Üniversiteler ne için?

Fotoğraf: Evrensel
Bu bir polemik sorusu. Şöyle de olabilir. Üniversite nedir, ne işe yarar… Elbette başka türlü de biçimlenebilir.
Bu ve benzeri sorulara, öğrenciden öğretim üyesine, idareciden, halka, herkes türlü türlü yanıtlar verebilir. Zaten yıllardır tartışılagelen bir şeydir Latince “universitas magistrorum et scolarum”un kısaltması olan “universitas” (öğrenci ve profesörler topluluğu) ifadesi.
Her şey gibi, üniversite de, bir arzu coğrafyası olarak mekânsallaşıp kurumsallaştığı oranda bir gösterene dönüşür. Her toplulukta kendine özgü bir karşılık bulduğu gibi, aynı zamanda evrensel özellikler de taşır.
Bu kısa yazıda, üniversitenin genel çerçevede nasıl mekânsallaştığı, toplumsal bağlamda neler üretebildiği, bu sistem içinde nasıl biçimlendiği vb. konulara değinmeyeceğim. Aksine, memleketin güncel düzleminde, geçen haftadan bu yana üniversitelerden yayılan boykotlar, eylemler, gösteriler üzerinden ortaya, hepimize, yeniden bir sormak niyetindeyim; üniversiteler ne için?
Evrensel’in 24-25 Mart günkü haberlerinde çok sayıdaki üniversitede düzenlenen yürüyüşler, forumlar konu ediliyor. Haberlerden, sosyal medyadan, sokaklar/meydanlardan da izliyoruz.
Yürüyüşleri güvenlik güçleri engellemeye çalışıyor, gençler yürüyorlar. Her gün gözaltılar, tutuklamalar oluyor. Öğrenciler buluşmaya devam ediyor.
Rektörlüğün “derslerin yapılmaması ve/ya sınavların ertelenmesi gibi bir durum söz konusu değildir” açıklamasına rağmen öğrenciler derslere girmiyor ve diyorlar ki;
“Tek adam iktidarının yıllardır süren öğrenci düşmanı politikalarına karşı, sınıflarımızı, bölümlerimizi, bulunduğumuz her alanı birer mücadele alanına dönüştürüyoruz”.
“Bugün bu kararı geri çektiremezsek yarın seçimlerin bile yapılmadığı hatta rant projelerine onay vermediğimiz için diplomalarımızın iptal edilebileceği bir ülkeye uyanabiliriz”.
Daha o kadar çok şey diyorlar ki eylemlerde, alanlarda dövizleriyle…
Forumlarda talepler konuşuluyor; “…Tutuklananlar serbest bırakılsın. Üniversiteler üzerindeki baskı ve anti-demokratik uygulamalar son bulsun”.
Forumların yanı sıra açık dersler düzenliyorlar. Kendi derslerini/dersliklerini kendileri kuruyorlar. Birbirleriyle, birbirlerine neyi nasıl hayal ettiklerini, neden bıktıklarını, nasıl yaşamak istediklerini aktarıyorlar.
Üniversiteleri saran, EspressoLAB gibi zincir marka kafelere tepkilerini dile getiriyorlar. Buraları temsili mühürlerle kapatıyor, kendi kafelerini kuruyorlar.
Kent içi-dışı kampüslerden birbirlerini selamlıyor ve çıkıp diğer üniversite kampüsleriyle buluşuyorlar. Nasıl bir yaşam arzu ettiklerini, kendilerine sunulanları ne şekilde dönüştürmek istediklerini o kadar açık bir şekilde ifade ediyorlar ki, bir an için hayat rengarenk oluyor.
Öğrencilerin bu seslerini duyan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen), genel merkezi ve şubeleriyle açıklamalar yapıyor, okullarda gençlerin ve bilim emekçilerinin yanında yer alıyor. Sendikanın aldığı bir günlük iş bırakma kararına soruşturma açılıyor, sendika yöneticilerine ceza veriliyor, eyleme katılanlar tutuklanıyor. Okullarda siyah renk giyerek protesto başlıyor.
Eğitim-Sen öğrencilerle dayanışmak üzere farklı yollar öneriyor; öğrencilerin çağrılarının duyulmasına alan açmak, yoklamaları öğrenci lehine yapmak, ara sınavları ertelemek, ödev teslim sürelerini uzatmak, ders ortamlarını serbest kürsüye çevirmek, baskı ve şiddete maruz kalan öğrencileri kollamak ve daha yapılabilecek nice şey.
Öğrencilerin “özgür, eşit, adil bir yaşam” taleplerinin bir çığlık olarak yükseldiği şu günlerde, üniversiteler ne için diye yeniden sormak gerekiyor.
Bilginin bir meta olduğu, güçler savaşında ezbere dönüştüğü, her köşesini ele geçiren piyasa ile özgürlük alanının neredeyse kalmadığı akademik ortama bir isyandayız. Hayatta kalmak için ihtiyaç duyulan bir diplomaya ya da bir işe kavuşmaya da yaramayan bir akademik ortama isyan. Eşitliği, adaleti, laikliği, barışı talep edenlerin atıldığı bir sistemin tezahürü olan üniversiteye…
Bu soru hepimize; üniversiteler ne için?
Evrensel'i Takip Et