ABD tedirgin ve panikte

Trump ile yaşanan huzursuzlukları salt Trump’ın davranışı olarak görmek yerine, ABD’nin iki konudaki derin paniği ve tedirginliğinin Trump’ın dengesiz-görgüsüz iş insanı müsveddesi davranışına yansıması olarak algılamak ve yorumlamak daha doğru olur kanaatindeyim. Trump’ın oraya buraya saldırırcasına bazı gümrük vergileri ile oynaması dünya ticaretini etkileyebilir, fakat Trump’ın kafasındaki asıl meselenin, Amerika üzerindeki “safraları” atarak ABD’yi “Yeniden büyük yapmak” olduğu düşünülebilir. Ne var ki, binlerce insan işsizleştirilerek, ekonomi kısmen de olsa dışa kapatılarak ABD büyük yapılamayacağı gibi, alınan önlemlerin bumerang etkisinin ülke üzerindeki tahribatı daha da şiddetli olabilir. Öyle anlaşılıyor ki, ana mesele iki konuda yoğunlaşmaktadır. Bunlardan biri ulusal gelirin yüzde  4’ü dolayında seyreden cari açık ve istihdam sorunu, ikincisi ise teknoloji ve verimlilik üstünlüğünün kaybedilmesi korkusudur. Bu iki mesele de, birbiri ile bağlantılı olarak, ABD’nin İkinci Paylaşım Savaşı ertesinde İngiltere’den devraldığı kapitalist dünyanın emperyalist liderliğinin kaybedilmesi endişesini yansıtmaktadır.

ABD’nin böylesi kırılgan bir düzeye gelme sebeplerine İkinci Paylaşım Savaşı ertesi yaşanan olaylar zincirini izleyerek açıklık getirebiliriz. İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında ABD’nin kapitalist dünyanın politik liderliğine, aynı anda da küresel emperyalist hakimiyete taşınması neoliberal politikaların yaygınlaşmasıyla tedricen zayıflamaya yüz tutuyordu. Zira küreselleşme ve finansallaşma akımlarının tüm hızıyla devreye sokulması, özellikle de 1989 yılında Sovyet duvarının yıkılışını izleyen dönemde sermayenin yerküreye saçılması, tüm gelişmiş ülkeler gibi fakat daha yüksek oranda ABD’de yatırımcı sermaye kaybına yol açarken, bununla beraber ülkede istihdam olanakları ve vergi kaybına da neden oluyordu. Nitekim yaklaşık 10-15 yıl önceleri, kongrenin para sıkıntısı nedeniyle, ABD yönetimi kepenkleri kapattı diye garip bir haber gündeme gelmişti. Yurt dışına saçılan reel yatırımlar aynı zamanda ABD teknolojisini de yurt dışına taşıyarak, teknoloji satışılarına ya da hırsızlığına yol açabiliyordu. Firmalar temelinde yaşanan bu tür olaylar ABD’nin küresel emperyalist hakimiyetine halel getiriyordu. İşte, farklı ülkelere farklı oranlarda uygulanan ve/veya tasarlanan gümrük vergilerinin amacı bir yandan ABD içindeki firmalara dış rekabete karşı koruyucu kalkan oluşturmak, diğer yandan da saptanan ülkelerin ihracatını ABD boyutu ile baltalayarak üretimlerini geriletmektir.

ABD yüzde 3 oranıyla dünyada yüksek cari açığa sahip ülkeler arasındadir. Aynı tablo verilerine göre, ulusal gelire oranı olarak yüzde 4 ile Türkiye ABD’nin gerisindedir. Demek bir alanda dünya liderini geçebilmişiz! ABD’nin cari açığı, salt ticari işlemlerle ilgili olmayıp, dünya jandarmalığının ekonomiye yansıyan yükünün göstergesidir. ABD’nin dış yatırımlarını ülkeye çekme çabası, hem iç ekonomiyi istihdam ve vergi açılarından düzenlemek, hem de cari açığa çare olarak hedeflemektedir.

Gümrük vergilemesi sistemi, salt kamusal gelire yönelik değildir. Gümrük vergi oranlarının yükseltilmesi, ithalatın kısılması nedeniyle, kamuya varidat sağlama amacından çok, içeride üretimi yükseltmek ve/veya özellikle ABD’ye mal üreten dışarıdaki yatırımları ülkeye çekmek ve bu yoldan istihdamın ve vergi gelirlerinin yükseltilmesi hedefine yönelik olabilir.  

Trump’ın sağduyudan uzak saldırgan gümrük ve ülke ilhakı projesi kapitalist dünyayı yeniden şekillendirecek güçte görülemez, zira projenin saldırganlığı dışında köklü bir üretim ilişkisi bağlamı bulunmamaktadır. Bununla beraber, söz konusu projeler ABD dışı ülkelerin ABD’ye karşı hasmane tutum ve davranışlarını tetikleyerek, bizzat ABD’ye zarar dahi verebilir. Örneğin Çin, ABD hakimiyetindeki gelişmekte olan ülkelere yönelik antiemperyalist politikalarla yararlı yatırımlarda bulunarak, ABD hakimiyetindeki ülkeleri kendi tarafına çekip, ABD’nin alan hakimiyetini kısabilir ve alanın ve hakimiyetin geri kazanılması için ABD’yi daha yoğun dış güç kullanımına zorlayabilir. Trump’ın saldırgan politikalarına karşı AB ülkelerinin, Kanada’nın, hatta Güney Amerika ülkelerinin ABD’ya karşı boy gösteren kalkışlarının daha da şiddetlenebileceği düşünülebilir. Bu durum ABD’ye bugünkünden daha yüksek maliyet yıkabilir.

Trump hakimiyetindeki ABD yönetimi hem iç, hem de dış olası etkileriyle, basiretli bir devlet yönetiminden çok, bazı büyük firmaların potansiyel dış rakipleri üzerinde ABD devletini kullanarak hakimiyet kurup, dünya başatlığını sürdürme endişesinden kaynaklandığı düşünülebilir. ABD’nin tarihsel ekonomik zaferleri ülke pazarının genişliğinin doğal sonucudur. ABD’nin dışa karşı haşin tutumunun dış dünyanın ABD karşısında birleşmesine ve büyük pazarlar oluşturmasına yol açabilir. Bu durum, halen dünya ticaretinin yüzde 20 dolayını elinde tutan ABD’yi zayıflatabilir. Aynı şekilde ABD içinde büyüyerek küresel boyut kazanmış dev “bulut kuruluşlar” da ABD dışında şekillenebilir. Bu süreç doğal etki-tepki ilişkisiyle de oluşabilecekken, ABD’nin dış aleme karşı tavrı süreci hızlandırabilir. Teknoloji düzeyini planlı ve programlı yükselten Çin yeni dünyada ABD’nin yerini almaya hazırlanırken, ABD’nin Trump tavrı makul değil, tepkisel görülmelidir.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et