28 Mart 2025

Amerikan eğitim sistemi çökertilirken

Fotoğraf: Daniel Borguslaw X hesabı 

Geçtiğimiz çarşamba, yüzü maskeli Amerikan görevlileri, Türkiye vatandaşı Rümeysa Öztürk’ü ters kelepçe takarak gündüz gözüyle kaçırdı. “Suç”u, bir öğrenci gazetesinde üniversitesinin İsrail’e yaptığı yatırımları kesmesini talep eden bir yazıdaki imzası.

İçinden geçmekte olduğumuz çökertmenin merkezinde elbette Filistin ve Filistin yanlısı öğrenciler var. Fakat geçen sene Filistin eylemleriyle başlamış gözükse de aşırı sağın eğitim camiasına saldırısı çok daha büyük bir projenin parçası aslında. Öztürk’e yapılan muamele de Müslümanları ezmek kadar devletin gücünün ve okulların acizliğinin altını çizmeyi de hedefliyor.

Projenin yakın zamandaki ayaklarından biri Florida eyaleti idi. Burada üniversitelere karşı toptan bir çökertme hareketi yaşandı ama ne Demokratlar ne Cumhuriyetçiler bu operasyona ulusal çapta dikkat çekmek için özel bir çaba harcadılar.

Savaşın rengi Filistin eylemleri ile değişti. Columbia, Northwestern, UCLA gibi prestijli üniversitelerin yöneticileri, Kongrede sorguya çekildi. Bu sorgu zinciri, sağcı kuruluşların da dahliyle gayet kamusal şekilde yaşandı, bütün ulusun gündemi oldu. Üstelik Florida’dakinin aksine Demokratların ciddi bir kısmı aşırı sağın kısmen yanında yer aldı bu konuda.

Yine de dediğim gibi, hedefler Filistin meselesiyle sınırlı değil. Aşırı sağ, bu konuya bulaşan herkesi elbette cezalandırmak istiyor. Ama genel bir korku salmak, eğitimcilerin birbirine güvenini kırmak, sonra da daha toptan bir çökertme hareketine girişmek emeller arasında.

Columbia yöneticileri Filistin konusunda en az Trump kadar sağcı olduklarını gösterdiler, Trump’ın bile talep etmediği sert uygulamalara imza attılar kampüslerinde. Yine de Trump’ın Columbia bütçesinden 400 milyon dolarlık bir kesinti yapmasını engelleyemediler. Aynı şekilde Penn’de de 175 milyon dolarlık bir kesintiye gidildi.

Projenin çok fazla adımı var ve sağcı odakların, her adımın zamanlamasını teker teker, aşırı bir titizlikle koordine ettiklerini zannetmiyorum. Birkaç kuruluş çok uzun zamandır yığınla kaynak ve personel ayırdı bu işe. Her biri ve bağlantıda oldukları devlet birimleri, bir tombala torbasından sayı çekercesine ellerinin uzanabildiği her yere saldırıyor. Örneğin bu hafta niye UCLA, Northwestern gibi soruşturmaların daha merkezindeki bir üniversiteyi değil de Rümeysa Öztürk’ün okulu Tufts’ı gündemlerine aldıklarının çok mantıklı bir açıklaması yok.

Geçtiğimiz iki haftanın bir diğer sıcak konusu da eğitim bakanlığıydı. Zaten bakanlığın personelinin yarısının işten atılacağı duyurulmuştu. On gün önce Trump, bakanlığın tamamen kapatılması için bir kararname çıkarttı. Eğitim Bakanı McMahon’ın, bakanlığı tamamen ortadan kaldırmak gibi fantezilerinin olduğu biliniyordu. Trump da seviyordu bu fikri. Dolayısıyla bu hamle de bekleniyordu.

Hoca, yüksek lisans öğrencileri ve idari personel düzeyinde bu projeye karşı bir tepki, mobilizasyon ve örgütlenme var. Ancak yönetim ve genel öğrenci kitlesi şimdilik normal bir dönemdeymişiz gibi davranıyor. Burslu, Filistin eylemlerine bulaşmış ya da göçmen statüsündeki lisans öğrencilerini buna katmıyorum, onlar korkunun pençesinde şu anda. Bir ayağı zaten araştırma dünyasında olan ya da hayatını eğitim camiasında devam ettirmek isteyen lisans öğrencileri de tedirginlik içinde. Kastettiğim, diplomasını alıp bir daha üniversiteye ya da araştırma şirketlerine uğramayı düşünmeyen genel kitle. Uygulamalar onları da huzursuz ediyor etmesine ama henüz hummalı bir tartışma, değerlendirme havasına girmiş değiller.

Bu durum eninde sonunda değişecek. Hemen Türkiye’deki kadar büyük hareketler olmayabilir. Unutmayalım, Türkiye’deki çökertme çok uzun yıllardır sürüyor. Birkaç kilit üniversite dışında, bardağın taşması bayağı zaman aldı.

Ama bakarsınız, Türkiye haberleri burası için bir katalizör işlevi görür ve süreci hızlandırır. 2011’i hatırlayın. Ekonomik kriz 2007 sonlarından itibaren Amerikan halkının belini kırıyordu ama atmosferi değiştiren faktörlerden biri Arap dünyasından gelen haberler olmuştu. “Wall Street’i İşgal Et” hareketini başlatanlar da katılanların birçoğu da Tahrir’le yatıp Tahrir’le kalkan insanlardı.

Arap uyanışı dünya çapında bir dalganın başlamasına vesile olmuştu. Bu sefer de Türkiye, dünya halklarının kaderini değiştirebilir.

Trump rejimi de Erdoğan rejimi de bunun olmaması için elinden geleni yapacak. Halkların düşmanı ortak, projeleri ortak, dünyayı da beraber soyuyorlar. Artık halk hareketlerinin de güçlerini birleştirmesinin vakti gelmedi mi?

***

Elbette küresel dayanışma ve koordinasyonun öncesinde, birleştirilecek gücün de iyi toparlanması gerekiyor.

Yıllardır anlatmakta olduğum sebeplerden dolayı, Arap Baharı ve onun ilham verdiği hareketler yenildi, tıkandı… Talepleri, önderleri çalındı… Ya da sistemle barıştı.

Kadrolar, teşkilatlar, ideolojiler ve sınıfsal blok ve projeler ayaklanmaların coşkusu, neşesi, öfkesi kadar güçlü olmayınca böyle düşüşler kaçınılmaz oluyor. Şimdi “dersimiz” mobilizasyonun kendisi. Coşkuyu ve öfkeyi sulandırmak istemem. Ama kalıcı bir dönüşüm için, 2011-2013 küresel dalgasından sonraki hezimetlere benzer tatsız deneyimlerin tekrarlanmaması için, sınıfsal projenin ayaklanmadan önce hazır olması gerekiyor, kaba hatlarıyla da olsa. Tarihin bu temel dersini unutmayalım.

Yol yaman, yürüyüş uzun…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tekellere risksiz kâr
Halka ayrı uluslararası şirketlere ayrı hukuk

Tekellere risksiz kâr

Türkiye’yi uluslararası sermayeye “kârlı ve güvenli bir liman” diye pazarlayan Erdoğan iktidarı tekellere yeni hukuki güvence verdi: Yasal değişiklikler olumsuz etkilerse vergi indiriminden kamu alım garantisine uzanan ve toplamı 1.1 trilyon lirayı bulan teşvikler verilecek, kârlılıkta risk sıfırlanacak. Geleceksizliğe, yoksullaşmaya ve siyasal baskılara karşı sokağa çıkanlara ise daha fazla gözaltı ve tutuklama vadediliyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
30 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et