Gençlik başımda çınar

Fotoğraf: Evrensel
“İnsanın beyni, kanını dizginleyecek yasalar koyabilir ama kızışmış tutkular soğuk kuralların üstünden atlayıp geçecektir. Gençlik çılgınlığı da böyle bir tavşandır işte: Topal nasihatin ağının üstünden atlayıverir.”
Venedik Taciri, Shakespeare
İnsanın hayatında kırılım günleri vardır. Umutsuzluğu, korkuyu, yeniklik duygusunu kaybettiği günler.
Nostalji kelimesinin kökeni ‘nostos’ (dönüş) ‘algia’ya (acı) dayanır: Geçmişi anmanın verdiği bir ince sızı.
İşte o kırılım günleri nostaljide kalırsa yalnız yaşayana değil tüm topluma acı verir.
Onlarca, yüzlerce eyleme katıldım şu yaşıma kadar. Ne gözaltına alındıklarım ne en kitleselleri, kırılım günü 1998’de yaşanmıştı.
Birbiri ardına öğrencilerin ölüm haberi geliyordu. Ali Serkan Eroğlu, Cihan Tarho...
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi alt kantine sabahın 8’inde gelirdi gazeteler, öğrencilerin kolları altında. Manşette Kenan Mak’ın ölüm haberi geldi o gün. Kederin derin sessizliği kantinden başlayıp alt koridora yayıldı.
Sonra bir ıslık duyuldu, tek bir ıslık: Grup Yorum’dan Bize Ölüm Yok.
Biri tek başına eşlik etmeye başladı ıslığa: Kavganın alevlidir rüzgârı...
Toplantısı yapılmadı, kararı alınmadı, bir anda yüzlerce kişi bir ağızdan söylemeye başladı:
Yayılır gider ılık ılık
Ayaklandı herkes, amfilerden çıktı diğerleri, üst kata aktı kitle, oradan Turan Emeksiz Anıtı önüne.
Bir kanon gibi geliyordu kulağa: Dağların, başakların üzerinden, Buğday gibi bereketli
Çünkü aynı anda aynı sözlerle Hukuk ve İktisat Fakülteleri geliyordu yanımıza.
Binlerce olduk ve yürüdük ön kapıya. O ön kapı ki simgesidir üniversitenin bu ülkede, sinemasında, manşetinde, şiirlerinde, edebiyatında.
Üzerimize kilitlenen demirli kapı söküldü menteşelerinden. 1500 kişiye yakındık ve otobüslerce polis Beyazıt Meydanı’nı sarmaya başlamıştı.
Çevikler, bin beş yüzümüzü de süpürecek kadar kalabalıktı. Birkaç kişi “ŞŞŞŞŞŞŞ” diye susturdu kitleyi. Sustuk.
Bir ses yaklaşıyordu: Kim demiş ölüm var diye bize?
Fen Edebiyat Fakültesi Laleli’den meydana doğru yürüyüşe geçmişti.
Sesler birbiri üzerine biniyordu: Kardeş kardeş atan bu yürek bizim
Vezneciler yönünden Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi geliyordu.
Beklenen oldu. Şehrin göbeğinde, Beyazıt Meydanı’nda bir nevi meydan muharebesi başladı. Gaz yoktu henüz, coplar beynimize, sırtımıza iniyordu, tekmeler yüzümüzde patlıyordu. Biri bağırdı: Direnin arkadaşlar, geldiler, destek geldi.
Bize ölüm yok!
Tam önümüzde tramvay durağı. Turnikelerden atlayarak oluk oluk akıyordu İTÜ’lüler meydana, ardından vagonlarca Yıldız, sonra Marmara.
Bu yürek hiç susmayacak!
Biz kazandık. O gün dile gelmemiş bir uzlaşıyla, şehrin dört bir yanından, yüreği elinde, kanı deli, binlerce üniversiteli bir meydanı ele geçirdi.
Nostalji olarak kalabilirdi…
Çarşamba günü hava 4 dereceydi İstanbul’da, İstanbul Üniversitesi önü polis barikatı, bu çocuklar devlet okulu öğrencisi, kaybedecekleri şey boylarını aşar derlerdi.
Bir barikatı aştılar ki korku duvarının ta kendisi.
Çalınan hayatlarının, hayallerinin, umutlarının ardına, kendilerini yılgın bir kuşak olarak tanımlayanların önüne düşüp açtılar yolu.
Çünkü bir diplomanın iptali, yalnızca siyaset, seçim, aday kavgası değil, geleceklerinin tehdidi, ellerindeki son çabanın süpürgesiydi.
İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Yıldız, Marmara, Galatasaray, Boğaziçi, Mimar Sinan, ODTÜ, Hacettepe, Dokuz Eylül, Ege ve gelmeye devam etti il il haberleri.
Bu ülkenin işçi ve emekçilerinin devlet üniversitesinde okuyan kıymetlileri, ülkenin gerçek sahipleri.
Bu iktidar dönemine doğanlar, yaşam alanı el kadar bırakılanlar, dört başı mamur bir zafer tattırılmamışlar, bir kahvesi dert edilmiş, sinema, tiyatro, konser zevkleri ellerinden alınmış, öğrenci evi hayal kılınmış, dünyayı görme şansı bırakılmamışlar, yine de inatla okumaya çalışanlar, ellerindeki son koza, alacakları diplomalarına sarıldılar.
Dünyanın ekseni kaydı, sonunda kuşaklar buluştu. Bu topluma bir suni teneffüs gerekiyordu, gencecik dudakların sloganları, yerdeki umudumuzun alnından öptü, havadaki yumrukları yılgınlığı öldürdü.
Kırılım.
Yaşayan bilir, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
Onlara karşı mahcuptuk, iyi bir ülke bırakamadığımız için, sırtımızı sıvazlayıp önümüze düşmüş oldular.
Artık varlar.
Yaklaşık 13 milyon kadarlar.
“Gençlik her türlü hazineden daha kıymetlidir; gençlik her iktidardan daha güçlüdür; her türlü yasadan daha üstündür. Yaşamı zevkli hale getiren de budur.”
Bir Aşk Masalı, Ahmet Ümit.
Evrensel'i Takip Et