24 Mart 2025

Bardağı taşıran damla

“Biz her şeyi biliyoruz da!.. ‘da’sı var işte!..” dedi. Gözlerimin içine bakıp gülümserken bir yandan da “Sen anlarsın” der gibi başını sallıyordu. ‘Biliyorum ama konuşamıyorum’ diyordu vücut dili. 

Ellerinden alınmak istenen yaylaları ile ilgili konuşuyorduk. Bu konuda bile konuşmaya çekinmelerinin sosyolojik olarak anlattığı o kadar çok şey vardı ki...

Toplumdaki bu sindirilmişlik halinin, bu her ağzını açanın gözaltına alınmasının, cezaevine tıkılmasının, gazetecilerin, siyasetçilerin bu baskı ortamında en çok gadre uğrayan gruplardan olmasının etkisi Gömeç’in bir dağ köyünde bu şekilde karşılığını buluyordu.

Yine de, ülkenin üzerine kabus gibi çöken bu korkunç baskı atmosferine rağmen yurdun dört bir yanındaki çevre mücadeleleri içerisinde, son aylarda belki de en kararlı ve sert tepkiyi gösteren de Hacıhüseyinler köylüleri idi. Kolay değil 500 yıldır atadan - dededen beri konup göçtükleri yaylaları, bir günde ellerinden alınıp altıncı bir şirkete verilmek isteniyordu. Bu bardağı taşıran son damla idi köylüler için. 

Altıncı şirkete vermek için köylünün yaylasına çökmek istediler

Hacıhüseyinler, Balıkesir Gömeç’e bağlı, ilçe merkezine 8 km uzaklıkta, tepeden Edremit Körfezi’ni kuş bakışı gören köydü. Ellerinden alınmak istenen yaylaları ise köye epeyce uzakta, Madra Dağı’nın eteklerindeydi. Balıkesir’in İvrindi ilçesine daha yakın olan yaylalarında uzun yıllar konan göçen köylüler, anlattıklarına göre bir salgın hastalık sonrası şimdiki köylerine yerleştirilmişler, ancak yaylaları ile irtibatı da hiç kesmemişlerdi.

Yayla evi yapmışlar, bağ-bostan ekmişler, kadim zamanlardan kalan çeşmeleri onarıp, hayvancılığı sürdürmüşlerdi. Dediklerine göre Orta Asya’dan gelen ilk Yörüklere dayanıyordu soyları. “Kılavuz Yörüğü derler bizlere. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen ilk kavimlerden olduğumuz ve sonradan gelenlere kılavuzluk yaptığımız için bu adla anılırız. Bizim köyün kuruluşu taa Osmanlı’nın kuruluşuna kadar gider. Osmanlı Söğüt’te yerleşirken, bizimkiler de bu dağlara, yaylalara kurmuşlar otağlarını” diye anlattı köylülerden Mehmet Emin Yıkar.

Mart ayının ilk günü köydeydik biz. Köy ise şubat ayı başından bu yana diken üstündeydi. Daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi meselesi gündeme gelmemişti. İmamoğlu da “Diplomam iptal olursa devlet sizin de tarlanıza, tapunuza çöker” dememişti.

 Aslında devlet, aylardır, yıllardır ülkenin dört bir yanında halkın meralarına, tarlalarına, evlerine, zeytin ve incir bahçelerine Cumhurbaşkanlığı kararı ile “çöküyordu.” Savaş durumlarında, kıtlık zamanlarında gerekli aciliyet gerekebilir diye çıkarılan “Acele Kamulaştırma Yasası” şimdi bütün yetkinin tek bir kişinin elinde toplandığı “tek adam rejiminde” şirketler yararına halkın malına çökmenin yasal kılıfı olarak kullanılıyordu. 

‘Yaylamızdan bir çakıl taşı, bir ağaç dalı vermeyeceğiz’

Mart ayının ve orucun ilk günü bir öğle vakti gittiğimiz Hacıhüseyinler köyünde, köy meydanındaki caminin yanında köylülerle yaylalarının ellerinden alınması meselesini konuşmak istiyorduk. Tam öğle saati, ramazanın da ilk günü olduğundan caminin etrafında, namaz saatini bekleyen üç beş ihtiyar köylüden başka kimse yoktu. Onlar da “Öğle namazını kılalım ondan sonra konuşalım” dediler. Çaresiz bekledik köylülerin namazlarını kılıp yanımıza gelmesini. Oruçtan mı, kış güneşinin mayıştırmasından mı kimse de konuşmak istemiyordu. Mikrofon tuttuğumuz bir iki cümle edip, geçiştiriyor, “Keşke geçen hafta gelseydiniz” diyorlardı.

Gerçekten de bizim köye gitmemizden yaklaşık bir hafta önce, Hacıhüseyinler köylülerinin neredeyse tamamı 40 dakika uzaklıktaki yaylalarına çıkmışlar, “Bu yaylak altın madenine tahsis edildi, alanı terk edin” diyen kaymakamlık yazısını tebliğe gelen resmi görevlilerin üzerine yürümüşlerdi. Kadınlar yine en önde idi. Yediden yetmişe köylüler sağanak yağışı, dondurucu kış soğuğuna aldırmadan, yağmur çamur dinlemeden yürüyüş yapmışlar, gelen devlet görevlilerini jandarmanın arkasında saklanmak zorunda bırakmışlardı. Jandarma, arkalarına saklanan görevliler canını zor kurtardı o gün ancak köylülerin maden işletmesi tarafından kurulan barikatları aşmasına engel olamadı. Köyün gençleri şirketin bekçi kulübesini darmadağın ettiler.

Köylüler, birkaç gün sonra bu sefer Gömeç ilçe merkezinde Kaymakamlıkta aldılar soluğu. “Yaylamızdan bir çakıl taşı, bir ağaç dalı vermeyeceğiz” deyip kestirip attılar.  

Köylerde iktidar partilerinden kitlesel kopuşlar 

Hacıhüseyinler köylüleri, arkasına siyasi iktidarın tüm desteğini alan TÜMAD Altın Şirketinin maden ruhsat alanını genişleterek yaylalarına çökmek istemesine karşı son derece kararlı bir direnişle, kitlesel olarak yaptıkları eylemlerle yüzlerce yıldır ekip biçtikleri, konup göçtükleri yaylalarını altıncı şirkete kaptırmadılar. Şirket ve devlet kurumları “şimdilik” Hacıhüseyinler Yaylası’nı ağızlarına almıyorlar.

Yıllarca, ekseri çoğunlukla iktidar partisine ve onun küçük ortağına oy veren köylülerde, ekonominin kötü gidişatı, tarımın, hayvancılığın içler acısı hali, emekli olup ata topraklarına dönenlerin emekli aylığı ile köyde bile geçinememeleri canlarını burunlarına getirmişti. Ancak sabırlarını taşıran son damla yaylalarına çökme girişimi olmuştu.

Özellikle Ege’de Hacıhüseyinler gibi onlarca köyle karşılaştık son bir yılda. Ülkenin dört bir yanında gittiğimiz köylerde, köylülerde AKP ve MHP’den ciddi kopuşların olduğu görülüyordu. Öte yandan, ülkenin üzerinde estirilen bu korku rüzgarları, “Öte git” diyenin gözaltına alınması, tutuklanması, adaletin kırıntısının dahi kalmadığına dönük görüntüler, haberler, köylere kadar ulaşmış, kimse ağzını açmak istemiyordu. “Biz her şeyi biliyoruz da...” deyip susmak köylülerin konuşmaya çekindiklerinin en önemli göstergelerinden birisiydi.

‘Adına halk denilen büyük ozan’

Son günlerde, ülkenin dört bir yanında başlayan gösteriler ülkenin üzerindeki ölü toprağının atılmaya başlandığını gösteriyor. Bıçağın kemiği delip geçtiği ekonomik kriz ve antidemokratik baskı ikliminde İmamoğlu’nun önce diplomasına ‘çökülmesi’, ardından ekibiyle birlikte gözaltına alınması bardağı taşıran son damla olmuş gibi görünüyor. 

Halk, cumhurbaşkanı adayı gözaltına alınmış, belediye başkanlıklarına el konulmuş, buna karşın hâlâ “Sandık gelecek dertler bitecek” diyen ana muhalefete siyasetin sandıktan ibaret olmadığını, gerçek siyasetin sokaklarda yapıldığını da öğretiyor. 

“Adına halk denilen büyük ozan” direniş sazını çalmaya, sözünü söylemeye başladı... 

Evrensel'i Takip Et