Yığınların siyasete müdahale etme günleri!

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

19 Mart sabahında güne İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun içinde olduğu 106 kişiye yönelik bir operasyonla uyandık.

İstanbul Başsavcılığı, operasyonla ilgili yaptığı bilgilendirmede İmamoğlu’nu “Suç örgütü lideri” olarak tanımladı.

İstanbul Valiliği 19-23 Mart arasında 4 gün süreyle ilde tüm eylem ve etkinlikleri yasakladı!

19 Mart operasyonu; “Kent Uzlaşısı”nı, “belediyelerdeki yolsuzlukları” konu alıyor. Ama üçüncü bir ayağı daha var. O da Gezi eylemleri! Bu konuda Gazeteci ve Halk TV Çalışanı İsmail Saymaz gözaltına alınmış bulunuyor.

CHP başta olmak üzere Cumhur İttifakı dışındaki siyasi partiler, aydın-demokratik çevreler, bazı sendikalar ve emek örgütlerinden yapılan değerlendirmeler “muhalefete darbe”, “demokrasiye darbe”, “halk iradesine darbe” biçiminde oldu.

Yandaş olmayan medyada da gelişmeler “darbe” olduğu biçiminde değerlendirildi. Nitekim gazetemiz de haberi “Heybeden darbe çıktı” başlığıyla verdi.

19 Mart operasyonu çerçevesinde gün içinde olup bitenlere bakıldığında son haftalarda siyasetteki gelişmeleri az çok izleyenlerin ilk aklına gelen “Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi” sözü oldu!

Burada farklılık belki çarşamba ile perşembe arasındaki mesafenin beklenenden daha kısa olmasıydı!

Bu süreyi kısaltan da;

- CHP’nin “erken seçim”le ilgili girişiminin adımı olarak İmamoğlu’nun İzmir’den başlattığı, Ankara, Kastamonu, Trabzon, Diyarbakır, Erzincan’da yaptığı toplantıların iktidarın beklediğinden kalabalık geçmesi, daha da önemlisi halk tepkisini yükselteceğini gösteren işaretlerin dikkat çekici biçimde ortaya çıkması;

- Öcalan’la yapılan görüşmelerde sıranın iktidarın yapacaklarına gelmiş olması, ama iktidarın bunları yapma niyetinin olmaması;

- Erdoğan-Şimşek programının başlıca hedeflerinde başarı şansının kalmamış olması… gibi gelişmeler olduğu anlaşılmaktadır.

Bunu fark etmiş olmalı ki iktidar, İmamoğlu’nun diplomasının alelacele iptal edilmesi ve gözaltına alınmasına varan operasyonla; gelişmeleri, kendisini halkla karşı karşıya getirecek bir süreç olarak daha fazla ilerlemeden ve büyümeden tersine çevirmek için harekete geçmiş oldu!

İmamoğlu hamlesi bir ‘son’ değil

CHP Genel Bakanı Özgür Özel, CHP sözcüleri ve muhalefet partileri ve ilerici demokrat çevrelerden yapılan açıklamalarda “darbe girişimi”nin İmamoğlu ya da CHP’ye yönelik bir darbe olmayı aşarak halk iradesine, özgürlüklere, yurttaşların can ve mal güvenliğine de yönelik bir darbe oluğuna dikkat çekiliyor. Diğer siyasi çevreler, sorunun İmamoğlu ya da CHP’ye yönelik olmayı geçen bir darbe olduğunda, muhalefeti “makbul muhalefet” yapma amacı doğrultusunda bir girişim oluğunda birleşiyorlar.

“Makbul muhalefet”ten kasıt, görünüşte muhalefet ama başlıca konularda bir etkisi olmayan, özellikle de seçimde tek adam rejimine seçenek olmayacak biçimde ezilip etkisizleştirilmiş bir muhalefettir! Ki, siyasi literatürde bu tür muhalefete “majestelerinin muhalefeti” deniliyor.

İktidar tek adam rejimine geçilmesinden beri böyle bir siyasi sistem kurmak için çalışmaktadır. Ama, 7 Haziran 2015 seçiminde Meclis çoğunluğunu kaybetmesinden, daha açıkça da tek adam rejimine geçilmesinden beri iktidar muhalefetin “makbul muhalefet” haline getirdiği bir siyasi sistemi amaçladı. Bunu da sıkça “Ülkenin iktidar partisi değil muhalefet sorunu var. Muhalefeti de biz dönüştüreceğiz” diyerek itiraf etti!

31 Mart’ta yerel seçimi kaybedip AKP’nin ikinci parti haline gelmesinden beri de iktidar operasyonlarla da bağlanmış bir planı somut olarak devreye sokmuş bulunmaktadır.

İmamoğlu’nun siyasetin dışına itilmesi hamlesi de bu stratejik amacın bir halkası olarak öne çıkarılıyor.

Başka bir söyleyişle İmamoğlu’na açılan ve onu siyaset dışına itmeyi amaçlayan 5 dava ile diplomasını iptal ettirme girişimi CHP’yi, dolayısıyla muhalefeti ezme ve iktidar seçeneği olmaktan çıkarma hamlesinin bir adımıdır. Bu yüzden de iktidarın İmamoğlu hamlesi bir son değil, amaçlanan itibarsız ve etkisiz makbul bir muhalefet ve tek adamın sınırsız yetiklerle donatıldığı bir siyasi sitem amacı doğrultusunda atılmış önemli bir adımdır.

Operasyonlar durmayacak!

Bu yüzden de bugün bu operasyonları yapanlar durmayacaktır. Yeni operasyonlar başta olmak üzere amaçlarına varmak için ellerindeki her olanağı kullanacaklardır.

Nitekim sosyal medyada ve yandaş medyada bu doğrultuda “haberler” yapılmaktadır!

Ama öte yandan iktidarın baskıları doğrultusunda tepkiler de yaygınlaşmaktadır. Özellikle İmamoğlu’nun diploma iptali ve gözaltı operasyonu sonrasında İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere pek çok il ve ilçede yığınların alanlara çıkarak operasyonları protesto etmesi, bu protestoların önceki benzer protestoları çok aşan bir kitlesellik, coşku ve öfke ifade eden bir karakter göstermesi, İÜ, ODTÜ, GSÜ, İTÜ, Ege, 9 Eylül gibi birçok üniversitede protestolara öğrencilerin kitlesel katılımı, ekonomik temelli işçi-emekçi eylemlerinin siyasete doğrudan ve alanlardan müdahalesi üstünden birleşme olasılığının yükselmesinin yakınlaşmış olması gibi yığınların siyasete doğrudan müdahalesinin işaretleri çoğalmaktadır.

Kısacası son aylarda; “Birleşe birleşe kazanacağız”, “Direne direne kazanacağız”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ye hiçbirimiz” sloganlarının söz olmaktan çıkıp ete kemiğe bürüneceğinin işaretleri çoğalmıştır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Gelecek kavgası
İktidarın bekası için artan baskılara karşı

Gelecek kavgası

Operasyonlar toplum için ağır sorunlara itirazı güçlendiren bir rol üstlendi. Geleceksizlik cenderesinde olan gençler için adeta bardak taştı. Ücretleri baskılanan halk yarına sahip çıkıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İmamoğlu'nun gözaltına alınmasıyla ilgili Ömer Çelik: Bizim dosya hakkında bilgimiz yok. Siyasetçinin yapması gereken yargı sürecini beklemek.

Evrensel'i Takip Et