Düşük enflasyon, pahalı hayat

Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) açıkladığı resmi enflasyon oranları ile halkın hissettiği enflasyon arasındaki makas açılmaya devam ediyor. TÜİK hafta başında şubat enflasyonunu beklentilerin altında, yüzde 2.27 olarak açıkladı. Yıllık enflasyon ise yüzde 39.05 ile Mehmet Şimşek’in göreve başladığı dönemdeki seviyeleri ancak görebildi.

Enflasyon oranları, belirli istatistik yöntemleri kullanılarak, önceden belirlenen belirli bir mal ve hizmetleri içeren bir “enflasyon sepeti” üzerinden hesaplanıyor. Kamuoyuna açıklanan veriler ortalama bir değeri ifade ediyor ve toplumun yoksul emekçi kesimlerinin harcama alışkanlıklarına birebir uymadığı için eleştiriliyor.  

Enflasyon oranının teknik nedenlerle (baz etkisi) düşüşü fiyatların düşmesini değil, fiyat artış hızının yavaşlamasını ifade ediyor. Geçtiğimiz yıllarda aylık bazda gerçekleşen yüksek enflasyon oranları, bu yıl enflasyon oranının nispeten daha düşük görünmesine neden oldu. Yeni fiyat artışları, geçmişte çok daha yüksek olan bir fiyat seviyesinden hesaplandığı için, aylık enflasyon yüksek çıksa bile (Ocak ayında yaşandığı gibi), yıllık enflasyon oransal olarak düştü. Yıllık enflasyon bir süredir düşüyor gibi görünse bile halkın satın alım gücündeki zayıflama ve yaşam maliyetindeki artış hız kesmeden devam ediyor.

Geçtiğimiz yıllar içinde temel mal ve hizmetlerin fiyatları kontrolsüz şekilde çok yüksek seviyelere çıktı. Türkiye’de son altı aydır yaşandığı gibi enflasyon oranı düşse bile, fiyatların geriye gitmesi söz konusu olmadığından, yüksek fiyatlar uzun süre mevcut seviyede kalmaya devam edecek. Bu durum, başta ücretli emekçiler olmak üzere, halkın büyük bölümünün alım gücündeki düşüşü iliklerine kadar hissedeceğini ve hayat pahalılığının uzun bir süre daha “temel sorun” olmaya devam edeceğini gösteriyor.  

TÜİK fiyatlar genel seviyesindeki değişiklikleri ölçüp ortalamasını alırken, halk günlük yaşamında en çok sık tükettiği ürünlerin fiyatlarında yaşanan değişiklikleri daha çok fark eder ve önemser. Özellikle gıda fiyatları, kiralar, ulaşım ve enerji fiyatları gibi temel ihtiyaçların fiyatlarında olumlu bir değişim olmadığı sürece açıklanan enflasyon oranlarının halk tarafından inandırıcı bulunması mümkün değil.

Türkiye’de asgari ücret ve diğer ücret/maaş artışları rakamsal olarak düşen enflasyonun bile çok uzağında seyrediyor ve halkın alım gücü düşmeye devam ediyor. Ücretli emekçilerin cebindeki para en temel ihtiyaçlarını karşılamaya bile yetmiyor. Bu durum enflasyon oranları düştüğünde bile, gelirler mevcut fiyat seviyelerine bir türlü yetişemediği için hayatın sürekli olarak pahalı olarak hissedilmesine, milyonların geçim sıkıntısı yaşamasına ve derin yoksulluk girdabı içinde çırpınmasına neden oluyor.

Türkiye’de mevcut ekonomi politikaları açısından enflasyonun düşmesi öncelikli hedef olarak belirlenmiş olsa da hayat pahalılığına çözüm üretilmediği, milyonlarca emekçiyi düşük ücret ve uzun çalışma saatlerine mahkum eden politikalardan vazgeçilmediği sürece, emekçiler ve aileleri açısından huzurlu bir gelecekten bahsetmek mümkün değil.

Erdoğan-Şimşek programının tercihlerini halktan değil, sermayeden, kâr, faiz ve rant gelirleri elde edenlerden yana kullanmasının kaçınılmaz sonucu olarak, ülke nüfusunun büyük bölümü uzun bir süre daha hayat pahalılığı, ağır borç ve vergi yükü altında ezilmeye devam edecek gibi görünüyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et