Ulusların sefaleti: Dünya Bankası küresel sefaleti nasıl gizliyor?

Görsel: Freepik Düzenleme: Evrensel
Yoksulluk kapitalizmde ortadan kaldırılabilecek ya da kaldırılmak istenen bir durum değildir. Aksine bir toplumdaki yoksul sayısı ne kadar artarsa bağımlı nüfus o denli genişler. Bu nedenle yoksulluk sermayenin hem üretim ilişkilerinde hem siyasal alanda toplumsal denetimini sağlama araçlarının başında gelir. Yoksulluk ideolojik ve ekonomik siyasal bileşkeye dönüştürüldüğünde ücretleri baskılamaktan sosyal yardımların dağıtımındaki önceliklere dek bir kontrol aygıtına dönüşür. Bunun için yoksulluk belirli bir sistem dahilinde ölçülebilir hale getirildikçe yoksulluğu yönetilebilir kılmanın mekanizmaları da sağlanmış olur.
Dünya Bankası uzun süredir küresel yoksulluğu ölçmeye çalışıyor. Başta Birleşmiş Milletler kalkınma programı olmak üzere pek çok uluslararası kurum da Dünya Bankasının veri setini kullanarak yoksulluğa dair istatistiksel çıkarımlarda bulunuyor.
Dünya Bankasının 15 yoksul ülkenin ulusal yoksulluk sınırlarından türettiği, 2011 yılı satın alma gücü paritesine (SGP) göre hesaplanan uluslararası yoksulluk sınırına (UYS) göre günde 1.90 dolar ve altında yaşayan geçinen herkes aşırı yoksul kabul edildi. Bu istatistiksel havuza başka düşük gelirli ülkelerin de eklenmesiyle birlikte UYS en yoksul 28 ülkenin 2017 SGP’lerine göre ifade edilen ulusal yoksulluk sınırlarının ortancası olarak kullanıldı.
Yoksulluğun her ülkenin sosyoekonomik ve demografik özelliklerine göre değişiklik göstermesi nedeniyle 1.90 dolarlık sınır yetersiz kalmaya başladı. Temel kamu hizmetlerine erişim, ısınma, ulaşım, barınma, kırsal ve kentsel büyüme hızı gibi kriterlerin UYS’nin dışında kaldığı eleştirileri Dünya Bankasını rakamını revize etmeye zorladı ve eylül 2022’de günde 1.90 dolarlık sınırı 2.15 dolara çektiler.
Dünya Bankasının Yoksulluk ve Eşitsizlik Platformunun eylül 2024 verilerine göre günde 1.90 dolar ile yaşayan kişi sayısı 538 milyon iken, bu rakam günde 2.15 dolara kaydırıldığında 692 milyona yükselir. Ancak burada önemli bir detay daha var. Dünya Bankası 1.90’lık sınırı, aynı dönem için sadece doların yaşadığı enflasyon kadar artırsaydı bile yeni sınır 2.72 dolar olacaktı. Gerçekten yoksullar için enflasyon verisi hesaplanırsa ya da doların yaşadığı enflasyonun ABD dışında daha şiddetli olduğu düşünülürse 2.72 dolar dahi hissedilen enflasyonun altında kalır. Ancak bütün bunlara rağmen bile eğer 2.72 dolar referans alınsaydı, dünyada aşırı yoksul sayısı 692 milyon değil, 1 milyar 62 milyon olacaktı. Yani enflasyon tek kalemde 370 milyon kişi aşırı yoksul olmaktan Dünya Bankası tarafından kurtarıldı!
Veri: Dünya Bankası, Grafik: Evrensel
Ne var ki, bu bile küresel yoksulluğun görece artışı gerçeği sunmuyor.
Kapitalizmin yarattığı yıkım nedeniyle ülkelerin demografik yapısı önemli ölçüde değişti. 1990 ile 2024 yılları arasında dünya nüfusu 2.8 milyar artarak 8 milyarın üzerine çıktı. 1990 yılında her 10 kişiden yaklaşık 6’sı düşük gelirli ülkelerde yaşarken, aşırı yoksulların 10’da 9’undan fazlası düşük gelirli ülkelerde yaşıyordu. Bugün ise alt ve üst-orta gelirli ülkeler dünya nüfusunun dörtte üçünden fazlasını oluşturuyor. Başta Çin ve Hindistan gibi kalabalık ülkeler olmak üzere birçok ülke düşük gelirli statüsünden alt veya üst orta gelirli statüsüne yükselmiş durumda. Günümüzde düşük gelirli ülkeler dünya nüfusunun yüzde 9’unu oluşturuyor.
Küresel demografide değişim Dünya Bankasını UYS kriterlerini bir kez daha revizyona zorladı ve günde 2.15 dolarlık sınıra ilaveten üst-orta gelirli ülkelere özgü günde 6.85 dolarlık yeni bir sınır daha getirildi. Buna göre dünyada 3.53 milyar insan aşırı yoksuldur: Güney Asya’da 1 milyar 487 milyon, Sahra Altı Afrika’da 1 milyar 117 milyon, Doğu Asya ve Pasifik’te 529 milyon, Latin Amerika’da 161 milyon, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da 198 milyon, Avrupa’da 36 milyon insan aşırı yoksuldur.
Günde 6.85 dolarlık yoksulluk sınırı küresel yoksulluğu daha görünür kılsa da istatiksel düzeyde hâlâ şaibelidir. Michael Roberts’e göre yüksek gelirli ülkelerde yoksulluk sınırı günlük 30 dolar civarında olup, her ülkenin kendi formasyonuna göre yoksulluk örüntüleri değişir. Dünyanın en zengin ülkelerinde bile insanların önemli bir kısmı bu yoksulluk sınırının altında yaşar. Hiçbir ülke, en zengin ülkeler bile, yoksulluğu ortadan kaldıramadığı için esasen “gelişmiş” değildir.
Prabhat Patnaik, Dünya Bankasının ölçümünde üç temel metodolojik ve siyasi tercih sorunu saptar: Birincisi, bir kişinin mülkiyet pozisyonuna hiçbir atıfta bulunmaz, yalnızca gelirini dikkate alır. İkincisi, harcamaları gelir için referans olarak alır. Üçüncüsü, gerçek harcamaları ölçmek için yaşam maliyetindeki gerçek artışı büyük ölçüde düşük gösteren bir fiyat endeksi kullanır. Dolayısıyla Bankanın veri seti büyük ölçüde hatalıdır.
Dünya Bankasının gelire endeksli ölçümü küresel ilksel birikimi analiz dışında bırakır. Bütün toplumlarda servet ve gelir eşitsizliği artarken buna yol açan temel faktör, toplumsal üretim araçlarının mülkiyetinin nüfusun çok küçük bir bölümünün elinde toplanmasıdır.
OXFAM’ın 2023 raporuna göre 2020 yılından itibaren yaratılan 42 trilyon dolar değerindeki tüm yeni servetin yaklaşık üçte ikisini dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimi yönetiyor. Böylesine yaygın bir mülksüzleştirme ve aşağıdan yukarıya servet transferi yaşanırken yoksulluğun görece düşüşü ile övünmek büyük bir ironi teşkil eder.
İkinci olarak, örneğin Hindistan dahil çoğu ülkede gelir verileri mevcut olmadığından gerçek gelir bile bu ölçünün kapsamına girmez. Dünya Bankasının gelir kıstası ise kendi başına zaten sorunludur. Kişilerin gelirleri düşse bile varlıklarını azaltarak, birikimlerini eriterek ya da borçlanarak önceki harcama düzeylerini korumaya çalışırlar. Buradan harcamaları değişmediği için kişilerin daha yoksul hale gelmediği sonucuna varmak saçma olacaktır. Aslında emekçiler daha yoksul hale gelirken harcamalara dayalı ölçüm, kişilerin daha önce olduğu gibi aynı seviyede olduğunu gösterecektir.
Üçüncü olarak Patnaik, reel harcama ölçümlerinin büyük ölçüde hatalı olduğunu çünkü bu tür nominal harcamaları deflate etmek için kullanılan fiyat endeksinin yaşam maliyetindeki gerçek artışı olduğundan az gösterdiğini belirtir. Baz yıldan sonra tüketim sepetinin bileşiminde önemli değişiklikler meydana gelir ve ölçümlerde değişikliklerin etkileri göz ardı edilir.
İster UYS olsun, ister “çok boyutlu yoksulluk” gibi yeni analiz birimleri oluşturulsun Dünya Bankası gibi kurumların yoksulluk ölçümleri hem ekonometrik hem etik-politik açıdan sermaye sınıfına hizmet eder. Çünkü bu ölçülerde yoksul ülkelerin yoksul kalmasına yol açan emperyalist bağımlılık ilişkileri ve yeni sömürgeci pratikler görünmezleştirilir.
Evrensel'i Takip Et