İsrail’in hesapları Kahire’den döner mi?

Fotoğraf: Amiri Diwan of the State of Qatar/AA
7 Ekim 2023’te HAMAS’ın İsrail yerleşim birimlerine yönelik saldırısı bölgede yeni ve derin kırılmaların başlangıcı oldu. Elbette o saldırı da on yıllardır devam eden, artık tıkanmış olan süreçlerin ve değişen şartların yarattığı baskının sonucu olarak ortaya çıktı ama her halükarda bölge için yeni dönemin miladı oldu.
Şimdilerde Arap dünyası, bir taraftan aslında bilindik eski yöntemlerle süreci lehine çevirmeye ya da en azından kan kaybını azaltmaya çalışırken, İsrail, 7 Ekim saldırısı ile başlayan krizleri önce fırsata çevirdi şimdi de bölgedeki şartları mümkün olduğunca lehine kullanıyor.
İsrail her en küçük gelişmede gerekçesini güncelliyor ancak genel olarak ve kısaca İsrail’in hedefi basit; İsrail, Filistin meselesini de süreç içinde eritecek şekilde genişliyor!
İsrail’in gerekçesi ve hedefi önce Gazze ve HAMAS’tı. Sonra Lübnan’a sarktı, hedef Hizbullah oldu. O arada Suriye’de Esad yönetimi düştü. İran’ın İsrail’i çevrelemek için on yıllardır yaptığı yatırımlar, akıttığı onca paraya ve silaha rağmen çökmüş oldu. İsrail boş durmadı, Suriye’de yönetim el değiştirirken ülkedeki bütün stratejik askeri altyapı dahil 600’den fazla noktayı vurdu. O arada Amerika’daki lobi faaliyetlerini yoğunlaştıran Netanyahu kabinesinin imdadına Trump’ın yeniden başkan seçilmesi yetişti. Bölge ülkelerinin Filistin meselesine bakışının çok değişmiş olması, Gazze enkazının altına kimsenin girmeye yanaşmaması, Filistinli gruplar arasında hâlâ ve hâlâ devam eden husumetler, Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin yönetiminin aslında bir kabuktan ibaret olması da İsrail’in işine yaradı.
Velhasıl İsrail bir taraftan Gazze’den Batı Şeria’ya uzanıp oradaki çemberi Filistinliler aleyhine daraltırken diğer taraftan Doğu Kudüs’ü de gözden kaçırmıyor. Ki, Doğu Kudüs 2 devletli çözüm planına göre Filistinlilerin başkenti olacak(tı). Bu arada Lübnan sınırında baskıyı artıran İsrail, hâlâ bir ordusu olmayan Suriye’ye gözünü çevirmiş durumda. Golan’da gün gün karadan ilerleyerek şu aralar sürekli Suriye’deki Dürziler için çok endişeli olduğunu, Dürzilerin himayesi için devreye girebileceğini söylüyor. Hatta Netanyahu kabinesinin bu konuda 1 milyar dolarlık bir harcamayı yapmaya hazır olduğuna dair haberler bile var. Peki bu konuda Suriye’deki Dürziler ne diyor? Açıklamalar bir İsrail himayesinin reddedildiği yönünde olsa da aslında kafalar karışık! Dürziler kendi aralarında İsrail’in ne kadar güvenilir olduğu konusunda tartışmaya başladı. Temel soru şu: İsrail bizi bahane edip Suriye’ye girdikten sonra bizi bir kenara atar mı? Ancak Dürziler arasında İsrail himayesi fikrine karşı olan hatırı sayılır bir kesim de var.
Bu arada İsrail’in Dürzilerin himayesi için girebileceği konuşulan Ceramana, Şam merkezine 4-5 km mesafede ve yaklaşık 1.5 milyon insanın yaşadığı bir yer. Nüfusun sadece 150 bini Dürzi. Dürzilerin yoğun olarak yaşadığı kent ise Suveyda. Yani İsrail, Suriye’nin neresindeki Dürzileri korumak istiyor ya da hepsi için mi endişeli?
Sahada bunlar olurken İsrail, 400 binden fazla yedek askerin göreve çağrılmasını öngören kararnamenin süresini uzattı. İsrail güvenlik birimlerinin raporları 2025 yılının savaş yılı olacağını öngören uyarılar yapıyor. Peki bu savaş hali kaç cephede olacak? Kör-topal bir ateşkesin hayata geçirildiği Lübnan dahil mi savaş hattına? Suriye’de zaten açılmış olan cephe daha da mı genişleyecek ve hatta ülke içlerine kadar mı sarkacak? Yoksa sadece Gazze’den sonraki hedef olduğu epeydir konuşulan Batı Şeria ile mi sınırlı olacak?
Mısır ve Ürdün ise diken üstünde. Hem Trump’ın Gazzelileri bu iki ülkeye sürme planı hem de arkasına yeni Amerikan yönetiminin desteğini alan İsrail’i durduracak caydırıcı bir gücün olmaması sebebiyle!
Bölge ülkeleri İsrail’in bu hızlı ve neredeyse günlük fırsatları gözeterek yaptığı hamlelere karşı oldukça geriden geliyor.
En son Kahire’de Gazze konulu olağanüstü bir toplantı yapıldı. Trump’ın planına karşı Mısır’ın hazırladığı planın gündeme getirildiği toplantı elbette Gazze odaklıydı. Gazzelilerin topraklarından sürülmeden Gazze’nin yeniden imarı ile başlayan plan en az 5 yıllık bir dönemi kapsıyor. Plana göre, Gazze’de önce yeniden imar gerçekleşecek, bu arada Gazze’yi herhangi bir Filistinli grupla bağı olmayan bir komite yönetecek, Gazze ile Batı Şeria arasında bağlantılar kurulacak, bütün bunlar olurken yolsuzluğa ve atalete batmış olan Mahmud Abbas idaresindeki Filistin yönetimi reforme edilecek, iki devletli çözüm için çalışmalar hızlandırılacak ve şartlar hazırlanacak... Plan bu şekilde devam ediyor ve açıkçası sadece kağıt üstünde şahane duran planlardan bir yenisi gibi görünüyor.
Gazze’nin yeniden imarı için gerekli en az 53 milyar doları kim/kimler verecek, HAMAS’a ne olacak, Filistinli gruplar arasındaki husumetleri kimler/nasıl çözecek, Mahmud Abbas Yönetiminin bin kere denenen ve bin kere başarısız olan yeniden reforme edilmesi sürecinin garantisi var mı, 2 devletli çözümün altını gün gün boşaltan İsrail’i Batı Şeria’dan kim çıkaracak ve Doğu Kudüs’ü rahat bırakması için kim ikna edecek ve tabii en önemli soru şu; Arap dünyası Mısır planı ile Gazze’de geçici konteyner kentler kurarken İsrail Filistin, Lübnan ve Suriye cephelerinde durup bekleyecek mi, “Onca devlet toplanmış bir şeyler yapmaya çalışıyor. Geri çekilelim de bize yetişsinler” diyecek mi?
Aslında sorulması gereken en temel soru şu; İsrail, Kahire planını kabul edecek mi? Arkasına Trump’ın desteğini almış, Filistin-Lübnan-Suriye cephelerinde karşısında duracak ordu olmayan, bölge ülkelerinin sürekli toplanıp toplanıp poz verdiği zirveler yaptıkları ama petrol ambargosu benzeri caydırıcı kartları kullanmayı şiddetle reddettikleri bir dönemde İsrail ve İsrail tarihine adını altın harflerle yazdırma fırsatı yakalamış olan Netanyahu niye dursun?
Bu arada Amerika’dan Lübnan ve Suriye’nin de İbrahim Anlaşmalarına katılmaları gerektiğine dair yapılan, şimdilik düşük tondaki açıklamaları gözden kaçırmamak gerek. Önümüzdeki günlerde Lübnan ve Suriye ile İsrail arasında dolaylı ya da doğrudan görüşme baskısı başlarsa şaşırmamak lazım. Tabii bu arada hem Amerikalılar hem de İsrail İran tehdidinin boyutlarına dair art arda açıklamalar yapıyorlar. 7 Ekim’de başlayan kırılmaların Irak topraklarındaki İran nüfuzunu da içine alacak şekilde genişlemesi de ihtimal dahilinde.
Elbette bütün bu süreçler bölgede doğan boşlukların hangi ülkeler tarafından, nasıl doldurulacağı konusunda yeni mücadeleleri de tetikledi. İsrail, Türkiye’nin Suriye’deki artan etkisinden rahatsız olduğunu dile getiriyor.
Bölge 7 Ekim’den beri öngörülemez ve tehlikeli bir süreçten geçiyor ve Türkiye de bu süreçten muaf değil. Mevcut şartlara göre bugünlerde kesin olan tek şey İsrail’in rahatça hareket edebileceği çok geniş bir alan olduğu, hem diplomaside hem de sahada!
Evrensel'i Takip Et