Avrupa ABD’nin gerçek yüzüyle yüzleşiyor

Görsel: Freepik
Avrupa, Donald Trump’ın yeniden başkanlığı kazanmasından bu yana ABD ile ilişkilerin bundan sonra nasıl devam edeceğini tartışıyor. Çünkü, hem Trump hem Yardımcısı JD Vance hem de Danışman Elon Musk her fırsatta, Avrupa’nın ABD’nin sırtında, özellikle askeri politikalar açısından bir yük olduğunu ifade ediyor. Bu yük sadece, Avrupa’nın güvenliği adı altında yapılan harcamalarla sınırlı değil, aynı zamanda Avrupa’yı gözeterek dış politikada bazı adımlarını sınırlamak zorunda olmasıyla ilgili.
Trump, bu yükü ilk ve ciddi olarak, Avrupa’yı muhatap almadan, Ukrayna savaşını bitirmek için Rusya ile doğrudan müzakereler başlatarak attı. İkinci büyük büyük adım ise çelik ve alüminyuma yüzde 25 gümrük vergisi koyması oldu. Avrupa’nın buna kot pantolon, viski, motosiklet ve fıstık yağına gümrük vergisi getirmekle verdiği yanıta, Trump’ın tepkisi bazı ürünlere yüzde 200 kadar gümrük vergileri koyması gibi oldu. Yani misliyle yanıt. Başta otomobil, ilaç ve sanayi ürünlerine gümrük vergileri konulması durumunda ise Almanya’dan başlayarak Avrupa’yı karanlık bir tünele sürüklemek anlamına gelecek.
ABD-Avrupa hattında alttan alta yükselen tepkiyi, Der Spiegel dergisi geçen hafta yaptığı kapakta özetledi. Öfkeli haldeki Özgürlük Anıtı’nın üzerine yapıştırılan “Amerika’nın yeni yüzü” yazılmış. Trump, anıtın penceresinden gelişmeleri izliyor.
Yeni kıta Amerika, geçmişten günümüze Avrupa’dan hep fırsatlar ülkesi olarak görüldü. Bu nedenle özenme hep vardı. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında ise bu müteşekkirliğe dönüştü. Zira, “düşman” Sovyetler Birliği (SSCB) ve komünizme karşı Avrupa’yı koruyan “melek” ABD idi. Avrupa devletleri ve halkları arasında savaşın külleri üzerinden yeniden kurulan Avrupa’nın, Berlin’e kadar gelerek Alman faşizminin başını ezen Kızıl Ordu’nun bütün Avrupa’yı kontrol etmemesinin öncüsü hep ABD gösterildi. Halbuki Kızıl Ordu’nun böyle bir maksadı hiç olmadı. ABD, SSCB’ye karşı Avrupa’yı sevdiği için değil, komünizme karşı mücadelede kendisi için bir dayanak, arka bahçe ve kışla olarak kullandığı gerçeği ise halklara gösterilmedi. Bu nedenle ABD’nin görünen yüzü hep SSCB’ye karşı “koruyucu melek”ti.
Çıkarlar ve öncelikler değişti
SSCB’nin yıkılması, ardından kurulan “yeni dünya düzeni” ve sonrasında yaşanan bazı gelişmeler sırasında genel olarak Avrupa özel olarak da asıl belirleyici güçler olan Almanya ve Fransa, ABD’nin kanatları altından çıkıp kendi çıkarlarını koruma yönünde bazı adımlar atsalar da tam başarılı olamadılar. Çünkü, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan ekonomik, siyasi, askeri, kültürel düzen ve denge, Avrupa’yı neredeyse her alanda ABD’ye bağımlı hale getirmişti.
Trump ve ekibinin birinci başkanlık döneminde olduğu gibi şimdi de Avrupa’yı bir muhatap almamasının başlıca nedenlerinden birisi bu bağımlılık. ABD olmadan Avrupa’nın kendi başına ayrı bir yoldan yürüyüp, güçlü bir aktör olamayacağı gerçeği, Trump’ın başını çektiği ABD’nin transatlantik müttefiklerini muhatap almama noktasına kadar gelmiş bulunuyor.
Geçmişte Avrupa devletlerinin SSCB’ye karşı birlikte hareket etmesinin en önemli dayanakları olan NATO ve AB, ABD’nin yeni yönetimi için artık eski önemini taşımıyor. Hatta ayak bağı. Özellikle, AB’nin tek muhatap görülmesini, sadece Trump değil, hiçbir ABD başkanı kabul etmedi. Kendi içinde parçalı Avrupa’yı birleşik bir muhatap kabul etme hem elini zayıflatacaktı hem de yeni bir rakibin ortaya çıkmasının objektif koşulları yaratılmış olacaktı. Bu nedenle tek tek ülkeleri muhatap alma ABD’nin temel politikası oldu. AB ülkeleri arasındaki çelişkiler de tek muhatabın oluşmasının objektif mümkün olmadığını ortaya koyuyordu ve koymaya da devam ediyor.
‘Batı ittifakı çökmüştür’
Trump’ın son çıkışları nihayet Avrupa cephesinde, ABD’nin gerçek bir dost olmadığı gerçeğini değişik düzeylerde tartışmaya yol açmış görünüyor. Örneğin Der Spiegel’in aynı sayısında “Amerika şimdi rakibimiz” başlığıyla yayımlanan başyazıda Matieu von Rohr şunları yazıyor: “Avrupa’nın içinde bulunduğu dramatik durumu güzelleştirmeye gerek yok. Eski dünya düzeni çöktü. Donald Trump’ın Amerika’sı müttefik değil rakip. Batı ittifakı çökmüştür. Avrupa şimdi güçlü olmak zorunda, yoksa çökecek.” (07.03.2025)
Henüz kesin hatlarıyla kopuş olmasa da Batı ittifakının önemli parçası olan Avrupa ile ABD arasında güven kaybı olduğu, bundan sonra da olmaya devam edeceği anlaşılıyor. Almanya-Fransa eksenli Avrupa’nın son haftalarda askeri harcamalar konusunda attığı ya da atmayı planladığı adımların asıl maksadı ayrı bir askeri güç olma hamlesidir.
Der Spiegel’in başyazısında asıl kırılmanın Trump ve Vance’nin Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ile Beyaz Saray’daki tartışması olduğunu ileri sürüyor. Bu pek geçekçi bir yaklaşım değil. Zelenskiy’nin aşağılanmasına Avrupa tepki gösterdi, ancak çok sorun yapmadı. Asıl kırılmanın ABD’nin Rusya ile Ukrayna müzakerelerini tek başına başlatması ve Ukrayna’nın bütün zenginliklerini masa başında Rusya ile paylaşması olduğu söylenebilir. Ukrayna savaşıyla birlikte paylaşımın ortağı olmak için ABD’nin bütün planlarının ortağı olan Avrupa şimdi paylaşımın dışında tutulmanın şokunu yaşıyor.
Bu şokun verdiği etkiyle askeri olarak ABD’den ayrı bir emperyalist güç olmaya dair çekmecelerdeki planlar yeniden piyasaya sürüldü. Temel argüman ise Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlama olarak gösteriliyor. Daha önce Avrupa’nın ABD ve NATO’dan bağımsız askeri güç olması gerektiğine dair iki temel konuşma yapan, bu temelde “NATO’nun beyin ölümü”nün gerçekleştiğini söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron şimdi şunları söylüyor: “Avrupa stratejik özerk olmalı. Buna Avrupa’nın lider şirketlerden yoksun olduğu teknoloji sektöründe ABD ve Çin’den daha fazla ekonomik bağımsızlık da dahil. Bu nedenle yeni bir sanayi politikası ve büyük yatırımlara ihtiyaç vardır.” (Der Spiegel, 07.03.2025)
Pek çok alanda ABD ve Çin’e bağımlı hale gelen ya da getirilen Avrupa’nın askeri ve ekonomik olarak bunu başarma ihtimali bugünkü dünya koşullarında zayıf görünüyor. Başaramadığı takdirde ise emperyalist rekabette geri düşeceği, dolayısıyla paylaşımdan pay alamayacağı için zayıflayacağı söylenebilir. Bu hafta Süddeutsche Zeitung’a bir demeç veren Slovenyalı Filozof Slavoj Zizek ise, ABD ile Rusya arasında sıkışan Avrupa’nın Çin ile ilişkileri geliştirmesini öneriyor ve şöyle diyor: “Benim Avrupa için en pragmatik seçeneğim Rusya ve Çin arasındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu test etmek olacaktır. Çin’in Rusya’yı desteklediğine dair işaretler var. Ancak aynı zamanda Rusya’yı kontrol etmeye çalışıyor. Ukrayna’ya saldırı sırasında Çin, Rusya’ya Ukrayna’da çok agresif davranmaması gerektiğini açıkça belirtti. Dolayısıyla Avrupa için bu yeni ekseni test etmek bir strateji olabilir.” (11 Mart 2025)
Gelişmeler her emperyalist devletin kendi çıkarlarını, müttefiklerini gözetmeden dayattığı bir sürecin başladığını gösteriyor. Bu nedenle emperyalistler arasında belli pazarlarda pragmatik iş birlikleri ve rekabet egemen olacak. Bu nedenle “eski Batı” öldü, Avrupa yenisini kurmak için, faturası halklara kesilecek silahlanmaya hız vermiş durumda. Eskinin öldüğü, yenisinin kurulmadığı bu ara dönemde büyük sarsılmaların, kapışmaların olacağı da açık.
Evrensel'i Takip Et