Mahmut Yesari / İstanbul’un antika tipleri

Fotoğraf: Vikimedia
Gündem bıktırıp usandırınca, umutsuzluk karamsarlık yayınca hiç yüksünmeden frekansı değiştirmek gerek. Bu, TV’nin karşısına geçip bir film aramak ve izlemek de olur, kitaplığınızdan seçtiğiniz çok önceki yıllara ilişkin kitaplar da… İmkan varsa doğaya açılmak en güzeli.
Diğer favori yazarlarımı bir yana bırakırsak Ahmet Rasim, Reşat Ekrem, Abdülhak Şinasi, Mahmut Yesari Osmanlı’nın sonu cumhuriyetin ilk yıllarını, İstanbul ekseninde tarihe nakış nakış işlemişlerdir o eşsiz üsluplarıyla. İnsan tipleri, bürokrasi, belediye, semtler, sokaklar, mahalleler, pazar yerleri, deniz, şehir hatları vapurları, kahvehaneler, meyhaneler, yalılar, konaklar, mehtap ve Boğaziçi onların kalemlerinden süzüm süzüm süzülmüştür. Haksızlık etmeyelim Dört Köşeli Üçgen’in muhteşem yazarı, Köçekçeler’in büyük Şairi Salah Birsel’e ve onun ciltler süren İstanbul eksenli denemelerine… Yazarı yazar yapan anlatımıdır; bırakıyorsunuz kendinizi onların yazılarına ve zaman tünelinden bir anda ışınlanıp yüz yüz elli yıl önceki İstanbul’da oluveriyorsunuz hemen.
Dudaklarının arasında bir sigara, başında fötr şapka, biraz buruşuk gibi duran gömleği, ince kravatı ve pardösüsüyle Çulluk ve Tipi Dindi romanlarını belleğime kazıyan Mahmut Yesari usta karşımızdadır işte!..
Oturmuşuz bir meyhaneye… İstanbul’un Antika Tipleri[i]’ni anlatıyor: “Nezaketi son derecededir. Karıncaya basmaz. Sineği bile incitmez. Şapka çıkarışında, selam verişinde, pantolonunu diz yapmasın diye hafifçe çekerek oturuşunda, (…) bir manalı zarafet vardır.”(s.21) diye başlıyor az ötedeki masada oturan Gazelhun Nimet Efendi’yi gözüyle işaret ederek. Rahatsızmış kalbinden filan, doktor da rakı içmeyi yasaklamış, o da uyuyormuş yasağa ama her akşam meyhanede, gözleri kadehlerde… Ağzı içmeyeceğini söylese de her tarafı içki içki diye bar bar bağırıyor. Arkadaşları bu “merhamet nefreti” söylemlerine dayanamayıp ona ısmarlamaya başlıyorlar, bizimki artık her akşam meyhanededir. Bir farkla, hiç hesap ödememektedir.
Nabza göre şerbet veren Baba Saffet’i çabuk geçip lakabı adını unutturan Dinle Beni tipinin her dönem olduğunu görüyorum. Muhabbetin tatlanması için altı üstü içeceğiniz iki kadehi zehir zıkkım eder bu tipler: Vır vır vır… Üstadınki daha da cin, anlatır anlatır anlatır, sonra aniden “Ben ne dedim?” Karşısındaki “hık mık…” Bizimki: “Sen beni dinlemiyorsun, dinle beni!..”
Böylelikle İmam Sadrettin, Haver Bey, Palavra Hasan, Mardik Efendi, Cemal Çavuş, Koço Bey gibi tipleri öğrendik. Ama benim asıl merakım o dönemdeki emekçi kesiminden birilerinin olup olmadığıydı. Aslında anlattığı tiplerden hiçbiri üst tabaka değildi, zaten onların bu salaş meyhanede ne işleri olurdu ki!..
Garson Vahan tam istediğin emekçi tip dedi. Bir kırk, bir elli boyu varmış, saçlar ağarmaya yüz tutmuş. Gazinocu Osep’in yedek garsonuymuş. “Çapon” derlermiş. Yüzünde yaştan çok hayat yorgunluğunun izleri varmış. Gazinonun ve müşterilerin her işine koşarmış ki “…adamın ayakları, kısa günde, iki yüz kilometre ‘yer’! Evet, onun partal iskarpinli ayakları, mesafeleri bir aç kurt gibi yutar, eritir.” “Vahan, çarşıya git, turp al, maydanoz al!” “Çapon bana bir sigara al!” Alır gelir, “Kibrit almayı unutmuşsun!” “Peki”…
“Bir gün sordum: Çapon nerelisin? / İstanbulluyum Mahmut Bey. / Neresinden? / Musalla taşında doğmuşum! / Git işine. İnsan musalla taşında dünyaya gelmez, öbür dünyaya gider! / O, geyik çenesi içeride, geviş getirir gibi keyifli keyifli güldü: / Mahmut Bey, semtimiz (-in adı) Musalla Taşı’dır.”
Bak, dedi üstat, garson deyince geldi aklıma…
Cin gibi bir madamın işlettiği bir pansiyonda kaldığı zamanlarmış. Yüzü tertemiz tıraşlı, papyon takan bir garson varmış ki biraz gizemliymiş. Madam gizli gizli takip edermiş. İzin günlerinde odasında, garson kıyafeti üzerinde ayağını masaya uzatır, karşısına geçtiği bir kadın resminin bulunduğu kartpostala bakarak şarap içermiş; yok, fotoğraf değil kartpostalmış. İşte bir gece o garsonun durumundan kuşkulanıyorlar ve odasının önünde toplanıyorlar. Ses gelmiyor. İçeri girmeye karar veriyorlar.
“Kapıyı pansiyoncu madam yavaşça açtı ve bir çığlık kopararak geriledi:
-Kapıda bekliyor.
Ben de baktım. 4 No’lu kiracı kapının kenarında, ellerini göbeğinin üstünde kavuşturmuş, emir bekleyen bir garson tavrıyla ayakta sızmıştı.”(s.111)
[i] İstanbul’un Antika Tipleri, Mahmut Yesari, Yayına Hazırlayan: Tahsin Yıldırım, Can Yayınları, İstanbul, Mayıs 2019, İkinci Basım.
[1] İstanbul’un Antika Tipleri, Mahmut Yesari, Yayına Hazırlayan: Tahsin Yıldırım, Can Yayınları, İstanbul, Mayıs 2019, İkinci Basım.
Evrensel'i Takip Et