Mimar ve Yazar Cengiz Bektaş’ın ölümünün 5. yılı | Cengiz Bektaş ve mimarlığı üzerine

Cengiz Bektaş | Fotoğraf: Kadir İncesu

Gerek kendisinin gerekse de başkalarının hakkında çokça yazdığı Cengiz Bektaş’ı anmak üzerine bir şeyler kaleme almaya başlayınca, önce söz konusu külliyata bakma ihtiyacı hissettim. Bu vesileyle Bektaş hakkında bir sürü yeni şey öğrendim. Örneğin Evrensel’e de “Yaşama Kültürü” başlığında gazetenin ilk yıllarından itibaren çok sayıda yazı yazmış. Yazıların bir kısmını okurken kendisiyle meslektaş olarak ortak ve farklı düşündüğümüz türlü şeyleri yeniden fark ettim. Şu an elimde Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin yayımı olan “Mimarlar Odası Tarihinden Portreler” serisinden “Cengiz Bektaş” kitabı var. Eylül 2023’de Bektaş’ın vefatından sonra yayımlanan eserde kendisiyle söyleşiler, hakkında yazılar dahil çokça metin var. Onlara da hızlıca göz atarken, Bektaş’ın mimari yaklaşımının daha da çok tartışılması gerektiğini düşündüm.

Türkiye mimarlığında etkili bir söz üreten Bektaş’ın dile getirilmesi gereken çok özelliği var. Ancak ben bunlar içinden dikkatimi çeken bir iki şeyi paylaşmak istiyorum. Öncelikle Bektaş’ın geleneksel mimari birikimi, ustalıkları, malzemeyi, halk sanatını ve tabii bu bağlamda Anadolu mimarisini merak etmesini, kayda geçirme çabasını, “Anadoluluk” söylemini anmak gerekir. Ve fakat bu birikimi taklit ederek çağdaş mimaride kullanmayı önermez. Kapitalist modernite ile kopan kadim üretim bilgisi ve modern mimari arasındaki ilişkiyi vurgular. Buna Evrensel’deki yazılarında da değinir. Örneğin 6 Ekim 2019’da kerpiç malzemesi ve mimarisi üzerine yazarken mimarlık okullarındaki eğitimde de eksikliğe işaret eder. Yine Gazetede Muğla, Bodrum gibi geleneksel dokunun hızla tahrip olmasına neden olan kültürel değişimi dert edinir. Depremin yıkıcı etkilerine karşı meslek insanlarının sahadaki pozisyonlarını da dert edindiği gibi…

Mimarlık mesleğini ve kültürel birikimi ne kadar önemsediğini yazılarından, konuşmalarından ve tabii ki eserlerinden anlamak mümkün. Müşterek değerlerin zarar görmesi nedeniyle hissettiği üzüntü, ancak bunun bir umutsuzluğa dönüşmemesine dair yaptığı vurgu da açıkça okunur. Ben de Bektaş’ın bıraktığı yerden, bir meslektaşı, aynı mecrada yine mimarlık/kent/yaşam/mücadele üzerine yazan birisi olarak, şunu düşünüyorum; acaba eleştiregeldiğimiz gibi, sadece aklı fikri sermaye birikimi lehine olanları değil de, “iyi mimarlık”, “iyi koruma” yapmak adına yer yer sermaye ve iktidar ile iş birliği yapmak zorunda kalma halini, diğer bir deyişle kapitalizmin sürekliliğini sağlayacak sistem-içi mimariyi üretme haliyle, bunun yarattığı toplumsal çatışmayı konuşmak üzere, kendi mesleki ortamlarımızda sahici bir karşılaşma ortamı kursak? Meslek odasının sürekliliğine vurgu yaptığı 16 Şubat 2020 yazısındaki çatışma ortamını, yan yana görmek istediği ama göremediği mesleki ortamı, meslek odasını kaybetme korkusu olmadan derinleştirebilsek? Bektaş’ın eserlerinden Mersin’deki gökdelen veya tasarım diliyle genelgeçerden farkı olan cami, mezar, müze vb. yapılarıyla toplumsal yaşantıda dönüştürmek istediği şeyi, mimariyle/mimaride bulmaya çalıştığı karşılıkları incelikle yeniden tartışabilsek? Kendisinin en çok dert ettiği gelenekselin “mimarsız mimarlık” olarak karşılık bulan mekân üretimini, kapitalist ortamın mimar/mekân üretimiyle girdiği çelişki üzerinden bugün de konuşsak?

Cengiz Bektaş, üzerine okunmaya, tartışmaya değer çok sayıda ve türde eser bıraktı. Yukarıda hızlıca aklıma gelen türden sorular sorduran işler üretti. Meraklı, heyecanlı ve umutlu üretkenliği, kendisinin geçmişle kurduğu çağdaş ilişki gibi, umarım bugün de karşılık bulur.

Evrensel'i Takip Et