Karşıtlık ve kaygı

Fotoğraf: Dilan Temiz/ Evrensel

Kürt sorunu diye bir sorunun olmadığını söyleyenler paslı demiri besleyici ekmek olarak göstermeye çalışanlardır. Bu saçmalığı hâlâ sürdürenler yüzyılı aşkın süredir hep gündeme gelmiş, çatışma nedeni olmuş, silah gücüyle ötelenmiş ve son elli yıla yakın süredir de bir tür iç-dış savaş biçimine bürünmüş olayların kaynağını karanlığa itme çabasındalar. Onlara göre ABD ve İsrail başta olmak üzere emperyalist-siyonist ‘dış güçler’ Türkiye’nin önünü kesmek için Kürt sorunu diye bir sorunu imal etmekte, PKK-PYD gibi silahlı güçleri bu doğrultuda kullanmakta; emperyalistlerle iş birliği içindeki Erdoğan yönetimi de “cumhuriyete ve laikliğe karşı şeriatçı-bölücü iş birliği”yle kendi iktidarının devamını sağlamak için bu oyuna alet olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde zaten herkes eşit vatandaştır ve bu durum yasal-anayasal güvenceye bağlanmıştır. “Vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür” dayatması bir aykırılık oluşturmamakta; on milyonlarca insanın ana dilinde okuma-yazma hakkının olmaması bile bir sorun teşkil etmemektedir.

Despotik, antidemokratik, tek ulusçu şovenizm bu parti, örgüt, politikacı ve yazarları emperyalist-siyonist istismara karşı olma iddiasına rağmen istismar olanağının ortadan kaldırılmasına yönelik politik tutumlardan dahi alıkoymaktadır. Bunların demokratlığının sınırı Kürtlerin ulusal taleplerinin başlangıç noktasıdır. Orada biter! PKK’nın dağıtılması çağrısına tepkileriyle bunu bir kez daha göstermiş oldular. Sözcü ve Cumhuriyet’in bazı yazarlarıyla Özdağ ve Dervişoğlu partileri aynı çizgide duruyorlar. Kürt sorununun burjuva demokratik haklar sorununda eşitlik zemininde -gelinen yer orasıdır- çözümüne karşıt olan bu “tek millet”çi sözde köklü tutum, ülke, bölge ve dünya koşullarına kördür!

Son gelişmelerle bağlı olmayıp bu gelişmeler dolayısıyla, özellikle de A. Öcalan’ın çağrısıyla birlikte daha fazla belirgin şekilde dışa vurulan bir diğer tutum “Ne oluyor-ne olacak?​” kaygısıdır. Bu kaygı Kürt emekçi kitleleri, Türk ve diğer milliyetlerden ileri işçi ve emekçilerle devrimci ve sosyalist örgütlenmeler içinde ve etrafında yer alanların bir kesimi açısından daha belirgin biçimde dışa vuruldu, bir bölümünce de dile getirildi. Öcalan, bin yıllık geçmişe de işaretle Kürt-Türk kardeşliğinden söz ediyor ve devletle bütünleşmeyi bir gelecek tasavvuru olarak gösteriyor; özerklik ve “kültüralist talepler”i dahi tarihsel toplum sosyolojisine uygun düşmediği gerekçesiyle zaman aşımına havale ediyordu. Diğer yandan ama o aynı zamanda toplumun demokratikleştirilmesi gereksiniminden de söz etmekteydi. Buna sosyalizme yönelik suçlayıcılık da eklenmekteydi.

Daha “dün”e dek daha kapsamlı talepler için adanmışlık gösteren Kürt emekçileri, bazısı “Başkanın bir bildiği vardır!” dese de bu durumu kaygıyla karşılaması doğaldı. Öcalan’ın Kürt mücadelesinde aşırı milliyetçi bir çizgiden kimilerinin emperyalistlerin oyunlarına da geldikleri yönündeki sözleri Kürtlerin azımsanmayacak bir kesimi tarafından kaygıyla karşılandı. İleri işçi ve emekçiler, devrimciler ve sosyalistler, “devletle bütünleşme”nin kendi talep ve mücadeleleriyle bağdaşmaz bir tutum ifadesi olduğunu-olacağını düşündüler.

Diğer yandan ama sorunun çözümüne hizmet edecek politikalar, sorunun burjuva devlet iktidarı ve sermaye partileriyle emperyalistler tarafından istismarı olanağının ortadan kaldırılmasına götürecek tutum ve kararlar halkın yararına olacaktı. On milyonlarca insanın talepleriyle tarafı ve gücü oldukları mücadelenin “terör” söylemi ve gerekçesiyle karartılmasına olanak tanınmamalıydı. Emperyalist-siyonist gericiliğin izlediği politikaların halkların esaret zincirine alınmasına ve kaynaklarının yağmalanmasına yol açtığı, Ortadoğu, Asya ve Afrika’daki yeni örnekleriyle kanıtlıydı.

Kürt-Türk ve diğer milliyetlerden emekçilerin sömürüden kurtuluş mücadelesini zafere götürmeleri ancak tüm bunların bilinciyle hak eşitliği zemininde kardeşliği örmeyi başarmalarıyla sağlanabilirdi. Baskı ve ayrımcılığın toplumsal temellerinin ortadan kaldırılması için devam eden mücadelenin daha da büyütülmesine ihtiyaç artmıştı. İşçi sınıfı ve tüm diğer emekçiler aynı sınıf örgütlerinde daha büyük kitleler halinde örgütlenerek mücadeleyi büyütmeliydiler. Kaygıya yol açan etken ve tutumlar karşısında doğru tutum ancak bunlar yapılırsa güç kazanabilirdi. Son dönem gelişmeleri bunları yeniden göstermiş oldular.

Evrensel'i Takip Et