Hukuk hukuk diye diye…

Fotoğraf: Evrensel
Bir adalet bakanımız var ki evlere şenlik!
Öncelikle HSK’ye, Hakim ve Savcılar Kuruluna başkanlık ediyor. Bu görünüşte en yüksek hukuk kurulu, başkanı aracılığıyla siyasete bağlı. Sadece başkanı olsa…
Başkanını da diğer bakanlar gibi Erdoğan atayıp görevden alıyor. Kurum, dolayısıyla sadece başkanına değil, onu da atayana bakıyor.
Üstelik üyelerinin ezici çoğunluğunu ya doğrudan Erdoğan ya da vekillerini onun belirleyip atadığı AKP Meclis çoğunluğu seçiyor.
Bu nedenle kurum, “yanlış”, yani istenmeyen bir tahliye kararı veren hakimi bile gün sektirmeden görevinden alıyor.
Son birkaç ayın hukuk operasyonlarını düzenleyen İstanbul savcısı. Ankara ya da Antalya’daki bir olayı bile, görevi olmamasına rağmen o soruşturuyor. Kendisi, önceden Erdoğan kabinelerinde bakan yardımcılığı yapmış bir isim. Yani siyasetçi. Hukuki değil, siyasal dürtüler/kaygılar ve perspektifle hareket ediyor.
Açtığı davalar tarafgir. Başka bir deyişle siyasal.
Ne yapıyor örneğin? İstanbul’un eskiden AKP’nin elinde olan belediyelerinde yolsuzluk diz boyuyken, belediye olanakları yağma Hasan’ın böreği gibi yenmiş, “yandaş” vakıf ve kişilere dağıtılmışken dönüp göz ucuyla bile bakmıyor. Ama muhalifleri sözcüğün gerçek anlamıyla yakıyor! On küsur yıl önceki muhalif belediye yöneticisi, gazeteci, sanatçı ya da bir tweet atmış sıradan herkes hakkında dava açıyor.
İmamoğlu ile uğraşıyor öncelikle. Çünkü cumhurbaşkanı adayı olarak “tehlikeli” bulunuyor ve dördüncü kez cumhurbaşkanı olmak isteyen Erdoğan’ı olağan bir seçimde yeneceğine inanılıyor. Ve ona gelmek için yolu düzlerken birçok belediye yöneticisini içeri buyur ediyor.
Sadece o yapmıyor tabii. İçişleri bakanı da örneğin boş durmuyor. Şu ya da bu mahkeme kararını, hatta eskimiş ve geçersizleşmiş olanları bile gerekçe gösterip belediye başkanları yerine vali ya da kaymakamları kayyım atıyor. Muhalifler muhalif oldukları için beğenilmiyor, yerlerine mutemetler atanıyor yani.
Sonra, tepki verilince, adalet bakanı çıkıp “hukukun üstünlüğü” üzerine ahkam kesiyor ve “hukuka saygı” gösterilmesini istiyor. Tepkileriyse “Yargıyı etkilemek” olarak suçluyor! Erdoğan da aynı minvalde konuşuyor. Yakınları bir dizi profesör ve gazeteci demeye bin tanık gereken kişi de tekrarlıyor durmadan.
Demek istiyorlar ki beğenseniz de beğenmeseniz de “Hukuk bu”, “Boyun eğin”! Tanık olunan dava ve yargılamaları herhangi bir hukuk kitabına sığdırma olanağı yok. Aslında hukuka falan değil, kendilerine boyun eğilmesini istiyorlar!
Hukuk “müesses nizamı”, yani kurulu düzeni olumlamak içindir. Üstünlüğü ileri sürülen hukukun gerçeği budur. Ancak bugün daha da ötesinde bir durumla yüzleşiyoruz. Şimdi hukuk diye pazarlanan, kurulu olmayan ama kurulmasına uğraşılan faşist düzeni, onun keyfe göre ve işe gelen, tabii ki siyasal duruş ve uygulamalarını olumlama peşindedir. Faşizm çünkü, muhalif tanımaz, bir tek Führeri ya da reisi tanır ve sözlerini kanun sayar. Almanya’da örneğin bütün diğer partileri kapatmış, toplumsal siyasal alanı Nazi Partisinin dikensiz gül bahçesi yapmış, muhaliflerine ölüm ya da kendisine karşı savaşmaktan başka şans tanımamıştır.
Bizde de “Şeriatın kestiği parmak acımaz” derler. Osmanlı öncesi şeriat düzeni günlerinden kalmadır ve o zamanlar şeriat hukuku geçerli olduğundan, onunla “hukuk” kastedilir. Gerici bir ideolojik dayatmayı dile getirir. Düzenin, yani sömürünün örneğin, fabrika ve bankaların mülkiyeti küçük bir azınlığın elinde toplanmışken yoksulun yoksulluğunun baki kalmasının olumlanması olduğu için gericiliğin savunulmasıdır. Şimdi ise daha da ötesidir, tek kişilik irade ve karar mekanizmasının dayatılmasıdır. Özel mülkiyet düzenini yüceltip olumlayan burjuva hukukunun da hiçe sayılması; örneğin Erdoğan’ın karşısında seçimde aday olmak isteyen kişinin adaylığına izin verilmemesi, üstüne sahibi olduğu şirkete el konulmasıdır!
Başka çaresi kalmadığı için sokağı savunmak gibi tarihinin herhalde en ileri tutumlarını almak durumunda kalan CHP içinde de böyle bir “hukuk” ve “üstünlüğü” garabeti savunusu yok değildir. Örneğin bayraklardan “paçavra” diye söz edecek kadar “bindiği dalı kesme” durumundaki sicili bozuk Mansur Yavaş durmadan bu yönlü çağrılar yapmaktadır.
Evrensel'i Takip Et