Diktatörlüğe karşı demokrasi için

Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel

Marx, Louis Bonaparte’in 18 Brumaire’inde şöyle bir tespitte bulunur: “Eğer herhangi bir olay meydana gelişinden uzun zaman önce gölgesini önüne düşürdü ise, işte bu Bonapart’ın hükümet darbesidir” Bugün bu tespiti İmamoğlu merkezli gelişmelere uyarlamak yanlış olur mu? Bugünkü gelişmeleri önceden tahmin etmek için çok büyük politik öngörüye sahip olmak gerekir miydi?

İBB Başkanı, CHP’nin ne zaman olacağı belli olmayan seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olacak olan Ekrem İmamoğlu’nun önce üniversite diploması iptal edildi. Bu haber basına düştüğünde bu köşede bunu ve bağlantılı olayları kaleme almayı planlamıştım. Daha yazıyı yazmadan İmamoğlu gözaltına alındı. Yani tek adam rejimi, politik süreçleri yazı yazma süreçlerinden daha hızlı geliştiriyordu. Bu tür süreçler sadece diktatörlük rejimlerinde böyle hızlı ilerleyebilir. Bu diktatörlüğün ne tür bir diktatörlük olduğunun adını koymak için kısa bir tarih araştırması yapmak, özellikle Dimitrov’u okumak yeterli olacaktır.

Erdoğan iktidarının ekonomik, politik, sosyal vb. herhangi bir alanda bir karar alma ve uygulama konusunda önünde herhangi bir engel bulunmuyor. Tek engel eğer başarabilirse halk muhalefetidir. Bu muhalefetin kararlı ve güçlü çıkış yaptığı durumlarda iktidarın geri adım attığını biliyoruz. Bugünlerde yaşananlarla -politikacıların politik etkinliklerinden dolayı, gazetecilerin gazetecilik yaptıklarından dolayı, sayıları birkaçla sınırlı olan TV kanallarının gerçeği yaymaktan dolayı, belediye başkanlarının halka daha iyi hizmet götürmek üzere kendi dışındaki politik güçlerle anlaşarak seçilmelerinden dolayı, sanatçı menajerlerinin ve sanatçıların sosyal gelişmelere ilgi duyduklarından dolayı vb. gözaltına alındıkları, tutuklandıkları ve susturulmak istendiği bir süreç- zirvesine çıkan bu süreç, eğer halkın bu saldırıları püskürtecek kitlesel tepkisi örgütlenemezse açık bir diktatörlük rejimine dönüşecektir.

Bu köşeyi dikkatli takip eden okurlar, buradan işçi ve emekçi halkın ileri güçlerine pek çok kez birlikte mücadele etmelerini sağlayacak birlikler oluşturmanın, iktidarın “iç cephesine” karşı bir halk cephesi, mücadele cephesi örmenin öneminin ele alındığını bilirler. Bugün de farklı bir şey söylemeyeceğiz. CHP yönetimi halkın öfkesini ve tepkisini sandıkta eritmeyi merkezine alan bir politika izlemektedir. Kendini düzen sınırları içinde hareket etme konusunda sınırlamış olan bir partinin, onun üst yönetiminin böyle davranmasında şaşılacak bir yön bulunmamaktadır. Ama yaşanan süreç olağan politik bir süreç değildir. Bu nedenle olağanüstü kararların alınması, mücadelede kitlelerin önünü açacak kararların alınması son derece önemlidir. CHP yönetimi bugün partilerine yönelen saldırıları püskürtme yeteneği gösteremeyip, gelecek seçimlerde başarılı olacakları avuntusuyla devam ederse sonuç hüsran olacaktır. Eğer İmamoğlu’na yapılan “Gelecek cumhurbaşkanına yapılan bir darbe ise” bugünün İstanbul Belediye Başkanına yapılan nedir? Ortada bir darbe varsa bu halka yapılan bir darbe değil midir? Geçmişteki darbeler sadece Demirel’i, Ecevit’i, Erbakan’ı görevden almak için mi yapılmıştı? CHP yönetimi, kendi tabanlarının gördüğü gerçeği görmek zorundadır.  

İstanbul Üniversitesinde toplanan ve yürüyüşe geçen gençler önlerine kurulan barikatları aşarak ve parçalayarak Saraçhane’ye ulaştılar. Bunu yapmakla sadece İmamoğlu ile dayanışma göstermediler, gittikçe belirsizleştirilen kendi geleceklerine, diplomalarına, eğitimlerine, verdikleri emeğe sahip çıkan bir tutum sergilediler. Çünkü onlar anladılar ki, bu süreç sadece bir diploma iptali ile sınırlı olmayan, devlet ve onun kurumları tarafın verilen ve bir hakkı temsil eden her türlü belgenin -diploma, tapu, mülkiyet hakkı vb.- bir anda iptal edilebileceği, seçme ve seçilme hakkının gasbedilebileceği, seçimlerin anlamsızlaştırılabileceği, keyfiyetin ve hukuksuzluğun tavan yaptığı bir süreç yaşanmaktadır. Üstelik gelen her gün bu tavanı biraz daha yükseğe taşımaktadır. Gençler bir mücadele yolu gösterdiler. Son günlerde Yunan halkının, Sırp halkının neler yaptığına hep birlikte tanıklık ettik. Bu iktidar da başka bir dilden anlamamaktadır ve anlamayacaktır.

Demokrasi için, demokratik hak ve özgürlükler için mücadele etmek, bu mücadelenin gelişip güçlenmesi için ortak bir mücadele cephesi örmek bugünün acil görevi olarak öne çıkmaktadır. Bu Kürt halkının inkar edilmekte ısrar edilen eşit hakları için mücadelesini de, işçi ve emekçilerin sendikalaşmayı, örgütlenmeyi içeren taleplerini de kapsayacaktır. Eğer işçi ve emekçiler bu cepheye kendi damgalarını vurabilirlerse bu demokrasi, halkın egemen olduğu bir demokrasi mücadelesine ilerleyecektir. Bu olmazsa da demokratik hak ve özgürlüklerin koparılıp alındığı, cumhuriyetin demokratikleştirildiği bir kazanıma yol açacaktır. Kendi tarihimizi yazmak, geleceğimizi belirlemek bizim elimizde.

Evrensel'i Takip Et