Samandağ için başka bir kentleşme yaklaşımı

Görsel: T. Gül Köksal
Geçen hafta radikal kent hakkı söylemimin birinci yılını kaleme alırken şöyle bir tarif yapmıştım; radikal kent hakkını kök sorunları mesele eden bir paradigmayı ortaya koyan kolektif bir hak olarak açmaya çalışıyorum; yani kentsel mekândaki güç ilişkilerini yeniden yapılandırmayı hedefleyen, mekânın denetimini sermaye ve iktidardan alan, mülkiyet ilişkilerini mesele eden, işgal eden, komünleştiren, çelişki-çatışma ve farklılıklar ile yüzleşebilen, farklı olma hakkını koruyan bir haykırış ve bir politik dönüşüm tahayyülü olarak…
Ve bu hakkı kurucu bir yerden yazagelen bir direniş olarak Haydarpaşa Dayanışması’nın oluşturduğu kültürden söz etmiştim.
Bu hafta da yaşam alanları deprem nedeniyle zarar gören, üstüne kontrolsüz bir şekilde yapılaşmanın devam ettiği Samandağ’a geçip, burada mesele ettiğim başka bir kentleşme yaklaşımını Samandağ üzerinden somutlamaya çalışacağım.
Bunu yapmaktaki amacım, sıkışıp kaldığımız planlama sorunsalı içinde kendi yapabilirliğimizi arttıracak, sadece talep etmeye dayalı değil, arzularımızı somutlayabileceğimiz bir ortamı tesis etmeye dair bir zemine katkı verebilmek. Çünkü özellikle deprem illerindeki plansızlık ve halk itirazları karşısında meslek insanlarının sıkışmış olduğu bir çatışma ortamı var. Bu ortamı olabildiğince açık bir şekilde plan üzerine işlemek ve buradan bir tahlil yapmak belki önümüze bir yol açabilir diye umuyorum.
Görselde yer alan plan, Samandağ’ın 1989 yılına ait 1/25.000’lik Hatay-Samandağ Turizm Bölgesi II. Alt Bölge Planı. Plan Şubat 2023’te askıya çıkarılmış, ancak deprem nedeniyle onaylanmamış. Dolayısıyla halihazırda belediyecilik faaliyetleri bu plan üzerinden ilerliyor.
Yerelden meslektaşlarımla Planın üzerine 1989’dan bu yana Samandağ’daki dönüşümü işledik;
A harfi 1989 Planına dair notlar. B harfi Hatay Planlama Merkezi’nin depremden sonra 27 Ekim 2023 tarihine dek Samandağ’daki saha gözlemlerini ifade ediyor. Hatay Planlama Merkezi (HPM) İstanbul Büyükşehir Belediyesi desteği ile çalışan bir oluşum. HPM’nin Web sayfasından ilgili bu rapor dahil diğer gözlem raporlarına erişilebilir. C harfi ise, Çevre Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞİDB) ile çalışan Türkiye Tasarım Vakfı (TTV) bünyesindeki ofislerin ürettiği projelerden Samandağ için hazırlananı gösteriyor. C ile işaretli yere, yani Merkezi İş Alanı (MİA) denilen yerleşimin merkezindeki alana, Antakya’nın da planını yapan DB Mimarlık tarafından hazırlanan ada bazlı rezerv konut projesi öneriliyor. DB’nin ürettiği “tip projeler” deprem sahasının barınma sorununa karşı bir tür yapı kataloğu gibi. Buradaki rezerv sorunsalına karşı da, yurttaşlara 5 dönümlük alanda konut yapma teklifi sunuluyor.
1989 Planı’nın başlığı ve de lejantı, yani üzerindeki işaretlerin ne olduğunu tanımlayan notlar, alana bir turizm bölgesi olarak yaklaşıldığını gösteriyor. Samandağ’ın kültürel birikimi, doğal dokusu, inanç ortamları, Milleyha kuş rotası bölgesi turizm ve rekreasyon alanı olarak gösterilmiş. Kent merkezi gerek deprem öncesi nüfus hareketliliği gerekse de deprem sonrasında artmış.
Bu planın üzerine deprem sonrasındaki gelişimleri de işledik. Sürekli değişen kıyı kenar çizgisine, bir yandan enkaz/moloz dökümü yapılıyor, bir yandan da bu moloz dolgular üzerine yapılaşma devam ediyor. Asi nehrinin taşma alanında su kirliliği, kanalizasyon, tarım vb. sürüyor. Kuş göç rotası olan Milleyha koruma alanı, tüm bu süreçlerden olumsuz etkileniyor.
Kıyıdan iç bölgelerde ise, tarım alanları imara açılıyor. Orman alanlarında ağaç kesimi, maden arama, moloz dökümü vb. sürüyor. Kentsel sit ve arkeolojik sit olarak koruma altına alınmış olan yerlerin yakınlarına inşaatlar yapılıyor.
Görseldeki plan üzerine kabaca işlediğimiz olan bu değişimleri, daha incelikli ve detaylı bir şekilde işlemek mümkün. Böylece sorun alanlarını daha somut görebilme, gösterebilme imkanı da doğabilir. Aynı okullarda yaptığımız gibi, kentleşme üzerine tartışmayı bu tür somut olgular üzerinden yapmak; bize çatışma alanlarını, toplumsal çelişkileri de gösterebilir.
14 Şubat 2025 tarihinde bu planı da konuştuğumuz bir toplantıyı Samandağ Belediyesi bünyesinde yaptık. Belediyeden meslek insanları, yöneticiler, kentin siyasi oluşumlarından temsilciler, meslek odalarından uzmanlar, sivil toplum örgütlerinden katılımcılar, sahada aktif olarak mücadele edenler vd. olmak üzere hepimiz görüşlerimizi aktardık.
Aynı gün ve saatte Valilik bünyesinde de bir toplantı yapıldı. Basına yansıyan haberden, ilgili toplantıda da aynı şekilde Samandağ’ın sorunlarının tartışıldığını öğreniyoruz (1)*.
Geçen haftalarda toplumsal dönüşüm için güç oluşturmak üzerine kısaca yazmış ve şöyle demiştim; Nietzsche, olgular dünyasında sadece ve sadece güç istenci vardır der. Her bir güç odağı, gücünü arttırmaya çalışır. Öte yandan tüm güç odakları, güçlerini artırmaya çalıştıkları için olgular dünyasında sürekli bir güç mücadelesi olur. Bu nedenle güç mücadelesi hiç bitmez ve bazı güç odaklarının gücü artarken, bazılarınınki de azalır.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım Samandağ 1989 Planı üzerindeki kentsel çelişki ve çatışmalar artıp gidiyor. Bu bağlamda ortak toplumsal birikimlerimizin, müşterek değerlerin ve tüm canlı sistemin yaşam hakkını gören bir yerden hayatın sağlıklı bir şekilde sürmesi için güçlerin bir araya gelmesi gerektiği açık. Diğer yandan bu çelişki ve çatışmalar güçlerin bir araya gelmesi önündeki bir engel de. Üstelik bu engel, ortaklaşmak yerine, sıklıkla toplumsal kutuplaşmayı arttıracak bir şekilde kullanılmaya da çalışılıyor.
Oysaki olguları kutuplaşma yaratmak için değil, sorunsallaştırarak politikleştirmek ve ortak sorunlar karşısında toplumsal hemzeminleşmek de olası. Nihayetinde “nasıl olmalı” derdi etrafında farklı görüşleri paylaşmak, bunların nedenselliğini derinleştirmek, bir arada olarak güçlenmek ve kolektif kurucu bir irade zemini kurmak için bu olasılıkları daha çok konuşmak hepimize iyi gelecektir.
Evrensel'i Takip Et