16 Mart 1978... Beyazıt Katliamı

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
O gün 7 arkadaşımızı yitirdik, 40’dan fazla arkadaşımız çeşitli derecelerde yaralandı. İstanbul Üniversitesi merkez binadan topluca çıkan Hukuk ve İktisat Fakültesi öğrencilerinin üzerine faşistler bomba atmış ve daha sonra da makinalı tüfek ile ateş etmişlerdi.
Katliamın öncesine ve sonrasına kısaca değinmek gerek o günleri yaşamayanlar için.
1973 seçiminin galibi Bülent Ecevit liderliğindeki CHP oldu. CHP tek başına hükümet kuracak milletvekili sayısına sahip olmadığı için MSP (Milli Selamet Partisi) ile koalisyon hükümeti kurdu. Koalisyon hükümeti genel af çıkararak 12 Mart’ın cezaevlerine doldurduğu devrimci demokrat mahpusların bir kısmını bıraktı ve 1974 temmuzunda Kıbrıs’a çıkarma yaptı. Ecevit kitlelerin gözünde halkçı, demokrat ve ‘Kıbrıs fatihi’ idi. Koalisyon ortakları anlaşamadı Ecevit 18 Eylül 1974’te istifa etti. Koalisyon hükümeti yaklaşık 10 ay sürmüştü. Daha sonra yaklaşık 4 ay Sadi Irmak’ın partiler üstü azınlık hükümeti ülkeyi yönetti ve 31 Mart 1975 tarihinde tam da 31 Mart gerici ayaklanmanın yıl dönümünde Süleyman Demirel Başbakanlığında faşist MC (Milliyetçi Cephe) Hükümeti kuruldu. Koalisyonda Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi yer alıyordu.
Koalisyon ortağı MHP’nin Başkanı Alpaslan Türkeş üniversitelerden solcu öğrenci ve hocaların temizlenmesini savunuyor, demeçlerinde üniversitelerdeki solcuların kitleleri kışkırttığını ve özellikle devlete kadro yetiştiren siyasal bilgiler fakültesi ve hukuk fakülteleri ve gençleri eğiten öğretmenleri yetiştiren eğitim fakültelerinde solcu istemiyordu. MC Hükümeti kurulduktan sonra bu fakülteler polis, idare desteği ile faşist öğrenciler tarafından işgal edilmeye başlandı. Solcu öğrenciler okula sokulmuyor, okula gelenler dövülüyor, lider pozisyonunda olanlar öldürülüyordu. Siyasal ve Ankara Hukuk’u ele geçiremediler faşistler. İstanbul Üniversitesi merkez bina düştü. Çok sayıda eğitim fakültesinde ise mücadele sürüyordu.
21 Haziran 1977’de seçim olacaktı. 1 Mayıs ’77’de Taksim Meydanı’nda yüz binlerce emekçi toplandı. Kontrgerilla 1 Mayıs’ı kana buladı. 33 emekçi yaşamını yitirdi. Ordu içinde faşist bir klik darbe yapmaya hazırlanıyordu. Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun liderliğinde darbeciler seçimden önce darbeyi yapmayı planlıyordu. Seçimler olursa Ecevit’in tek başına iktidar olma olasılığı olduğunu düşünüyordu. Başbakan Demirel’e darbecilerin 5 Haziran günü Ecevit’in Taksim Meydanı’nda yapacağı seçim mitingi sırasında suikast düzenleyeceği ve ardından darbe yapılacağı ihbarı gelmişti. Demirel bunu ifşa etti. Ecevit bu bilgiye rağmen Taksim’e gideceğini ve mitingi yapacağını açıkladı, Ecevit’e İzmir mitinginde suikast girişiminde bulunuldu. Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun ve 200 civarında subay emekliye sevk edildi.
21 Haziran 1977 seçimlerinde CHP yüzde 42 oy aldı. Tek başına hükümet kurmak ve Meclisten güvenoyu almak için birkaç milletvekiline ihtiyacı vardı. Bulamadı. Koalisyon da kurmadı. Azınlık hükümeti kurdu fakat güvenoyu alamadı. Yeniden milliyetçi cephe koalisyonu kuruldu. 2. MC de solcu öğrenci, öğretim üyesi ve işçilere karşı katliamlara, cinayetlere devam etti.
1977 sonbaharında CHP, AP’den 9 milletvekili transfer ederek ve hepsine bakanlık vererek 2. MC’yi yıktı ve CHP hükümetini kurdu.
CHP hükümeti ile birlikte İstanbul Hukuk Fakültesinde faşist işgali kırma çabaları hızlandı. Çok sayıda devrimci siyasi grubun yaptığı toplantılar sonunda sömestir tatili bitip 1 Mart günü okul açıldığında topluca okula gitme kararı alındı. CHP hükümeti ile birlikte polis ve idarenin faşistlerle iş birliği bitecek diye düşünülüyordu.
1 Mart günü 60-70 civarında öğrenci Süleymaniye Camisi önündeki kahvehanelerde toplanıp merkez binaya doğru yürüyüşe geçti. Polis öğrencilere saldırarak üç kere dağıttı. Dördüncü yürüyüşte öğrenciler ana kapıya kadar geldi. Orada da faşistlerin saldırısına uğradılar ama okula girmeyi başardılar. Ondan sonraki 15 gün boyunca sınıflarda kavgalar, faşistlerin saldırısı ve devrimcilerin direnişi yaşandı. 16 Mart günü sabah dersleri bittikten sonra 100 civarında devrimci öğrenci merkez bina içindeki Atatürk Heykeli önünde toplandı ve saat 13.00’e doğru ana kapıya doğru yürüyüşe geçti. Bir gün önce faşistler katliamın provasını yapmış devrimci öğrenciler kapıdan çıkarken dışarıdan getirdikleri faşistler taş ve sopalarla devrimcilere saldırmıştı. Bu kez devrimciler yeni bir saldırıya hazırlıklı olarak kapıya doğru yürüyordu. Kapının önünde yine faşistler vardı fakat sayıları azdı ve cılız birkaç slogan atma dışında bir şey yapmamışlardı. Devrimci öğrencilerin kortejinin başı Eczacılık Fakültesi kapısına ulaştığında “bomba” diye bir ses duyuldu ve ardından müthiş bir patlama oldu. Öğrenciler yerden kalkıp kaçmaya çalışırken makinalı tüfek sesi duydular. Kortejin ortasında kara bir bulut vardı. Çok sayıda öğrenci ayağa kalkamamıştı. Kalkabilenler yerdeki arkadaşlarını hastanelere taşıdılar. 7 arkadaşları ölmüş 40’dan fazla arkadaşları yaralanmıştı.
Savcılık ertesi gün Hukuk Fakültesinin lider pozisyonundaki faşistlerini topladı. Bunlar daha sonraki yıllarda MHP milletvekili ve yöneticileri olarak siyasi hayatlarına devam ettiler. Savcılığın aldığı faşistler birkaç gün sonra bırakıldı.
Dava sürüncemede kaldı. 24 Mart Maraş Katliamı sonrası sıkıyönetim ilan edildi. 16 Mart katliamı dosyası Sıkıyönetim Mahkemesine gitti.
1988 yılında, 12 Eylül yaşandıktan ve artık sıkıyönetim kalktıktan sonra bombayı atan Zülküf İsot’un ablası bir dergiye demeç verdi. Kardeşinin 16 Mart günü bombayı attığını, vicdan azabı çektiği için katliam hakkında açıklama yapacağını, bunu engellemek için Latif Aktı isimli bir ülkücü tarafından öldürüldüğünü söyledi. Bu itiraftan sonra tozlu raflardaki katliam dosyası canlandı. Katliam zamanının öğrencileri, ’90’ların avukatları davaya katıldı. Dava sırasında ve öncesinde çok sayıda bilgi ortaya çıktı katliamla ilgili. Eski bir ülkücü olan ve cezaevlerindeki ülkücülerden sorumlu olduğunu anlatan Ali Yurtaslan yazdığı kitapta katliamda kullanılan bombayı Abdullah Çatlı’nın Mehmet Ali Çeviker isimli bir yüzbaşıdan aldığını ve katillere verdiğini aktardı. Bomba atılmadan önce ülkücüler içinde bilgi toplayan bir MİT görevlisinin solcu öğrenciler üzerine bomba atılacağını ilgili yerlere bildirdiğini, bu bilginin de İstanbul Emniyetine dağıtıldığı ortaya çıktı. Eski bir polis memuru patlamadan sonra kendisinin bombacıların peşine doğru koşmak istediğini ama Üniversitedeki Polislerin Amiri Reşat Altay tarafından engellendiğini söyledi. Reşat Altay’ın daha sonra Susurluk skandalı sırasında ülkücü ve Abdullah Çatlı’nın arkadaşı olduğu öğrenildi. Yıllar sonra Hrant Dink cinayeti davasında da yargılandı. Katliamı gerçekleştirenlerin 4 kişi olduğu, Mustafa Doğan isimli bir polis tarafından polis minibüsü ile Beyazıt Meydanı’na getirildiği ve araçta Sıddık Polat ve Özgün Koç isimli iki kişinin daha olduğu öğrenildi.
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi davayı süründürdü. Sonunda zaman aşımı nedeniyle dava düştü. Yargıtay 1. Ceza Dairesi de bu kararı onadı.
İçinde devletin parmağı olan bütün davalardaki gibi 16 Mart Katliamı davası da cezasızlıkla sonuçlanmıştı.
Evrensel'i Takip Et