İktidar için bazı yollar mübah mı? Lise kaç yıl olsun, Milli Eğitim Akademisinin sınırı ne olmalı? Ya Cumhurbaşkanlığı ve İmamoğlu meselesi?

Ayırt edebilmek ve sınır sorunu felsefeden üniversiteye yargıya Cumhurbaşkanlığına temel bir meseleyi oluşturuyor. Türkiye’de her gün bir mesele daha ortaya çıkıyor, zaten sorunlar çok. Dahası bazı durumlarda at izi it izine, eşek eti dana etine bilerek karıştırılıyor. Hele de iktidar savaşlarında tüm kişi, kurum ve memleket karıştırılıyor.

Kim ortalığı karıştırıyor, kimin yaptığı diğerinden daha büyük bir tedhiş terör, memlekete ve insanlığa kim daha çok iyilik yapıyor sorusunu zaten unuttuk, kim daha büyük kötülük yapıyor?

AKP’nin klasik hale gelmiş her hafta milli eğitimde bir şey yapma durumu var. Bu hafta 12 yıllık eğitimin 11 yıla düşürülmesi, 4 yıllık liselerin 3 yıla düşürülmesi ile ilgili tartışmalara değinecektim, bu arada bir gün daha çıktı, önceki gün (19 Mart’ta) Milli Eğitim Akademisi Başkanlığı Yönetmeliği Resmi Gazete’de yayımlanmış, ona da değinecektim.

Bu mühim konular başka bir süren gündemin pik yapması ile biraz gölgelendi.

İç içe geçip karışıp giden terör, yargı, iktidar: İstanbul Savcılığı, Üniversitesi, Belediye Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı

Rejimlerin mi diyelim AKP’nin mi diyelim, klasik hale gelmiş siyaset yapma tarzlarından biri de yargının siyasal bir araç olarak kullanılmasıdır. AKP hakkında yürütülen kapatma davası yargının dahli olan işlerdi. Ergenekon, Gezi, belediyelere kayyım da. Sivas Madımak davası da. Sinan Ateş davası da. Üniversite öğrencilerinin disiplin suçundan, yatay geçişten, imzacı akademisyenlerin gözaltı, yargılanmasına, işinden hayatından olmasına kadar durumlar da hep iktidarların ve yargının dahli olduğu işlerdir. Son dönemin klasiği bu hafta pik yaptı, TÜSİAD başkanlarından sonra uzun süredir zaten sürdürülen inceleme, soruşturma ve davalar İstanbul Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı aday adayı İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına kadar vardı. Dahası bu süreçte üniversitelerin de dahli oldu. Yürütmenin ve yürütmenin başının, yürütücü partinin, yüksek yargı mensuplarının belirlenmesinden Adalet Bakanlığına zaten dahli var. Öcalan’la yürütülen süreçte dahli var. İstanbul’a dahli var. Suriye’ye dahli var.

Her hafta, her gün gündem çok, her an biri daha öne çıkıyor, toplamda ülkeye ne oluyor, hepsi bunun bir parçası, her gün biri biraz daha öne geçiyor, bu yazının odağı da MEB’den Cumhurbaşkanlığına, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Savcılığı, İstanbul Belediye Başkanı örneğinde başka bir yakıcı gündeme döndü.

Sorular ve ölçüler: Ayırt etme gücünüzü, kafanızı yemeyiniz

Ayırdında olmak insanı kafasıyla insan yapan temel hasletlerden. Kafayı yememek, ayırdına varmak ve ayırt edebilmek için birkaç soru ile başlayalım.

En başta şöyle bir soru ile başlayabiliriz: Bir şeyin gerçek olup olmaması, iyi olup olmaması, güzel olup olmaması neye bağlıdır?

İkincisi: Bir şeyin biçimi içeriğinden ayrı mıdır? Öz-biçim ayrımı nereye kadar yapılabilir? Öz-biçim bir şeyin veya sürecin birbirinden ayrılmaz iki yanı mıdır?

Üçüncüsü: Her bir şey bir diğer şey ile aynı şey mıdır?

Dördüncüsü: Bir konuda yapılması doğru olan, onunla aynı tip olmayan bir konuda da doğru mudur?

Beşincisi: Bir ögedeki durum, bir ögenin eksiklik veya fazlalığı bütünü ortadan kaldırır mı? Bütünü ne kadar artırır veya azaltır?

Altıncısı: Bir edim veya durum, başka bir edimi veya durumu tümden olurlar mı veya sakatlar mı?

Yedincisi: Birinin yaptığı bir iyilik veya kötülük, bir başka iyiliği veya kötülüğü iyi veya kötü hale getirir mi?

Sekizincisi: Birinin suçsuz veya suçlu oluşu, bize yakın veya uzak oluşu ile ilgili midir?

Dokuzuncusu: Olumsuz olumsuza, olumsuzlar birikip birimize veya memlekete model alınacak örnekler teşkil eder mi?

Sorular onuncuda da bitmez, böyle artar gider.

Sonuncusu demeyelim ama bir de amaca yönelik, niyete, buradan varılmak istenen sonuca yönelik soru soralım: Pozitif olan yeterli midir? En azından zihni melekeleri olan insanlar için salt edim mi gerçek durumdur? İnsanın edimleri bir niyet, sonuç içermiyor mu? Hatta bilinçli düzeyde önce amaç/hedef, sonra edim eylem mi geliyor? Amaç adaletin tecellisi mi, rakibin her ne yolla olursa olsun ekarte edilmesi oyunun kuralından mı?

Edim veya amaç ne olursa olsun, şöyle bir ilke olabilir mi? Her kim ki, toplum adına yetki talep ediyor, hakkında hakaret dışında her tür araştırma, yazı ve soruşturma, her tür eleştiri yapılmalıdır.

İlke de genel olursa, herkes için işlerse ilke ve buna uygun yapılan adil olacaktır. Cumhurbaşkanından, bakanından, parti başkanından, milletvekilinden, belediye başkanına, belediye meclis üyesine, üst bürokratına, öğretmenine, akademisyenine, hakimine, savcısına, maliyecisine, kaymakamına, valisine kamu adına yetki kullanan herkes için geçerli olmalıdır.

Bir de işleyişte en kıdemlisinden, en üsttekinden, en güçlüden zayıfa doğru işlerse kural veya yasa yasadır.  Güçlüye işlemeyen yasa değildir.

Elbette insanların kişilikleri ve yaşam tercihleri değil yetki ve sorumluluklarını nasıl kullandıkları konudur. Bir şeyi talep ediyorlarsa buna ehil olup olmadıkları konudur.

İstanbul Belediye Başkanına yönelik, muhalif belediyelere veya kişilere yönelik meseleleri, Cumhurbaşkanının, savcılığın, İmamoğlu’nun, Gezi’nin odağı olduğu olup biteni, bu olup bitenlerin yargıya, üniversitelere, halka, memlekete, her birimize yaptıklarını, etki ve sonuçlarını bazı sorular veya ölçülerle değerlendirebiliriz.

İnsani sosyal olaylarda hiçbir değerlendirme mutlak olarak nihayete ermez ama temellendirilmiş düşüncelerle ilerletilebilir.

Pek çoğumuz bunlar üzerine düşünmeye, yol yöntem bulmaya uğraşıyoruz da her gün bir başka olumsuzlukla karşılaşmak, iktidar oyunlarıyla karşılaşmak, diğer düşünmeleri ve arayışları görünmez önemsiz kılabiliyor, bazen insan tüm bu ilke arayışlar zül mü, kötü boş bir şey mi diye de kendi kendine hayıflanmadan edemiyor.  Kaldı ki, çocukların yetiştirilmesinden, ülkenin bilgisinden, becerisinden, duyarlılığından, aydınlanmasından, eğitimcilerin eğitiminden birinci derece sorumlu Milli Eğitim Bakanlığı yazdığı Milli Eğitim Akademisi yönetmeliği ile mutlak formülü zaten kendince bulmuş: İktidar için her şeyi yapmak mübah.

Milli Eğitim Akademisi başkanlık ve görevleri: ‘Bakan tarafından verilecek görevleri yapmak’

19 Mart 2025 tarih ve 32846 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Milli Eğitim Akademisi Başkanlığının Başkanlık görev ve yetkileri arasında yok yok:

“Başkanlık ve görevleri

MADDE 5- (1) Başkanlık; başkan, kurul ve birimlerden oluşur.

(2) Başkanlığın görevleri şunlardır:

a) Öğretmenlik mesleğine hazırlık eğitimi programlarını hazırlamak ve uygulamak.

b) Yönetici yetiştirme programlarını hazırlamak ve uygulamak.

c) Öğretmen, yönetici ve diğer personelin kariyer basamaklarında ilerlemeleri ve görevde yükselmelerine yönelik eğitim programlarını hazırlamak ve uygulamak.

ç) Öğretmen, yönetici ve diğer personelin sahip olması gereken yeterlikleri belirlemek ve gelişen şartlara göre güncellemek.

d) Öğretmenlere; öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği bilgi, beceri, tutum ve değerler ile dijital yeterlikleri kazandıracak eğitim faaliyetleri planlamak ve uygulamak.

e) Öğretmen, yönetici ve diğer personelin eğitim ihtiyaçlarını belirlemek, bu ihtiyacı karşılayacak eğitim programlarını hazırlamak, uygulamak ve eğitimlerin etkinliğini izlemek.

f) Talepleri uygun görülmesi halinde, giderleri kurumlarınca veya kendilerince karşılanmak kaydıyla özel öğretim kurumlarında görev yapan personele eğitim vermek.

g) Talepleri uygun görülmesi halinde, giderleri kurumlarınca veya kendilerince karşılanmak kaydıyla diğer kamu kurum ve kuruluşlarının personeline eğitim vermek.

ğ) Eğitim öğretim alanında bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmek; görev alanına giren konularda yayın yapmak, araştırma, geliştirme, proje faaliyetleri ve bilimsel çalışmalar yürütmek.

h) Görev alanıyla ilgili konularda yurt içi veya yurt dışı üniversiteler ile diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliği gerçekleştirmek.

ı) Öğretmenlere yönelik özel gün ve kutlama programlarını koordine etmek.

i) Öğretmen, yönetici ve diğer personelin kültür, sanat, spor ve benzeri alanlarda gelişimlerine yönelik faaliyetler yürütmek.

j) Bakan tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.”

Başkanlığın görevleri arasında “özel gün ve kutlamalar”a kadar, öğretmenin/personelin “kültür, sanat, spor” ve dahası “benzeri” alanlarda gelişimlerine kadar yok yok.

N’olur ne olmaz, burada yazılmamış bir konu çıkar diye “Bakan tarafından verilecek diğer görevleri yapmak” diye sayılmış

Sadece bu son madde kalsa yeterdi, diğerleri ile boşuna harfler sözcükler tüketilmiş.

Memleket de reis ne derse öyle yapılırsa her şey yolunda gidecek.

“Her durumda kasa kazanır.” “Her durumda öğretmen haklıdır.” “Her durumda aşiret reisi reistir.”

Sizce de öyle mi?

İktidar için her şey mübah mı? Bazı şeyler mübah mı?

İktidar kazandıkça halk kaybeder, halk kazanırsa iktidar kaybeder

Darbeler iktidar grupları arasında olur. Darbeyi güçlü bir blok, çoğu kez gücü en fazla olan yapar ve o kazanır.

İktidarların kaybı ancak halk kazandığında bir kayıp sayılır. İktidarlar kazandıkça halk kaybeder.

Halkın yaptığı darbe değil devrim olur.

Memleketin devrimlere ihtiyacı var, halkın egemeni olduğu demokrasilere ihtiyacı var, hiç kimsenin egemen olmadığı süreçlerde yer aldığı, yaşadığı, dayanıştığı bir memleket ve dünyaya ihtiyaç var.

Evrensel'i Takip Et