Toplanın, örgütlenin, direnin, reddedin!

Ella Keidar Greenberg | Fotoğraf: Jess Flom
Perşembe (20 Mart) günü Ella Keidar Greenberg reddini açıkladı ve hemen ardından 30 günlüğüne askeri cezaevine gönderildi. Yaptığı güçlü açıklamanın sonunda işaret ettiği çıkış yolu, sanki Türkiye’deki gündem düşünülerek yazılmış gibi. Bu uzun açıklamayı, barışa ve adalete susamış siz Evrensel okurları için biraz kısaltarak Türkçeleştirdim.
***
Benim adım Ella Keidar Greenberg. Bir erkek ve bir asker olarak yetiştirildim. 14 yaşıma geldiğimde trans bir kadın olmayı seçtim ve toplumun cinsiyet dayatmasını reddettim. Şimdi, 18 yaşımda, askere gitmeyi ve toplumun militarist dayatmasını reddediyorum.
Trans olduğumu açıkladıktan kısa süre sonra büyükannemin kütüphanesinde komünist manifestoyu buldum. İki yılımı siyaset felsefesi ve Marksist teori okuyarak geçirdim. Bu sayede yaşadığım yerin kanlı tarihini ve bugününü derinden kavrayabildim. Netanyahu’nun yargı darbesine karşı protesto hareketiyle birlikte, hissettiğim hayal kırıklığını umuda ve siyasi eyleme dönüştürebileceğim bir yol belirdi. İşgale karşı mücadeleye katıldım. Önce işgal karşıtı blokta ve Kaplan Sokağı’ndaki haftalık protestolarda, daha sonra Mesarvot Ağında, Komünist Gençlik Birliğinde, Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephede (Hadash) ve Komünist Partide yer aldım.
Eylem hayatımın merkezi oldu. Transfobik propagandaya karşı kitlesel bir protesto düzenledim. Filistinli eylemcilerle birlikte toprak hırsızlığını protesto ettim. Ve şimdi, askerliği reddediyorum.
Reddimin temel nedeni, ülkemin Gazze’de bir soykırım gerçekleştiriyor olmasıdır. Bombalamalar, altyapının kasıtlı olarak yok edilmesi, aç bırakılma ve ayrım gözetmeksizin açılan ateş sonucu yüz binlerce kişi öldürüldü. Milyonlarcası evlerinden koparıldı ve o günden bu yana yerlerinden edilmiş bir halde yaşamaya devam ediyorlar. Geçtiğimiz 18 ay boyunca Gazze’de günlük gerçeklik bu oldu. Tüm bunlar, güya rehineleri evlerine geri getirmeyi amaçlayan ama pratikte onları kaderlerine terk eden bir savaş için yapıldı. Filistinlileri yok etme savaşı, ordu tarafından her zamankinden daha fazla desteklenen yerleşimci şiddetinin arttığı Batı Şeria’yı da es geçmedi. Cenin ve Tulkarm Kampındaki yıkım operasyonun bir parçası olarak düzinelerce köyün mahalleleri yok edildi. Sanki hiç var olmamışlar gibi etnik temizliğe uğratıldılar. Şimdi hükümet Gazze’deki yıkım kampanyasına geri döndüğüne göre, bütün bunların daha da kötüleşmesi bekleniyor.
İsrail içinde, 1948-1966 yılları arasındaki askeri yönetimden bu yana görülmemiş bir baskıya tanık oluyoruz. Hâlâ ailelerine dönmeyi bekleyen 24 canlı rehine, emekçileri etkileyen korkunç bir ekonomik kriz, sivillerin elindeki ateşli silahlardaki yüzde 40 artışa bağlı olarak aile içi şiddette yüzde 65 artış var. Kısa süre önce yolunu kestiğimiz yargı darbesi şimdi burnumuzun dibinde hızla yasalaşıyor. Bunlar Gazze’deki soykırımdan ayrı olarak gerçekleşen süreçler değil, savaşın toplum üzerindeki etkilerinin doğrudan ve içkin parçalarıdır.
Düzen, insanların iyi yağlanmış bir makinenin dişlileri gibi rollerini yerine getirmeleri sayesinde sürüyor. Çalışmalı, askere yazılmalı, öldürmeli, evlenmeli, aile kurmalı; işgal, kapitalizm ve ataerkilliğe hizmet edecek çocuklar yapmalıyız. Bu işleyiş, sadece kontrol noktasında duran asker, çok az maaş veren patron ya da toplumsal cinsiyet değil; aynı zamanda körelten eğitimin ve bizi düzenin itaatkar özneleri haline getiren tüm sosyal mekanizmaların toplamıdır. Tıpkı retçiler gibi translar da bu işleyişin altını oyuyorlar. İşte bu yüzden bizlerden korkuyorlar!
Ancak itaat bize unutulmaktan başka bir şey getirmez. Orduyu ve hükümeti yönetenler ateşkes anlaşmasının sağladığı istikrarla, haklarımızla ya da rehinelerin geri dönüşüyle ilgilenmediklerini tekrar tekrar açıklıyorlar. Bize yalnızca bir açıdan ilgi duyuyorlar: Bizler, imha ve toprak kazanma endüstrisi için cephane işlevi görüyoruz. Karanlık rejimler ve uyguladıkları dehşet, yurttaşların yasalara itaat etmesi ve kendilerine söylenenleri yapmasıyla çökmez. Bu düzeni, tepedekilerin aklını başına toplamasını ve bu rejimin sona ermesi gerektiğini anlamasını umarak çökertemeyiz.
İnsanların kitlesel olarak imha edilmesi, hakların çiğnenmesi, savaş gibi korkunç gerçeklerle karşı karşıya kalındığında yapılması gereken şey reddetmektir. Kayıtsız kalmayın. Toplanın, örgütlenin, direnin!
40 yıl sonra torunlarımız bize Gazze soykırımı sırasında ne yaptığımızı sorduklarında ne yanıt vereceksiniz?
Ben ne diyeceğimi biliyorum. Ben direnmeyi seçtim. İşte bu yüzden askerliği reddediyorum.
Evrensel'i Takip Et