‘Yeni dünya düzeni!’

Henry Kissinger | Fotoğraf: LBJ Library/Flickr

Ülke içindeki gelişmelerin hızı ve yoğunluğu, uluslararası düzeyde neler olup bittiğine ilişkin yazmayı sürekli olarak geriye atmayı beraberinde getiriyor. Bugün iç gelişmeleri bu haftalık bir yana bırakıp özellikle ABD’nin Yeni Başkanı Trump’ın politikalarını ve bunların uluslararası düzeyde yarattığı sarsıntıları kalın çizgileri ile ele almak istiyorum. Trump hızlı bir başlangıç yaptı. Grönland’ı istemek, Panama Kanalı’nı almak, Meksika Körfezi’nin adını değiştirmek, Gazze videosu gibi hamleleri uluslararası düzeyde epey bir şaşkınlık yarattı. Bunlara gümrük vergilerini yükselterek ticaret savaşlarının ivmesini yükseltmek de eklenmiş durumda. Zelenskiy’nin Beyaz Saray’da basın önünde azarlanması ve adeta kovulması işin tuzu biberi oldu.

ABD emperyalizminin Trump’la birlikte attığı bu adımlar uluslararası ilişkilerde nasıl bir gelişmeye yol açıyor ve sonuçları ne olacak? Kuşkusuz henüz sürecin başlarındayız ve bu yapılanları, meydana çıkan pehlivanların peşrevlerine benzetebiliriz. Ama şunu kesinlikle ifade etmek gerekir ki, ABD emperyalizmi eğer girdiği bu yolda ilerlerse bunun sonuçları oldukça çarpıcı olacak. Trump’ın Ukrayna-Rusya savaşını Rusya lehine olacak bir barış anlaşması ile bitirmek istemesini, kuşkusuz Çin-Rus yakınlaşmasını baltalamak, Rusya’yı yanına çekemese de tavırsız bırakmayı hedeflemek olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Trump böylece Kissinger politikasına dönmekte -Rusya ve Çin ile birlikte mücadele etmemek, birini yanına çekmek ya da tarafsızlaştırmak- ama kuşatılacak olan geçmişin aksine Rusya değil, Çin olacaktır. Hesap bu, ama istenilen sonucu vermesi oldukça kuşkuludur. Ancak ABD emperyalizminin ağırlığı Pasifik bölgesine vermek istemesi, diğer bölgelerde sarsıcı etkiler yaratmayı hedeflemediği anlamına gelmiyor.

Öyle görünüyor ki, Avrupa ve haliyle AB ve buranın en büyük devletleri bu sarsıntılardan paylarını fazlasıyla alacaklar. AB ülkelerinden yapılan ithalata yüksek gümrük vergileri getirilmesi ile sınırlı bir etki olmayacak bu. Trump doğrudan AB’yi hedef almakta, “Bakın, dürüst olalım, Avrupa Birliği ABD’yi mahvetmek için kuruldu. Amacı buydu ve bu konuda iyi iş çıkardılar. Ama şimdi ben başkanım, misilleme yapamazlar” demektedir. Bu yaklaşım sadece AB’nin iç birliğini sarmayacak, onu aynı zamanda ekonomik olarak zayıflatacak ve kemirecek bir yaklaşımdır. Birbirlerine ilişkin bu politikaları uygulamak isteyenlerin hepsinin NATO üyesi olduğunu hatırlatmaya gerek var mı? Biden NATO’nun etki alanını genişleterek onu ABD liderliğinde dünya jandarması yapmayı hedefliyordu. Trump önce ABD çıkarları diyor, diğerlerinin paylaşımdan kemik kapmasına sadece engel olmak istemiyor, aynı zamanda zayıflamalarını ve çözülmelerini istiyor.

Bütün bu gelişmeler belirli kurallara dayanan eski dünya düzeninin tarihe karışmakta olduğunu, kuralsızlığın egemen olduğu ve güçlü olanın meydan okuduğu, ‘şu bana ait’ dediğinde onu koparıp almayı hak gördüğü bir düzenin egemen olacağını gösteriyor. Bu niteliği ile uluslararası ilişkilerin görünümü Serengeti’de ki -orman kanunu da diyebilirsiniz- yaşam mücadelesine benziyor. Ama hayvanların bir masumiyeti var; sadece açlıklarını gidermek için avlanıyorlar. Emperyalizm ise sadece savaş ve işgallerle öldürmekle yetinmiyor, ülkeleri ve halkları iliğine kadar sömürmeyi, Ukrayna’ya dayattıkları gibi hem kendi adlarına savaştırmayı hem de yer altı zenginliklerini yağmalamayı yüzsüzce dayatmayı da kendisi için hak görüyor. Zaten bunu her zaman yapıyorlardı değerlendirmesi yapılabilir, ama bu tür değerlendirmeler bugün “yeni” olanın ne olduğunu, dolayısıyla karşı koyma mevzisinin dayanaklarını net çizememeyi de beraberinde getirir.

Esasen “duvarlar yıkıldığında”, “iki kutuplu dünya” üzerinde yükselen uluslararası kurallar ve onun düzeni de ömrünü doldurmuştu. Ama ABD’nin tek süper güç olarak ağırlığını koyması bu tür bir çöküntünün yaşanmasına engel olmuştu. Buna “yeni dünya düzeni” denmişti. Şimdi ise güçlü bir Çin var ve Rusya’da potansiyeli ile etkisini artırmış durumda. Önceki ABD yönetiminin uyguladığı saldırgan emperyalist politikalar “nükleer savaş” olasılığını bile tartıştırır olmuştu. Trump yönetimi buna bir fren koyuyor ve önce ticaret ve gümrük savaşları, bu çerçevedeki rekabeti mümkün olduğunca uzatmayı, bu sürede mevcut zayıflıklarını aşmayı ve güç toplamayı hedefliyor. Buna Çin’in yanıtı ise “Biz hazırız” oldu. Sonra neler olacağı ise karanlık.

Dünya halkları ve uluslararası işçi sınıfı emperyalist saldırganlığın daha da azdığı, faşizm tehlikesinin yükseldiği bir döneme girildiğini, bu nedenle mücadele mevzisini ivedilikle güçlü bir biçimde örmek zorunda olduğunu anlamak zorunda. Dünya emperyalistler ve onların gerici, yağmacı, soyguncu, katliamcı hesaplarından ibaret değil. İşçi sınıfının sınıfsız, sömürüsüz bir dünya özlemi var ve bütün bu gelişmeler gericiliğin iradesinden bağımsız olarak bu süreci hızlandıracaktır. Kendi hazırlıklarımızı buna göre yapmalıyız.

Evrensel'i Takip Et