19 Mart 2025

Darbe girişimine karşı ‘provoke’ olmayan, evde alınmayı beklesin!

İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Köse’nin, İmamoğlu’nun diplomasının iptali için devletin zirvesinden gelen basınca teslim olmayarak istifa etmesi, sonrasında yaşanabilecekler açısından da somut fikir veriyordu.

Aslında 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde, Erdoğan’ın 1994 yerel seçimleriyle oturmuş olduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunu çeyrek asrın ardından kaybetmiş olması, siyaset zemininin altında her an kırılabilecek bir fayı tetiklemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında CHP tarafından muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olarak İmamoğlu’nun çıkarılacağının netlik kazanacağı ön seçimin hemen öncesinde diplomasının iptali ve İmamoğlu ile Şişli ve Beylikdüzü belediye başkanları ve gazetecilerinde aralarında olduğu çok sayıda kişinin evlerine baskın düzenlenerek gözaltına alınmaları, bir darbe döneminde yaşanabilecek gelişmelerdir.

İktidara yakın bir gazetecinin, İmamoğlu’nun “terör soruşturması” kapsamında gözaltına alındığı için İBB’ye doğrudan kayyım atamasının beklendiğini açıklaması da şaşırtıcı olmadı.

Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in ‘kent uzlaşısı’ bağlamındaki suçlamalarla gözaltına alınıp tutuklanması İstanbul açısından şu ana kadar gelen sürecin başlangıcını oluşturuyordu.

Nihayetinde Erdoğan’ın “turpun büyüğü” dediği süreç de yaşanmış oldu.

Soğukkanlı biçimde bir adım geriye çekilerek tüm olup bitenlere bakıldığında, Erdoğan’ın kamuoyu araştırmalarında kendisini sandıkta yenecek isim olarak öne çıkan İmamoğlu’nun önünü kesmek için, hocası Erbakan’ı koltuğundan indiren ve böylelikle kendi iktidarına giden yolu açan 28 Şubat darbesi yöntemlerine başvurduğunu görüyoruz.

28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısı kararları, Necmettin Erbakan’ın başbakanı olduğu Refahyol iktidarı için sonun başlangıcı olmuştu. O süreçte, daha önceki askeri darbeler gibi, askerler doğrudan yönetime el koymamış, ancak işin o boyutu Sincan’da tanklar gezdirilerek yerine getirilmiş ve diğer boyutları da yüksek yargı organları, rektörler, sermaye örgütleri ve sendika konfederasyonları harekete geçirilerek kotarılmıştı. Bu boyutuyla, 28 Şubat postmodern bir ‘silahsız kuvvetler’ darbesi biçiminde karakterize olmuştu.

Kuşkusuz 28 Şubat’ı yapanlarla Erdoğan karşıt zeminde duruyorlar ama bu Erdoğan’ın liderliğindeki tek adam düzeninin 28 Şubat postmodern darbesi yöntemlerini rakiplerine karşı kullanmasına engel değil.

İmamoğlu başta olmak üzere ‘kent uzlaşısı’ suçlamalarıyla ilçe belediye başkanları ve çok sayıda kişinin gözaltına alınması, iktidarın en büyük korkusunun da itirafı niteliğindedir. Muhalefetin, yeni işbirliği, güç birliği formülleri icat ederek, iktidarın muhalefetin ittifakını engelleme çabalarını boşa çıkarması karşısında iktidar bir eşiği kırarak aşmış bulunuyor.

Erdoğan’ın karşısında CHP tarafından muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olarak göstereceği kişiyi önseçimin hemen öncesinde derdest etmek, yargı sopasını sadece halk iradesine karşı sallamak anlamına gelmiyor. Aslında onunla birlikte toplam olarak hukukun kendisine de sopa sallamak bu. 

Darbe yöntemleriyle halkı kuşatarak muhalefeti nefessiz bırakma hedefine bağlanan bu saldırı dalgası aşılamaz değil. Muhalefetin birliğinden korkan ve o birliğe karşı, tankıyla, topuyla, yargısıyla ateş eden bir iktidar karşısında, ancak yine muhalefetin güç birliği ile baş edilebilir.

Sandıkta ortaya çıkan halk iradesinin işine gelen kısmını tanıyıp gelmeyeni tanımayan bir iktidar, sizi sandık dışı bir mücadeleye de davet ediyor demektir.

Bu darbe girişimine provokasyon deyip, sokakta güçlü bir tepki vermeyi ‘oyuna gelmek’ biçiminde yorumlarsanız, o zaman evinizde oturun ve sizi almaları için gelecekleri sabahı bekleyin!

Evrensel'i Takip Et