Çocukların inanmama hakkı   

Geçtiğimiz ay yayımlanan “Farklı boyutlarıyla Türkiye’de inanma(ma) hakkı: insan hakları odaklı bir değerlendirme raporu, oldukça kapsamlı ve çocuk haklarıyla ilgilenenler için çok önemli bulgu ve saptamalar içeriyor.

Raporun çıkış noktası, gerek din/inanç aidiyeti gerekse kişilerin pratikleri açısından oldukça geniş bir çeşitliliğin olduğu saptaması. Dahası, mesele haklar ve özgürlüklerle ilişkili. Türkiye’de veya herhangi bir yerde, ateist, agnostik, kuşkucu, kayıtsız hatta kafası karışık olmak gibi her türlü durum veya tutum, haklar ve özgürlükler çerçevesinde değerlendirilmeli. Özetle, bireylerin inanma, inanmama veya “ana akım” inançlardan farklı inançlara sahip olma özgürlükleri olmalı.

Türkiye’de var olan uluslararası ve ulusal yasal çerçeve düşünce, vicdan, din veya inanç özgürlüğünü büyük ölçüde korusa da, kurumsal engelleme ve müdahaleler sürüyor. Farklı inançları olan veya inanmayan kişilerin karşı karşıya kaldıkları ayrımcılık, hoşgörüsüzlük, nefret ve düşmanlık da “tek tip” değil. Yaşanan ayrımcılık ve mağduriyetler bireylerin etnik köken, cinsiyet, cinsel yönelim, mülteci/göçmen statüsü ve yaş gibi özelliklerine bağlı olarak ve kimi zaman çarpan etkisiyle yoğunlaşabiliyor. Kadınlar, çocuklar veya mülteciler için işler çok daha zor.

Raporda ele alınan birkaç örneği inceleyelim. Din değiştirmek gayet basit ve tartışılmaz bir hak. Ancak, “İslam’dan başka bir dine geçen veya din dışı inançları veya felsefi görüşleri benimseyen kişiler, din veya inanç özgürlüğünü ciddi bir şekilde zedeleyen uygulamalar ve toplumsal zorluklarla karşılaşıyor.” Nüfus kayıtlarında din belirtme zorunluluğu sürüyor. Çipli kimliklerde din bölümü var. Bu bölüme ne yazılabileceği de “Uygun görülen inançlar” listesinden seçilebiliyor. Öyle her din/inanç seçilemiyor; ateizm ya da agnostisizm kabul edilmiyor.

Bir birey öldüğünde kendisi için ne yapılmalı seçebilmeli ama engelleme ve müdahaleler yaşam bittiğinde bile bitmiyor. Ölen kişinin yakınları açısından da bu çok ciddi bir konu. Cenaze defniyle ilişkili adetler önemli ve duyarlı olduğu gibi, “dini açıklama hakkı” kapsamında görülmeli. Ancak sorunlar sürüyor. Bir birey ateist olduğu için veya başka bir nedenle öldükten sonra yakılmak isterse, yasal açıdan bir engel olmamasına karşı bu istek engelleniyor.

Çocuk hakları açısından bakıldığında durum çok ciddi. Raporda şöyle deniliyor:

Türk milliyetçiliğini ve Sünni İslam’da köklenen “millî ve manevi değerleri” millî eğitim aracılığıyla aktarmak ve teşvik etmek için tasarlanan kuşatıcı eğitim politikaları ve uygulamalar; çoğulculuğu ve düşünce, vicdan, din veya inanç özgürlükleri alanını önemli ölçüde daraltıyor. Dinden öğrenme yaklaşımını benimseyen zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersi, AİHM ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına rağmen hâlâ Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) standartlarıyla uyumlu değil ve dinî eğitim niteliğinde. Ayrıca sınırlı ve ayrımcı bir muafiyet mekanizması var. Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi ve Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) ve çeşitli vakıflarla yapılan protokoller aracılığıyla sürdürülen faaliyetler; devletin dinler ve inançlar karşısında tarafsız olma ilkesi ve düşünce, vicdan ve din veya inanç özgürlüğü açısından önemli soru işaretleri doğuruyor.

Dikkatle incelenmeyi hak eden raporda, var olan zorlama ve dayatmalar konusunda çok dikkatli bir dil kullanılmış. Örneğin baskın din inanç ve uygulamalarının eleştirilmesinin engellenmesi ve bu tür eleştirilerin suç sayılmasının ne kadar büyük bir tehlike olduğu konusunda şöyle deniliyor: “İslam’a veya onunla ilişkili kurumlara yönelik eleştirel söylemin suç sayılmasıyla özgürlük alanı daha da daraltılıyor. Bu tür dinamikler; inançsızları ve ana akımdan farklı inançlara sahip bireyleri orantısız bir şekilde etkiliyor, çoğulcu bir toplumun temellerini zayıflatıyor ve bir dini veya inancı özgürce benimseme, değiştirme veya reddetme hakkını sınırlandırıyor.”

Zorlama ve dayatmalardan her zaman en çok çocuklar başta olmak üzere savunmasız kesimler zarar görüyor. Raporda değinilen kesişimsel etkilenme, savunmasızlığın katlanması anlamına geliyor. Yani, zorlama ve dayatmalar kız çocukları ya da mülteci çocukları daha da çok etkiliyor. Çocukları zorlama ve dayatmalardan korumak açısından ısrarla vurgulamak ve savunmak gereken ilkeyi vurgulayarak bitirelim. Çocukların inanmama hakları da var.

Evrensel'i Takip Et