Sürecin niteliği üzerine

Fotoğraf: DEM Parti
Öcalan’ın beklenen açıklaması ve çağrısı sonrasında “süreç” tümüyle olmasa da bazı yönleri ile açıklığa kavuştu. PKK’nin feshedilip edilmeyeceği tartışılıyordu, Öcalan buna fesih yönündeki çağrısıyla son noktayı koydu. Çağrının gerekçeleri ve içeriği soruna ilgi duyan çevreler tarafından bolca tartışıldı. Açıklamanın içeriği öz olarak mücadele ve örgüt biçimlerinin değişen koşullara göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Ama bunun yapılmasının hem gecikmiş hem de koşulların daha elverişsiz hale gelmiş olduğunu da tespit etmek gerekiyor.
Bu mücadeleyi asıl olarak sırtlayanlar, bugün Kürt siyasi hareketini temsil eden parti bu gelişmeyi destekliyor ve doğru buluyor. Kürt halk kitleleri de durumun ne yönde gelişeceği hakkında açık, net bir öngörüye sahip olmasalar da şu anda tereddütlü bir bekleme durumundalar. Bugüne kadar yapılan açıklamalar halk kitlelerinin bugün içinde bulunduğu ve yaşadığı durumu ileriye götürecek bir çerçevenin sunulmadığını gösteriyor. Oysa Kürt halkının demokratik ve eşit yaşamın sağlandığı bir barışa ihtiyacı var. Ama iktidar çevrelerinin Kürt sorunu yoktur yönündeki açıklamaları demokrasi ve özgürlükler yönünde adımların atılmayacağını yeterince açık bir şekilde ortaya koyuyor. Ama bunlar süreci ön yargılarla mahkum etmenin gerekçesi yapılamaz.
Nedenine gelince, şu tespiti yapmak gerekiyor: Politik süreçler, tarafların başlarken sağlamayı umdukları sonuçların gerçekleşeceğinin garantisini vermezler. Bu iktidar bir önceki çözüm sürecini Kürtlerin kendisini destekleyeceği beklentisiyle başlatmıştı. Ama tersi bir sonuçla karşılaşınca masayı devirmişti. Önümüzdeki 3-5 ayda bugün muğlak görünen noktaların aydınlandığı bir süreç olacak. Kürt halk kitlelerinin politik tecrübesi ve deneyimi mücadelenin güvencesi durumundadır ve onların iktidarın gerici hesaplarını boşa çıkaracak donanıma sahip olduklarına güvenmek gerekir. Ayrıca iktidar kendi iradesi ve isteği dışında, Kürt ve Türk halklarının mücadelelerinin ortak gelişeceği bir zemini de hazırlamış olacaktır.
Bu noktayı biraz açmak gerekirse şunları tespit etmek olanaklı olacaktır: Temel talepleri karşılanmadan orta yerde duran bir halkın, beklenti durumundan çıkıp mücadeleyi daha ileri bir aşamaya taşıması olanaklıdır. Bu kuşkusuz hem taleplerini net bir şekilde ortaya koyma ve sahiplenme hem de bunun araçlarını yaratma konusunda olabilecektir. Halk kitleleri kendi içinden çıkardığı ve bayrağı taşımasını istediği kesimi, eğer o kesim gerekenleri yapma konusunda yetenek gösteremezse onu aşmayı ve hedeflerini gerçekleştirmek üzere yeni atılımlar yapmayı her zaman başarmışlardır.
Üstelik bugün silahlı bir örgütün tasfiye edilecek olması yasal ve meşru çerçevede mücadele eden ve edecek olan parti ve çevrelerin üzerinden “terör” yaftasını kaldırmış olacak ve mücadelenin gelişme olanaklarını genişletecek, sınıfsal olanı belirginleştirerek öne çıkacak, Türk işçi ve emekçilerle demokrasi ve özgürlükler için ortak bir mücadele örme zeminini eskiye göre daha fazla güçlendirecektir. Bunlar soyut olarak istek ve temennilerin dile getirilmesi değildir. Kürt halkının ve diğer halkların mücadele deneyiminden süzülüp gelen tecrübelerin sonuçlarına dayanan çıkarsamalardır.
Son olarak Suriye’deki anlaşma üzerine kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse; Suriye Kürtleri kazanımlarını koruma noktasında önemli bir adım attılar. Bu adım, aynı zamanda gerici iktidarın Aleviler üzerindeki terörünü sınırlayan, katliamcı bir çizginin egemen olmasını engelleyen bir rol oynayabilir. Ama şu da bir gerçek ki: Suriye’ye dışarıdan müdahale eden emperyalist güçlerin ve bölge gericiliklerinin etkisi kırılmadan, onların maşaları etkisizleştirilmeden ülkenin demokratikleşmesi ve bağımsızlığını kazanması olanaklı olmayacaktır. Bu koşullar sadece Türkiye’de değil tüm bölgede halkların kardeşleşmesini ve ortak mücadelelerini geliştirmeleri zorunluluğunu dayatıyor.
Evrensel'i Takip Et