Makinesini savaşla yağlayan bir sistemde barışı aramak…

Fotoğraf: Riccardo De Luca/AA
Türkiye’de, barışa ihtiyacı olanların, Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma ve fesih çağrısının ardından gelişen süreci takip edip anlamaya çalıştığı günlerde, bir dizi başka önemli gelişme daha yaşandı.
Değinmeler halinde hatırlayalım. Dünya İHA ve SİHA pazarında önemli bir yere sahip Baykar’ın sitesinde yer alan 6 Mart 2025 tarihli haberin başlığı şöyle: “Baykar ve Leonardo insansız teknolojiler alanında ortaklık anlaşması imzaladı”. Haberde, Roma’da bulunan Leonardo genel merkezinde düzenlenen imza törenine İtalya Savunma Bakanı Guido Crosetto’nun da katıldığı belirtilerek, “Ortak girişimin mutabakat zaptını Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar ile Leonardo CEO’su ve Genel Müdürü Roberto Cingolani imzaladı” deniliyor.
‘Baykar ilk İHA’yı ne zaman yaptı?’ sorusuna yanıt aradığınızda karşınıza şu bilgi çıkıyor: “Baykar tarafından TSK için geliştirilen ilk insansız hava aracı olan Bayraktar Mini İHA ARGE çalışmalarının yapıldığı 2005-2009 yılları arasında Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde askerler ile birlikte gerçekleştirilen çalışmalara liderlik yaptı.”
1986 yılında Özdemir Bayraktar tarafından kurulan savunma sanayi şirketi Baykar’ın ürettiği İHA ve SİHA’lar, TSK tarafından ilk olarak PKK ile mücadelede kullanıldı. Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta Ukrayna tarafından kullanılırken, Azerbaycan ordusu tarafından da Ermenistan’a karşı kullanıldı. Bugün dünyanın en büyük savunma şirketlerinden Leonardo ile ortaklık imzalayan bir güç haline geldi.
Öte yandan Trump’ın AB’yi NATO konusunda sıkıştırdığı bir zamanda, Türkiye radara giren ülke oldu. AKP iktidarının politikaları nedeniyle Türkiye’nin uzun süredir AB’nin ilgi alanında olmadığı bir zamanda, Türkiye ordusuyla AB’nin ihtiyaç duyduğu açığı kapatabilir mi sorusu tartışılmaya başlandı. George Soros’un, 4 Mart 2002’de Sabancı Üniversitesinde yaptığı konuşmada dile getirdiği, “Türkiye’nin stratejik konumu nedeniyle en iyi ihracat ürünü ordusudur” tezi 23 yıl sonra bir hayalet gibi yeniden ortalıkta dolaşıyor. İktidar, Osman Kavala’yı hapsetmek için Soros ile ilişki demagojisini tepe tepe kullanmış kimin umurunda!
Suriye’de Colani ile Mazlum Abdi’nin Şam’da attığı imzada ABD, sürecin mimarı durumundaydı. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın bu anlaşmanın ardından, Şam’a gelerek Ahmed Şara ile görüşmeleri, ABD’nin kurduğu mimarinin hiyerarşisi içinde gerilere düşmeme gayretini yansıtıyor.
Trump yönetimi, Rusya’yı Çin’den uzaklaştırmak için mesai harcamaya odaklanırken, İsrail ve Türkiye, ABD tarafından kendilerine biçilen rolleriyle Suriye’de İran’a karşı şekillendirilmek istenen yeni haritanın aktörleri olarak sahadalar. Ve elbette, kendi aralarında da bir rekabet içinde olarak. İsrail, Suriye sınırları içinde yayılmaya devam ederken, Ankara, bunun karşılığında Suriye’de bulunduğu mevzilerin gerisine düşmemenin hesabını yapıyor.
Suriye’de binlerce Arap Alevi’nin kırıma uğratıldığı bir zamanda SDG ile Şam yönetimi arasında 10 Mart’ta imzalanan anlaşmanın neleri değiştirebileceği tartışılırken, Şam’da kabul edilen yeni anayasa taslağı, Şara’nın tek adamlığını ilan etmeye yönelik bir içerik taşıyor. Dolayısıyla yakın döneme ilişkin net ifadeler kullanmanın herkesi boşa düşürebileceği bir zamandayız.
PKK’nin, ‘ateşkes’ ilan etmiş olmalarına rağmen kendilerini yönelik operasyon ve saldırıların, göreli bir azalma olsa da devam ettiğini belirtmesi bu tabloyu tamamlıyor.
Öcalan’ın, şu ana kadarki kazanımları koruyabilmek adına, olabildiğince geriye çekilerek ilan etmiş olduğu çerçeveyi, iktidar ortaklarının, daha da geriye doğru ittirmek için çabaladığını gösteren çok sayıda işaret var. Ama buna rağmen, bu ‘fırsatı’ heba etmenin, Kürt dinamiğini ABD ve İsrail’in etki alanına terk etmek anlamına geleceğini gördükleri için en minimal düzeyde hangi adımları atabileceklerini netleştirmeye çalışıyorlar.
Çok büyük can kayıpları, yerinden yurdundan edilmiş olma gerçeğine ek olarak, ülkeleri yerle bir edilen Suriye halklarının, ABD başta olmak üzere çeşitli emperyalist güçleri, ülkelerindeki yeni rejime çekidüzen verecek güçler olarak görmeye kendilerini mecbur hissetmeleri ise ayrı bir trajedi.
Evrensel'i Takip Et