Diploma tartışmalarıyla nereye?

Fotoğraflar: DHA | Kolaj: Evrensel

Son günlerde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploması üstünden, diplomanın “sahte olduğu”ndan “resmi evrakta sahteciliğe” çeşitli iddialarla bir karalama kampanyası yürütülmektedir.

Bu kampanyaya İstanbul Başsavcılığı da bu konuda bir soruşturma başlatarak destek vermiş bulunmaktadır.

Okurlarımız, “Ne İmamoğlu’nun diploması, Erdoğan’ın da diploması yeniden gündeme geldi. Dolayısıyla diploma tartışması siyasette daha fazla yer tutmaktadır” diyeceklerdir.

Haklı da olacaklardır. Çünkü İmamoğlu’nun diploması sorunu henüz bir iki haftalık gündemdedir. Ama AKP-Erdoğan propagandası İmamoğlu diplomasıyla ilgili halkın kafasını karıştıracak iddiaları gürültülü bir biçimde ortaya atınca muhalefet de Erdoğan’ın 2007-2008’de, “Erdoğan’ın üniversite diploması yok” tartışmasıyla başlayan ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olmasıyla artan çeşitli kanıtları yeniden gündeme getirdiler.

Erdoğan, 17-18 yıldır “Erdoğan’ın üniversite diploması yok” iddiasını, eğer diploma varsa “İşte diplomam var” diyerek göstererek bitirebilirdi. Ama bunu yapmak yerine, “Noter tasdikli kopyasını YSK’ye verdik” diyerek geçiştirmeye, daha da önemlisi fiiliyatta artık “Diploma yok” olsa da cumhurbaşkanı olmayı fiilen muhalefete de kabul ettirmiş olmanın rahatlığı ile yandaşlar, İmamoğlu’nun diploması tartışmasını başlattılar. Tabii arkalarına YÖK’ü ve savcılığın soruşturma başlatmasını da alarak İmamoğlu’nun diplomasını şaibeli hale getirip, YSK’nin İmamoğlu’nun diplomasını kabul etmeyeceği bir siyasi iklim oluşturmayı amaçlamaktadırlar.

Diplomanın önemi nerden geliyor?

Elbette burada “Diplomanın önemi nereden geliyor?​” sorusu önem kazanmaktadır.

Örneğin hekimlik, mühendislik, avukatlık, yargıçlık… gibi meslekler çağımızda bir konuyla ilgili alanda diploma sahibi olamadan yapılamayacak mesleklerdir. Örneğin Mimar Sinan bugün yaşasaydı, Mimar Sinan Üniversitesinin Mimarlık Fakültesinden (ya da başka bir mimarlık fakültesinden) diploma alamadan mimarlık yapamazdı! Yapmaması doğru olurdu!

Ama siyasette, az çok demokrasinin olduğu ülkelerde diploma aranmıyor. Belki okur yazar olmak ya da ilkokul mezunu olmak yetiyor.

Bizde de örneğin seçimle gelinen belediye başkanlığı, milletvekilliği, bakan… olmak için ilkokul diploması olması yetiyor. Ama cumhurbaşkanlığı için 4 yıllık bir üniversite (lisans) eğitimi alındığını gösteren diploma sahibi olmak Anayasa ile şart koşuluyor.

Bunu da herhalde Anayasa’yı yapanlar; Cumhurbaşkanlığını müesses nizamın en üsteki makamı olarak, bu makama gelecek kişinin sistemin sembolü olarak “40 yaşının aşmış (kendisini kanıtlamış), “Üniversite düzeyinde eğitim almış” ve “En fazla iki kez seçilebilir” olma şartlarını getirmişlerdir. Dahası cumhurbaşkanını “sorumsuz” da yaparak ayrıcalık tanımışlardır.

Yani cumhurbaşkanına sembolik olarak müesses nizamın en üst makamındaki kişi olarak böyle bir kural koymuşlardır.

Tabii bizde diploma, en fazla iki kez seçilebilme, 40 yaş şartı sembolik bir görev olan cumhurbaşkanı için konmuş. Ancak şimdi, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçişle birlikte bu şartlar sistemin önünü tıkamaktadır. Çünkü tek adam rejiminde ana amaç tek adamın yetkilerinin başka hiçbir gerekçeyle sınırlanmamasıdır.

Diploma tartışması Cumhur İttifakının ‘yeni anayasa’ amacıyla bağlantılıdır

Bugünkü Anayasa, Erdoğan’ın ikiden fazla seçimi fiiliyatta aşılsa da 4’üncü, 5’inci, 6’ıncı,…kez seçimine engeldir. “Yeni anayasa”, “sivil ve demokratik anayasa” gibi formüller de asıl olarak bu amacı gizlemek için ortalıkta dolaştırılmaktadır. Ki son günlerde artık bu amaç kimi AKP’li sözcüler hatta bizzat Cumhurbaşkanı tarafından açıkça ifade edilmektedir.

Dolayısıyla iktidarın hazırlanıyor denilen “yeni anayasa”da “Bir kişi en fazla iki kez seçilebilir”, “40 yaş sınırı”, üniversite diploması” gibi şartlar da yer almayacaktır! Çünkü sonsuza kadar sürecek denilen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” müesses nizamında bu tür sınırlamalar tek adamın mutlak egemenliğinin önünde engel olarak görülmektedir.

Çünkü tek adam rejimleri en yüksek makamı böyle tarif etmektedir. Nitekim Rusya’da Putin, Azerbaycan’da Aliyev, Arap Baharı öncesi Kuzey Afrika’daki “rejimler”, “Esad rejimi”, kimi Orta Asya Cumhuriyetlerinde devletin en üst makamındaki “tek adam” kişi görünüşte bir seçimle (Seçimde oyların yüzde 90 küsurunu alarak) tarif edilmektedir.

Örneğin emekçilerin egemen olduğu bir düzen olsa herhalde sistemin en başındaki kişi için en yüksek okuldan mezun olma değil yaşamı boyunca emekçilere düşmanlık etmediğini, halka karşı bir suç işlemediğini, gösteren bir belge isteme şartı konurdu!

Nitekim İmamoğlu’nun diplomasının tartışması ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diploması üstünden yürüttükleri propaganda tamamen farklıdır.

İmamoğlu’nun diploması hemen bütün tanımış hukukçuların da ifade ettiği gibi ne sahtedir ne de evrakta sahtekarlıkla maluldür! Tersine bu iddialar tamamen İmamoğlu’nun itibarsızlaştırılması ve kamuoyu gündemine provoke etme amaçlı bir dezenformasyon malzemesi olarak kullanılmak için kurgulanmış bir kara propaganda malzemesidir.

Erdoğan’ın diploması üstünden sürdürülen tartışma ise tek adam rejiminin ve tek adamın yetkilerini sınır tanımaz biçiminde genişletmenin dayanağı olarak kullanıldığının teşhiri bakımından önemlidir.

Cehalete övgü

AKP, Erdoğan’ın diploma yokluğuyla ilgili eleştirileri “okumuşların vesayeti” olarak gösteren bir propagandayla yanıt vermeye çalıştı.

Prof. Dr. Bülent Arı, iktidarın bu görüşünü katıldığı bir TV programında “Barış İçin Akademisyenlerle ilgi yaptığı bir değerlendirmede açıkça ifade etti: Barış İçin Akademisyenler hakkında değerlendirmelerde bulunurken, skandal sözler sarf eden Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı, sözlerinin üniversiteye zarar vermemesi için istifa ettiğini açıklamasına rağmen, 29 Kasım’da YÖK Denetleme Kurulu üyesi olarak göreve başladı. Televizyon programında “Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış-sezgi) güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır. Onlar bu yanlışların hiçbirini yapmazlar, o beyannamenin ben neresinden tutayım. Daha önce Jön Türklerin yaptığı gibi ateşe sürüklüyorlar Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Çünkü, zihinleri berrak. Üniversite ve sonrası durum çok vahim çünkü gidişatı okuyamıyorlar…”

Bu değerli profesörün görüşlerinden aydınlanmış olmalı ki YÖK bu zatı 15 Aralık 2016’da YÖK Denetleme Kuruluna atayarak ödüllendirildi!

Nitekim iktidar üniversite ya da meslek okullarında alınmış diplomaları, hatta kendi açtığı sınavlarda yüksek not alanları tercih etmek yerine ‘mülakat’ yaparak, kendi ajandasındaki ölçütlerle yanıt veren kişileri atayarak cehaleti devletteki atamalara kadar yaydı.

Evrensel'i Takip Et