28 Mart 2025

Sahi aynı gemide miyiz?

Fotoğraf: Volkan Pekal/ Evrensel

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik diploma iptali ve tutuklamaya varan operasyonun ardından ülkenin dört bir tarafında, gençlerin ağırlıkta olduğu, sokaklara taşan tepkiler sürüyor. İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve tutuklanması sürecinde kur yükselişi üst seviyelere çıktı. Merkez Bankası’nın 19 -21 Mart arası kurdaki yükselişi kısıtlamak için 30 milyar dolara yakın satış yaptığı açıklandı.

Günlerce süren Saraçhane eylemleri ile ekonominin hedef alındığını öne süren Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da eylemleri hedef alarak, “Aynı gemide olduğumuzu unutuyorlar” dedi. Yılmaz’ın bu sözleri, özellikle eylemlere katılanlarda “Hangi aynı gemi?​” sorusunu sordurttu. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de “Hainlere karşı aynı gemideyiz, aynı siperdeyiz” demiş, ama o darbe birilerinin iktidarını sağlamlaştırmış, OHAL uygulamaları ile toplum zapturapt altına alınmaya çalışılmıştı.  

“Aynı gemideyiz” söylemini pekiştirmek için 2019 yılı 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarında parti liderleri aynı gemide poz verirken, Cumhur İttifakı çoktan yerini sağlamlaştırmıştı.

Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında, özel işlerinde bile makam araçlarını kullanan, devletin uçaklarından inmeyen bakanlarla, kabine üyeleri ile Meclis’in bütün olanaklarını kullanan, bir maaşları bile onlarca emeklinin maaşından yüksek olanlarla “aynı gemide” nasıl olunacak? Olsa olsa onlar kaptan köşkünde, açlık sınırına bile varmayan geliri ile emeklisi, asgari ücretlisi geminin kazan dairesinde olur.

“Aynı gemideyiz” hikayesini patronlar da sık sık kullanır, özellikle toplu sözleşme ya da maaş artış dönemlerinde. “Çok istiyorsunuz, aynı gemideyiz, işyeri batarsa hepimiz batarız” yalanı hep söylenir, ama artık toplum bu yalanı yutmuyor. Gazetemizin, “Sabancıya 44 uçak devletten” manşetinde Uğur Zengin’in anlattığı gibi, devletin kaynakları Sabancılara, ‘Zenginliğimi Allah verdi” diyen AKP’li patron İrfan Çelikaslan ya da Gaziantep’te ve ülkenin birçok yerinde patronlara akarken, bu kaynaklarla yetinmeyip, işçilerin sömürüsü üzerinden zenginleşirken patronlar, işçiler, emekçiler, sokağa çıkanlar onlarla nasıl “aynı gemide” olabilir? Bu yalanları kimse yutmuyor artık, yutmadığı için de günlerdir sokaklarda “hükümet istifa” sloganlarını yükseltiyor.

***

19 Mart’tan beri her gün onlarca kişinin evlerinin basılmasına, gözaltına alınmalarına tanık oluyoruz. Dün sabah da yine evler basılarak gençler, gazeteciler, avukatlar gözaltına alındı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan’ın da gözaltına alınması 12 Eylül dönemini hatırlattı. İşkencelerin, gözaltıların yoğun yaşandığı o dönem, gözaltına alınan kişi gözleri bağlı Filistin askısındadır. İşkence karşısında, ‘avukatımı isterim’ der. İşkenceliler, ‘hay hay, getirelim avukatını’ diyerek yan tarafta yine Filistin askısındaki avukatı gösterip, ‘buyur avukatın’ diye alay eder. 12 Eylül’ün işkenceleri anlatılırken, hep bu örnek de verilir.  

Demokratik haklarını kullananlara, özellikle gençlere yönelik acımasızca müdahale, tazyikli sular, yakın mesafeden gözlere sıkılan gazlar, yerlerde sürüklemeler, bir genç kızın etrafını saran onlarca polisin tekmelerle saldırması görüntüleri de yine bu gençlerin, sokağa çıkan halkın Cevdet Yılmaz ile “aynı gemide” olmadıklarının göstergesi. Öylesine acımasızlar ki, bakarken bile insanın yüreği sıkışıyor, “bir insan bir insana nasıl böyle acımasız olur” dedirtiyor. Nitekim sosyal medyada da bunu soranlara, “Bu polislerin hepsi 22 yıllık AKP döneminde yetişen dinci, kinci nesil” yanıtı veriliyor.

***

Günlerdir başta üniversite gençliği, gençler sokakta. Okullarında boykotta, alanlarda eylemde “hak, hukuk, adalet”, “Genel grev, genel direniş”, “gençler gelecek istiyor” diyor. Her türlü polis şiddetine, gözaltı ve işkenceye rağmen gençler yılmıyor. Herkesin “gençlerde hiç umut yok”, “klavye gençliği”, “sosyal medya gençliği” dediği gençler, bütün bu düşünceleri alt üst edercesine günlerdir sokakta, neredeyse bütün üniversitelerde boykottalar. Yıllar sonra belki ilk kez “Hükümet istifa” sloganı sokakların ortak sloganı halinde. Geleceğinden endişe eden, Türkiye’de geleceğini göremeyen, aslında çoğunluğu çok iyi üniversitelerde okuyan ve başarılı olan gençler sadece iktidara değil, kendilerinden umut kesmiş herkese adeta ders veriyor. Öyle ki her sokağa çıktıklarında tazyikli su, sel gibi biber gazı ve öfkeli, adeta karşısında düşman varmış gibi tekmeler atan polislere, gözaltı ve tutuklamalara rağmen ertesi gün yine sokaktalar. Bütün ezberleri bozan gençler aslında İmamoğlu özelinde kendi geleceklerini göremedikleri için eylemdeler.

Bu, ezber bozan eylemliliğin geniş halk yığınları arasında büyük kuvvet/umut doğurduğunu da söylemek gerek. Gençliğin bir ders niteliğinde ortaya koyduğunun sınırları düşündüğümüzden çok daha fazlası olabilir. Bunu, sosyal medya mecralarından da ODTÜ ve Hacettepe’de akademisyenlerin yaptığı açıklamalardan da görmek mümkün…  Meslektaşım Kübra Kırımlı’nın Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyeleri’nden  aktardığı “gençliğin kararlılığına imreniyoruz” sözleri de bu yolun açıldığını gösteriyor.

***

Ve bu gençlerin her biri işçi, emekçi çocuğu… Peki, o işçi sınıfı, emekçiler onların en büyük örgütleri Türk-İş nerede? Üstelik binlerce kamu işçisinin toplu sözleşme dönemi. Toplu sözleşme taslak metnini hükümete ileteli aylar geçti, ama ne Türk-İş’ten ne de Hak-İş’ten ses çıkıyor. Sanki bu ülkede öyle iki konfederasyon yok. Oysa bu süreçte sokağa çıkan çocuklarına sahip çıkıp, “genel grev genel direnişi” örgütleseler, iktidarın hem toplu sözleşmelerde adım atmasını sağlarlar, hem de iktidar antidemokratik uygulamalara, kayyım politikalarına, adaletsizliğe cesaret edemez.

Belki sendika bürokrasisi, Türk-İş ve Hak-İş yönetimi Cevdet Yılmaz ile “aynı gemide” olabilir, ama onların milyonlarca üyesi Cevdet Yılmaz’ın dediği gemide değil. Çocukları ile alanlara çıkan; ses yükselten işçi emekçi de yok değil elbette. DİSK dün yarım günlük iş bıraktı. İş bırakmaların “genel greve” dönüşmesi, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi verenlerin de katılması ile iktidarın geri adım atacağı günlerin geleceği inancı ile…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tekellere risksiz kâr
Halka ayrı uluslararası şirketlere ayrı hukuk

Tekellere risksiz kâr

Türkiye’yi uluslararası sermayeye “kârlı ve güvenli bir liman” diye pazarlayan Erdoğan iktidarı tekellere yeni hukuki güvence verdi: Yasal değişiklikler olumsuz etkilerse vergi indiriminden kamu alım garantisine uzanan ve toplamı 1.1 trilyon lirayı bulan teşvikler verilecek, kârlılıkta risk sıfırlanacak. Geleceksizliğe, yoksullaşmaya ve siyasal baskılara karşı sokağa çıkanlara ise daha fazla gözaltı ve tutuklama vadediliyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
30 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et