sektörlerin teknolojik farklılıklarının gerektirdiği değişiklikler dışında, benzer bir çizgiyi izler. Merkezi hükümet bir sektörü öncelikli alan ilan ettiğinde kallavi bir bütçeyi yerel yönetimlere aktarır. Yerel yönetimler, gerek üniversitelere ve büyük şirketlere bağlı araştırma merkezleri, gerekse inovasyon için kurulmuş yeni girişimlere (start-up) bu bütçeyi aktararak yeni teknoloji üretme ve patent alma beklentisine girer.

Hatta birçok kentte, bu ekosistemi desteklemek için sanayi siteleri kurulmuştur. Bu sitelerdeki araştırma merkezleri ve şirketler vergi indirimi gibi devlet desteklerinden yararlanırlar. Böylece, patent geliştirme döneminde yaşanacak olumsuzluklardan mali olarak etkilenmezler. Bu devlet teşvikleri ilk etapta kamu kaynaklarının ziyanına da neden olabilir çünkü yerel hükümetler fonları ve teşvikleri yeni sanayinin gereklerine çok da dikkat etmeden dağıtabiliyorlar. Hatta önümüzdeki hafta açıklanacak yıllık iktisadi programda bu yerel teşvikleri daha odaklı hale getirme kararı çıkabilir. Yine de yeni sanayi geliştirme politikalarının bu ilk aşaması genelde sonuç verir ve birkaç yerli marka ortaya çıkar.

İkinci etapta bu yerli markalar, ilk önce köyler, az gelişmiş bölgeler ve küçük kentlerde piyasayı ele geçirir. Zaman içerisinde gelişerek yabancı markalara büyük kentlerde rakip olurlar. Çin içerisinde yeterince güçlendiklerinde yurt dışına açılırlar. Yurt dışında da aynı stratejiyi izleyerek ilk önce gelişmekte olan ülkelerin pazarlarına girerler. Bu pazarlarda güçlendikten sonra gelişmiş ülkelerin pazarlarında büyük Batılı markalarla mücadeleye girerler. Türkiye’de de telekomünikasyon alanına hakim olan Huawei ve elektrikli araç sektörüne girmek üzere olan BYD, bu stratejiyi izleyen bilinen örneklerden. Bu stratejiyi açıklamak için şaka yollu Mao Zedong’un “Kentleri köylerden kuşatmak” şeklinde sloganlaştırılan devrim stratejisine gönderme yapılıyor.

İlaç sektörü de devlet tarafından seçilmiş öncelikli sektörlerden ve şu anda Çin içinde talep yaratarak genişleme sürecinde. Bu sanayi dalı devlet tarafından desteklendiği için piyasa hakimiyeti zor olmayacak çünkü devlet tüm hastanelere yabancı marka ilaçlar yerine Çin’de üretilen jenerik ilaçları reçetelendirme zorunluluğu getirdi.

Bu emir, Çin halkı tarafından hoşnutsuzlukla karşılandı çünkü Çin malının düşük kaliteli ve güvenilmez olduğu algısı Çinliler arasında da yaygın. Geçmişteki sağlık skandallarını düşünecek olursak halkın kaygısı boşuna değil. Devletin bu kararı ilaç ücretlerinin ödendiği sosyal güvenlik harcamalarından kısmak için aldığını düşünüyorlar ki haksız değiller, bu da bir faktör. Üstelik geçtiğimiz hafta bir çocuğun boğmaca hastalığının jenerik ilaçlarla tedavi edilemeyip zar zor bulunan marka ilaç sayesinde iyileşmesi sosyal medyaya düştü. Bu haber üzerine ÇKP’nin yerel danışma meclislerine üye olan, yani resmi kaynaklara erişimi olduğunu varsayabileceğimiz bir doktor Çin’de üretilen jenerik ilaçların biyoeşdeğerlik testlerinin sahte olduğunu iddia etti. Bu iddia üzerine ulusal ilaç denetleme kurulu yayımlanan testlerin bazılarında yanlışlık olduğunu kabul etti.

Bu gelişmeler Çin’i takip eden Batılı medyaya, Çin mallarının kalitesizliği ve Çin’de tek parti rejimi yüzünden denge ve denetleme mekanizmalarının işlemeyişi, ÇKP’yle iyi ilişkisi olanların hesap verme yükümlülüğü olmayışına bir diğer örnek olarak sunuldu. Ancak tartışmaya katılan Batılı ilaç sanayi araştırma kurumları, Çin’in jenerik ilaçlarının biyoeşdeğerliğine kefil olduklarına dair raporlar yayımladılar.

Batı medyasının bu gelişmeleri Çin’in ilaç sanayisindeki yavaş ama kararlı büyümesi olarak değil de, Çin mallarının kalitesizliği olarak değerlendirmesi Batı’nın Çin’in yeni sanayi devrimini anlamakta nasıl geç kaldığına bir diğer örnek. Yakın zamanda, yenilenebilir enerji, yapay zeka gibi konulardan sonra ilaç sektöründe de Çin tüm tedarik zincirlerini ve piyasaları ele geçirirse şaşırmayalım.

Evrensel'i Takip Et