UKKTH Savunusu

2023 Cizre Newroz'u | Fotoğraf: MA

Ezilen ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkını savunuyoruz. Bu hak, ezilen ulusun ayrı devlet kurma ya da istediği devlet ‘Bütünlüğü içinde yaşama’ dahil kendi iradesiyle siyasal kaderini belirleme hakkı demektir. Ulusların ve dillerin tam hak eşitliği herhangi ulusa diğerleri aleyhine ayrıcalık tanınmasını dışlar ve tekelci kapitalizm koşullarında emperyalizmden kurtuluş mücadelesine genişleyen bir özellik gösterir.

Sosyalistler ezilen ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkını (UKKTH) siyasal demokrasinin bir gerekliliği olarak tanımış ve savunagelmişlerdir. Ezen ulus ve ezilen ulus burjuvazilerinin politikaları arasında belirli farklılıklar olduğunu, ezilen ulusun baskı ve tahakkümden kurtuluş hareketinin aynı nedenle demokratik karakterde özellik gösterdiğini ve desteklenmeyi hak ettiğini söyleyegeldiler.

Ulusların ve dillerin tam hak eşitliği savunusunun temel önemdeki özelliklerinden biri de bu hakkın ezilen ulusun sömürülen ve ezilen halk yığınlarının sömürü ve baskıdan kurtuluş hareketine zarar vermeyecek, onların örgütlü mücadele birliklerine barikat örmeyecek şekilde hayata geçmesidir. Bu, ulusal kaderini tayin hakkına koşul-kayıt koyma olmayıp hakkın insanlığın sömürüden kurtuluşu mücadelesine güç verecek şekilde somutlanması yönünde çaba göstermek demektir. “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin!” şiarı da bu hedef ve bileşimi içerir.

Kürt sorununun olmadığını ya da vardıysa bile çözüldüğünü ileri sürenler olsa bile, bu sorun etrafından on yıllardır süren ve ürünü olarak ortaya çıkan örgütlerle devlet-hükümet güçleri arasında kimi zaman bazı generaller tarafından düşük yoğunluklu savaş kapsamında görülen çatışmaların sona erdirilmesi yönündeki gelişmeler, yeni olmayan ancak farklı ögeleri öne çıkaran tartışmaları gündeme getirdi. D. Bahçeli’nin çağrısı ve takiben A. Öcalan’ın ‘PKK’nin kendini dağıtma kararı alması’ çağrısıyla birlikte Suriye’de HTŞ ile SGD arasında ABD’nin koordine ettiği belirtilen antlaşmanın imzalanması, bu tartışmaları-ve dolayısıyla da sorunun kendisini bir yönüyle daha farklı bir safhaya taşımış oldu. Kürtlerin Suriye ve Türk devlet yönetimleriyle ilişkilerinin son yıllarda yaşanan gelişmelerle bağlı olarak nasıl bir değişimden geçeceği henüz önümüzdeki sürecin ve pratiğin bir sorunu olmaya devam etse de, bu ilişkinin eskisi gibi sürdürülmesinin tüm taraflar açısından daha fazla zorlaştığı genel olarak kabul edilmektedir.

Örneğin Kürtlerin büyük çoğunluğunun PKK’nin dağıtılması ve devletle bütünleşme kararı doğrultusunda tutum almasının kuvvetle muhtemel olduğu söylenebilir. Buna bakarak gelişmeleri sadece devlet ve burjuva egemen sınıf yararına sonuçlarıyla değerlendirmek doğru olmaz. Öcalan ve Demirtaş’ın açıklamalarını veri alanların büyük çoğunluğu Kürt halk kitlelerinin ulusal ayrım nedeni olan fiili ve yasal-anayasal baskı-yasak ve uygulamaların kaldırılması isteminden vazgeçtiğini düşünmüş olsalar da, Kürtlerin bu talepleri devam etmektedir. Türkiye Kürtleri evet çok büyük çoğunluğuyla ulusal tüm ayrımcılıkların kaldırılması ve tam hak eşitliği zemininde diğer uluslar ve ulusal topluluklarla birlikte Türk devletinin hakim olduğu topraklar dahilinde yaşamayı istemektedirler. Bu yöndeki tutum tüm milliyetlerden işçi sınıfı ve diğer emekçilerin de yararınadır. Aynı sınıf örgütlerinde birleşmiş proletarya ve kent-kır emekçilerinin emperyalizme ve burjuva gericiliğine karşı mücadelesinin zaferi için böylesi bir emekçi birliği ve kardeşliği tayin edici öneme sahiptir. Kürt üst sınıflarının Türk burjuva devlet iktidarıyla sermayenin çıkarları doğrultusundaki iş ve güç birliğine karşı tüm milliyetlerden sömürülen ve ezilenlerin örgütlü birliği ve mücadelesi. Devlet-hükümet yönetimleriyle sermaye partilerinin yüz yılı aşkın süredir emekçilerin birliğine karşı istismar politikası böylece darbe yiyecek, sömürülen ve ezilenler, kendi sınıf kardeşleriyle aynı sınıf örgütlerinde birleşerek emperyalizme ve burjuva kapitalist gericiliğe karşı daha güçlü bir mücadeleyi sürdürebileceklerdir. Hak eşitliğinin sağladığı güven temelinde toplumsal kurtuluş mücadelesi de güç kazanacak ve zafere ulaşmasının olanakları genişleyecektir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüzsüzlük seferberliği

Yüzsüzlük seferberliği

“Vergide adalet” sözünü ağzından düşürmeyen Maliye Bakanı Şimşek’in başlattığı seferberlikten yine sermayeye kıyak çıktı. Bütçede sermayeden alınacak 2.2 trilyon TL vergi gelirinden vazgeçen iktidar, trilyonlarca liralık gelir elde eden 100 şirketin, 62.5 milyar liralık vergisini erteledi. Yüksek enflasyon nedeniyle Türkiye’nin en zenginleri listesinde yer alan patronların ödeyeceği vergi kuşa dönecek.

Borsa İstanbul’da işlem gören ve 2024 yılında 3.6 trilyon TL gelir elde eden 100 büyük şirketten 62.5 milyar TL tutarında vergi tahsil edilmedi.

Türkiye’nin en zengin 10 ismine ait sadece 8 şirketin toplam 18 milyar TL’lik vergi borcu ertelendi.

Çevre Bakanı Kurum’un Emlak Konut Genel Müdürlüğü döneminde özelleştirilen Emlak Konut’tan tahsil edilmesi gereken 6.9 milyar TL tutarında vergi alacağı ertelendi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et