Bir FETÖ klasiği: Gizli Tanık

Son dönemlerde sık sık “Turpun büyüğü heybede” açıklamasını yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da yer aldığı 48 kişinin tutuklanması ve Şişli Belediyesi’ne kayyım atanmasının ardından partisinin meclis grup toplantısında bir kez daha “daha büyük turplar heybede” dedi. Erdoğan, toplantı çıkışında Nefes gazetesi muhabirinin “Turpun büyüğü CHP'ye kayyım mı?​” sorusuna iktidar yanlısı yayın yapan TGRT’nin muhabirine dönerek "Turpun büyüğünü soruyor, sen anlatıver" yanıtını verdi. Erdoğan’ın iktidarın propagandasını görev edinmiş bir medya organının muhabirine “sen anlatıver” demesi, aslında “Turpun büyüğü”nün ne olduğunu da gösteriyor: Tıpkı İmamoğlu’na yönelik operasyonda olduğu gibi iktidarın istediği zaman ve yerde yargının siyasi operasyonlar için hazır tutulması ve iktidar medyasının yalan haberlerle bu operasyonların propagandasını yapması!

Yargı eliyle yapılan/yapılacak bu siyasi operasyonların kılıfı da her zaman hazır ve nazır: Gizli tanık! Erdoğan’ın muhalefeti baskı altında tutmak ve siyaseti dizayn etmek için ihtiyaç duyduğu siyasi operasyonlar için ‘gizli tanıklar’ devreye sokulacak ve sonra da Adalet Bakanı her zamanki gibi ortaya çıkıp “Bu hukuki bir süreç” diyecek!

Peki, bu ‘gizli tanık’ uygulaması ne zaman ve hangi amaçla hukuk sistemine dahil edildi?

Gizli tanık uygulaması, Erdoğan ve Gülencilerin (FETÖ) ülkeyi birlikte yönetmeye başladıkları dönemde 2004 yılında kabul edilen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMUK) 58. Maddesiyle Türkiye’nin hukuk sistemine dahil edildi. Bu uygulama, Tanık Koruma Kanunu’nun 27 Aralık 2007’de kabul edilmesi ve 5 Ocak 2008’de Resmi Gazete’de yayınlanmasının ardından siyasi tasfiye operasyonlarının aracı olarak kullanılmaya başlandı.

O dönem Gülencilerle ittifak yapan Erdoğan, ABD ve batılı emperyalistlerin Türkiye ve Ortadoğu’da neo-liberal İslamcı-muhafazakâr güçlerin desteklemesi politikasıyla da bağlantılı olarak 2002 Kasım’ında yapılan seçimleri kazanmıştı. Ancak iktidar olabilmesi için ordu ve bürokraside belirleyici güç pozisyonunda bulunan ulusalcıların tasfiye edilmesi gerekiyordu. İşte 2008 başında “Tanık Koruma Kanunu”nun kabul edilmesinin hemen ardından bu güçlerin tasfiyesini amaçlayan “Ergenekon” ve devamında “Balyoz” operasyonları yapıldı. Bu siyasi tasfiye operasyonlarında polis teşkilatı ve yargı kurumları içinde büyük oranda kadrolaşmış olan Gülenciler önemli bir rol oynuyordu. Binlerce sayfalık ‘Ergenekon’ iddianamesinde 60 ‘gizili tanık’ kullanılmıştı. Böylece iktidarın hedefinde olan gazetecilerden siyasetçilere ve generallere kadar yüzlerce kişi aynı torbaya konmuştu.

Ergenekon operasyonunda tutuklananlar arasında 1990’lı yıllarda Kürt halkına karşı özel savaşta rol almış ve birçok kontrgerilla katliamından sorumlu olan general ve subaylar da vardı. Ancak bunların halka karşı işledikleri suçlardan yargılanması talebinin reddedilerek sadece “darbe girişimi hazırlığı içinde olmaları” iddiasıyla yargılanmaları, iktidarın gerçek niyetinin ne olduğunu ortaya koyuyordu. O dönem ülkedeki liberaller ve kimi liberal sol çevreler tarafından alkışlanan Erdoğan ve Gülencilerin derdi demokrasi değil, kendilerinin iktidar olmasının önündeki engelleri ortadan kaldırmaktı.

O dönem Kürt siyasal hareketinin birçok belediyeyi kazanacak kadar güçlenmesi karşısında iktidar bölgede (Ortadoğu) etkin bir rol oynayabilmek ve Kürt coğrafyasında kendi işbirlikçi güçlerini etkin kılmak için yeni bir operasyona girişti. Bu kez 2009 Mart ayında yapılan yerel seçimlerin hemen ardından “gizli tanıklara dayalı ifadeler” üzerinden iki yüze yakın Kürt siyasetçi ve belediye başkanına ‘KCK operasyonu’ yapıldı. Bu operasyonda da polis ve yargıdaki cemaat (FETÖ) örgütlenmesi önemli bir rol oynamıştı. Zaten bu operasyonların hedeflerinden biri de Kürt siyasetinin tasfiyesiyle birlikte işbirlikçi sermaye ve eğitim ağı üzerinden Gülen cemaatinin Kürt coğrafyasında etkin hale getirilmesiydi.

Gizli tanıkların bu siyasi tasfiye operasyonlarında nasıl kullanıldığının çarpıcı bir örneği de BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) yöneticisi Yaşar Karakuş’un 2011’de KCK dosyası kapsamında tutuklanmasıydı. Karakuş, gizli tanık ‘Ağrı Dağı’nın ifadesine dayanılarak tutuklanmıştı. Ancak Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi, gizli tanık ‘Ağrı Dağı’nın dinlenmesi için Erzurum Emniyeti’ne yazı yazınca öyle bir gizli tanığın olmadığı ortaya çıkmıştı (Ezgi Başaran, 11 Ağustos 2012 tarihli Radikal yazısı). “Tanık Koruma Programı” üzerinden olmayan ya da ihtiyaç halinde yaratılan ‘gizli tanıklar’, mahkemelerin istediklerini tutuklamalarına ve onlarca yıl hapis cezaları vermelerine yetiyordu!

Bilindiği gibi rakiplerini tasfiye ettikten sonra Erdoğan ve Gülenciler (FETÖ) bu kez kendi aralarında iktidar kavgasına tutuştular. 15 Temmuz 2016’daki ‘darbe girişimi’ bu kavganın en önemli kavşaklarından biri oldu. Ordu, polis ve yargıdaki Gülenciler tasfiye edildi. Ancak FETÖ’nün siyasi ayağına dokunulmadı çünkü siyasi ayak; “Ne istediler de vermedik” diyen ve uzunca bir dönem çıkar ve kader birliği içinde FETÖ’cüleri siyasi rakiplerini tasfiye etmek için kullanandı!

Daha önemlisi FETÖ’cü polis ve yargı mensuplarının tasfiye edilmesinin ardından aynı operasyonlar bu kez iktidarın yeni yetme yargı mensupları üzerinden ve çok daha acemice devam ettirildi. Önce yüzlerce Kürt siyasetçilerin hedef alındığı DTK (Demokratik Toplum Kongresi) operasyonları yapıldı ve ardından da Erdoğan’ın talimatıyla HDP Eski Eş Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ın aralarında yer aldığı onlarca siyasetçi hakkında binlerce yıllık hapis cezasının istendiği ‘Kobanê iddianamesi hazırlandı. Bunları geçtiğimiz günlerde aralarında EMEP İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros’un da yer aldığı 30 kişinin HDK (Halkların Demokratik Kongresi) operasyonu kapsamında tutuklanması izledi ki, bu dosyada ihtiyaç halinde operasyon yapılacak binlerce kişinin ismi geçiyor.

İktidar nerede ve ne zaman ihtiyaç duyarsa yargı ve gizli tanıklar görev başındaydı!

Mesela geçen dönem yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Doktor Selçuk Mızraklı'nın tutuklanması için bir gizli tanığın “Kırsaldan gelen birini ameliyat etti” demesi yeterliydi!

Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanıp yerine kayyım atanmasından İmamoğlu’nun tutuklanmasına kadar iktidar son operasyonların merkezine yerel seçimlerde CHP, DEM Parti ve bazı demokrasi güçlerinin oluştuğu ‘kent uzlaşıları’nı koyuyor. Gizli tanıklar üzerinden yasal ve demokratik bir ittifak olan ‘kent uzlaşıları’ “terör ilişkisi ve işbirliği” olarak sunuluyor. Araya gizli tanık ifadeleri eklenerek aday listelerine Kürt meclis üyelerinin konması “terör bağlantısı” gibi gösteriliyor. Böylece Erdoğan hem güçlü rakibi İmamoğlu’nu saf dışı bırakmak ve hem de CHP ve DEM Partinin başını çektiği demokratik muhalefeti parçalamak istiyor.

İktidar medyası tarafından ifşa edilen “gizli tanıklar” arasında AKP’nin milletvekili adaylarının da olması, bu iddianame ve yargılamaların nasıl hazırlanıp hangi amaca hizmet ettiği sorusuna hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde yanıt veriyor!

Özetle Erdoğan’ın ağzından düşürmediği “Turpun büyüğü” gizli tanıklar kullanılarak yargının iktidarın siyasi operasyonlarının aracı haline getirilmesinden başka bir şey değil. Erdoğan, iktidarını korumak ve muhalefeti baskı altına alıp parçalamak için nerede ihtiyaç duyarsa “Turpun büyüğü” orada devreye girecek. Yargının iktidarın siyasi operasyonlarının aracı haline getirilmesi FETÖ’nün ruhunun nerede yaşadığı ve siyasi ayağının neden ortaya çıkarılmadığını da yeterince açıklıyor.

“Daha büyük turplar heybede” diyen Erdoğan, son on günde sokağa çıkan milyonların ve bugün Maltepe’de toplanan yüzbinlerin sesini duymamakta ısrar ediyor. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki; adaletin iktidarın heybesindeki turplara dönüştüğü yerde halkın adil, demokratik, insanca yaşayacağı bir düzen için isyan etmesi de haklı ve meşrudur.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tekellere risksiz kâr
Halka ayrı uluslararası şirketlere ayrı hukuk

Tekellere risksiz kâr

Türkiye’yi uluslararası sermayeye “kârlı ve güvenli bir liman” diye pazarlayan Erdoğan iktidarı tekellere yeni hukuki güvence verdi: Yasal değişiklikler olumsuz etkilerse vergi indiriminden kamu alım garantisine uzanan ve toplamı 1.1 trilyon lirayı bulan teşvikler verilecek, kârlılıkta risk sıfırlanacak. Geleceksizliğe, yoksullaşmaya ve siyasal baskılara karşı sokağa çıkanlara ise daha fazla gözaltı ve tutuklama vadediliyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
30 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et