Alevi katliamı ve HTŞ destekçilerinin ikiyüzlü politikası

HTŞ’ye bağlı güçlerin Suriye’nin batısında Alevilere yönelik katliamlarında ölenlerin sayısı binlere ulaşmışken (ABD merkezli Fox News rakamı 4 bin olarak veriyor) sadece Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ve Suudi Arabistan gibi bölge gericilikleri değil, Batılı emperyalistler de katliama karşı sessiz kalıyor. ABD ve İsrail, HTŞ’yi istedikleri gibi kontrol altında tutmak için katliamı eleştiriyor görünürken, AB’li emperyalistler ise “Esad yanlılarının saldırıları” söylemi üzerinden bu katliamı meşrulaştırıcı bir tutum takınıyor.

ABD ve Rusya’nın çağrısıyla Suriye gündemiyle acil olarak toplanacak olan BM Güvenlik Konseyi’nden bu katliamın durdurulması yönünde bir karar çıkıp çıkmayacağını ise hep birlikte göreceğiz.

Öncelikle insanların evlerine girilerek kadın, çocuk demeden katledildiklerini kanıtlayan görüntüler, meselenin “Esad rejiminin unsurları ile mücadele” olmadığını açık biçimde ortaya koyuyor. Aksine, Lazkiye, Tartus ve Humus’ta yaşananlar; Alevileri “katli vacip” gören cihatçı zihniyetin HTŞ yönetiminde devam ettiğini açık bir biçimde gösteriyor. Ancak HTŞ’nin Suriye’de yönetimi ele geçirmesi sonrasında Colani’yi ziyaret etmek için sıraya giren bölge gericilikleri ve Batılı emperyalistler, şimdi bu cihatçı çetelerin Alevi katliamı karşısında üç maymunu oynuyorlar.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Suriye’de yaşanan olayları “Suriye’nin birliğine dönük terörist bir saldırı olarak değerlendiriyoruz” diyerek katliama açıktan destek veriyor. Kendi bölgesel emelleri için IŞİD artıklarını SMO (Suriye Milli Ordusu) adı altında maaşa bağlayan ve HTŞ’ye, önceki adıyla El Nusra döneminden bu yana destek veren Erdoğan iktidarının bu tutumu şaşırtıcı değil. İsrail’in Gazze’deki katliamlarına karşı olduğunu söyleyen Erdoğan iktidarı, kendi çıkarları için desteklediği HTŞ’nin Alevilere yönelik katliamı söz konusu olunca bu kez tıpkı İsrail saldırganlığına “İsrail’in kendini savunma hakkı” adı altında sahip çıkan Batılı emperyalistlere benzer bir yaklaşım sergiliyor.

Suudi Arabistan ve Şarkul Avsat gibi ona bağlı yayın organları da HTŞ’ye bağlı cihatçı güçlerin Suriye’nin kıyı bölgelerindeki saldırı ve katliamlarını “Güvenlik güçlerini hedef alan saldırılar” biçiminde gösterip arka çıkıyor.

AB’li emperyalistler ise, “Avrupa Birliği, Suriye’nin kıyı bölgelerinde geçici hükümet güçlerine yönelik olarak Esad yanlısı unsurlar tarafından gerçekleştirildiği bildirilen son saldırıları ve sivillere yönelik tüm şiddet olaylarını şiddetle kınar” açıklamasını yaparak “Esad yanlılarının saldırıları” vurgusu üzerinden katliam gerçeğini karartmaya çalışıyorlar. Dahası, böylesine kritik bir süreçte AB Komisyonu, Colani’yi 17 Mart’ta Brüksel’de yapılacak Suriye konferansına davet ederek HTŞ yönetiminin arkasında durduğunu gösteriyor.

HTŞ’nin Suriye’nin kıyı kentlerinde Alevilere yönelik katliamı sürerken, dikkat çekici bir başka gelişme de Türkiye’nin başını çektiği bazı bölge güçlerinin “IŞİD’e karşı ortak bir operasyon ve istihbarat mekanizması” kurulması konusunda anlaşmaları oldu. Ürdün’ün başkenti Amman’da yapılan toplantıda Türkiye’nin yanı sıra Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye’deki HTŞ yönetiminin katıldığı toplantıda dikkat çeken şey ise, IŞİD ile mücadele adına kurulan koordinasyonda bile Dışişleri Bakanı Fidan’ın asıl olarak PKK ve PYD üzerinde durmasıydı. Fidan’ın ortaya koyduğu tutum, Türkiye’deki iktidarın derdinin IŞİD olmadığını anlamaya/anlatmaya yetiyor. Erdoğan iktidarı, bölge ülkeleri ile IŞİD’e karşı oluşturulan koordinasyonu, Suriye Kürtleriyle kendi çıkarları için işbirliği yapan ABD emperyalizmiyle pazarlığın bir aracı olarak kullanmak istiyor.

Açıktır ki; IŞİD artığı cihatçı çeteleri SMO (Suriye Milli Ordusu) adı altında bir araya getirip maaşa bağlayan ve IŞİD ile aynı örgütsel gelenekten gelen HTŞ’ye her türlü desteği verenlerin IŞİD ile mücadele adına koordinasyon oluşturmasının bir inandırıcılığı bulunmuyor.

Öte yandan, kendi bölgesel çıkarlarını korumak için “IŞİD ile mücadele” adına bir koalisyon oluşturan ama son katliamla IŞİD’den farkı olmadığını gösteren HTŞ’yi destekleyip önüne ev ödevleri koymakta sakınca görmeyen ABD ve Batılı emperyalistler de ikiyüzlü bir politika sürdürüyor.

Gelinen yerde, HTŞ’ye yönelik protestoların ötesine geçerek HTŞ’ye bu gücü veren emperyalistler ve Erdoğan iktidarı başta olmak üzere bölge gericiliklerine karşı da mücadeleyi ve katliamlarla yüz yüze olan Aleviler ve bölge halklarıyla dayanışmayı büyütmek önem taşıyor.

Soner Yalçın ve Odatv için kısa bir not

Bu köşede iki gün önce Soner Yalçın’ın “Nusayri” olarak adlandırılan Suriye’deki Arap Alevilerin ‘Türk’ olduğu iddiası eşliğinde Erdoğan iktidarına “Nusayri/Alevi Türk kartına oynama” çağrısının eleştirisi yapılmıştı. Dün de Odatv’de Gözde Sula imzasıyla Türk Tarih Tezi’nden yola çıkarak Hatay ve Suriye Alevilerinin “Eti Türkü” olduğunu iddia eden bir haber yayımlandı. 1930’lu yıllarda ulus-devletin kültürel inşası temelinde Anadolu’nun “Türklerin öz yurdu” olduğunu kanıtlamak için Sümer, Akad, Elam, Lidya ve Hitit gibi birçok uygarlığın Türk olduğu iddiasına yer veren kitaplar yazılmıştı. İşte Odatv de bilimsel bir geçerliliği olmadığı için çoktan unutulmuş olan bu eserlere dayanarak Arap Alevilerin “Eti Türkü” (Hitit) olduğu iddiasını gündeme getiriyor.

Soner Yalçın ve Odatv, ulusalcı-şoven bir bakış açısına sahip oldukları için katliamla yüz yüze olan Suriye Alevilerini desteklemeyi bile Türk olmaları iddiasına dayandırmaya çalışıyorlar.

Bir yanda Alevilere yönelik küfür ve hakaretler eşliğinde HTŞ’nin katliamına sahip çıkan, dahası Suriye’de ABD ve İsrail’le çıkar birliği içinde rejim değişikliğini gerçekleştiren Erdoğan iktidarı değilmiş gibi Alevileri “emperyalizmin köpekliğini yapmak” ile suçlayan Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçaslan gibi dinci faşistler ve öte yandan katliama karşı çıkmayı bile Türklüğe bağlayan nasyonalistler. Al birini vur ötekine!

Evrensel'i Takip Et