Rusya’ya karşı AB ile iş birliği mi?

Fotoğraf: Zelenskiy'nin X hesabından alınmıştır

Trump yönetiminin ABD-Rusya ilişkilerinde özellikle Ukrayna’daki savaş nedeniyle yaşanan dolaylı savaş durumunda değişim göstergesi olan tutum ve açıklamalarıyla birlikte AB-ABD ilişkilerinin de değişim belirtileri vermesi, Avrupa’dan Asya’ya; İngiltere, İtalya, Polonya ve Türkiye’den İran, Hindistan ve Çin’e ülkeler arası ilişkilerin eski tarz sürdürülmesinde karşı karşıya gelinen zorlukları daha fazla görünür hale getirdi. Ambargolar, varlıklara el koymalar, yüksek vergi kotaları, daha genel bir çerçevede ticaret savaşları kıtalar arası boyutlarda etkileriyle daha geniş alanlara yayılıyor. En güçlülerle güçlülerin daha az güçlü ve güçten düşürülmüşlere karşı korsanlık yaptığı bir dünya manzarası var. Her ne kadar Trump ve Bahçeli gibileri barış, istikrar ve huzurdan bahsetseler ve birçok ülkede yöneticiler güvenlik içinde kalkınma vaatleriyle kitlelerin dikkat ve desteğini kendilerine yönlendirmeye çalışsalar da istikrarsızlık, gerginlik, çatışma ve savaşlar sistemsel olduğu denli dönemsel olarak da başlıca olgusal gerçekliklerin en önünde yer almaya devam ediyor. Böyle olduğu içindir ki çok sayıdaki ülkede henüz milyonlarla alanlara taşmış olmasa da azımsanmayacak büyüklükte kalabalıklar savaşların son bulması, kaynakların silahlanmaya değil sosyal-ekonomik yaşam koşullarının iyileştirilmesi için kullanılması talebiyle “Barış olsun” istiyorlar. Ve olabilirse eğer Ortadoğu’da, Suriye’de, Filistin’de ya da başka ülkelerde sağlanabilecek bir “barış”, kapitalist rekabetle ve güçler ilişkisindeki değişimin boyutlarıyla bağlı bir burjuva barışı olacaktır. Kanada’ya, Grönland’a, Panama Kanalı’na, Meksika Körfezi’ne iştahını ilan eden, Filistin’e ve hatta İran’a İsrail ile birlikte ‘göz koyan’, en tehlikeli rakip olarak ilan ettiği Çin’i kuşatma ve geriletme politikası izleyen Trump’ın barışı türünden bir barıştır artık dünyadaki “barış!”

Kaldı ki “savaş illa savaş!” çığırtkanlığının hemen tüm Avrupa ülkeleri yöneticilerince sürdürüldüğü bir dönemde, uluslararası alanda geçerlilik gösterecek bir barış beklentisinin dayanaksız kalması olasılığı da oldukça güçlüdür. 800 milyar avro savaş bütçesi oluşturup Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşın sürdürülmesi için ülkelerinin halklarını değil, sadece bağımlı ülkeler halklarını da yağmalayan gerici, şovenist ve faşist karması AB-Brüksel çakallarının barış ve demokrasi üzerine riyakar söyleminin hiçbir inandırıcılığı olamaz/olmamak gerekir. ABD-AB arası ilişkilerde yaşanan bazı sarsıntılar, Donald Trump’ın “AB, ABD’ne karşı kuruldu” söylemi, NATO üzerine yapılan spekülasyonlar, Macron’un AB’ni nükleer silah şemsiyesine alma palavraları, Almanya’nın bir tür savaş kabinesi gibi çalışan yönetiminin Mussolini’nin 2025’lerdeki versiyonlarından biri olan Meloni ile uyumlu iş birliği ve tarihsel olarak gerici bir rol üstlenmiş olan Polonya milliyetçiliği ne barışçıl ne de demokratiktir! Rus tehdidi söylemiyle kendi ülkelerinin değil sadece hemen tüm bölge ülkeleri halklarını Rusya karşıtlığı zemininde yedeklemeye çalışan bu ülkelerin yöneticileri mali sermaye ve tekellerin çıkarları için savaş politikasından, savaş göçerlerinden, yabancı karşıtı milliyetçi ön yargılardan yararlanma çabasındadırlar.

Erdoğan yönetimi ise ABD-Rusya arası rekabetten ve İran, Suudi Arabistan, İsrail gibi bölge güçleri arası çelişkilerden yararlanarak Ortadoğu’da (Suriye ve diğer ülkeler) kendine alan açmaya çalıştığı gibi, ABD-AB arası ilişkilerde yaşanan bazı sorunları fırsata dönüştürmek için “Bizim güçlü ordumuz var, bizi AB’ye alın, bakın birlikte ne harikalar yaratırız!” demeye getirerek AB üyesi emperyalistlerle Rus düşmanı doğu ülkeleri yöneticilerinin treninde kompartıman kiralamaya çalışmaktadır. Bu girişim veya söylemin özellikle de mevcut koşullarda karşılık bulmayacağı apaçık olmasına rağmen “tazelenmesi” dikkat çekicidir. Ancak ne NATO’nun ABD’nin komutasından çıkışı söz konusudur ne de AB’nin emperyalistlerinin ABD’siz Rusya karşıtı savaş politikalarının başarılı olması. Erdoğan’ın buna rağmen, tam da Rusya’ya karşı Avrupalı emperyalistlerin saldırgan bir politikada ısrarlı oldukları bir zamanda AB’ye giriş isteminde bulunması, Ukrayna’da dışlanmış olmanın yanı sıra müzmin Rus karşıtlığıyla da bağlıdır. Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde her ne kadar belirli bir “iyileşme sağlanmış” görünse de NATO üyesi Türkiye gericiliğinin yeri Batılı emperyalistlerin, öncelikle de ABD’nin ‘dizi dibi’dir! Kürt sorunu nedeniyle yaşanan sorunlar ise badireleriyle birlikte hal yoluna konulabilir türdendir. Suriye’de HTŞ-SDG antlaşması bunu örnekliyor. AB’ye giriş ise on milyonlarca insanın göçü olasılığıyla korkuya boğulan Avrupa ülkeleri burjuvazisinin kabul etmeyeceği bir şey olmaya devam ediyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Diplomaya da kayyım!

Diplomaya da kayyım!

Bir süredir operasyonlar, tutuklamalar, kayyım atamalarıyla siyaset alanını zorla daraltan iktidarın, bir ‘hayali’ daha gerçekleşti. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olması beklenen Ekrem İmamoğlu’nun diploması, iktidara yakın gazetecilerin günlerdir anons ettiği gibi, üniversite yönetimi marifetiyle iptal edildi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
20 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et