Almanya-Türkiye hattında dayanışma ve tutarsızlık

Fotoğraf: AA
Köln; Berlin, Hamburg ve Münih’ten sonra Almanya’nın dördüncü büyük kenti. Bir milyonun üzerinde nüfusu olan kentte Türkiye kökenliler en büyük göçmenler grubunu oluşturuyor. Türkiye kökenli göçmen örgütlerinin neredeyse tümünün merkezinin bulunduğu Köln, bu özelliğiyle Türkiye kökenlilerin “başkenti” de sayılır. Hal böyle olunca Türkiye’deki herhangi bir olay ve gelişmeye ilk tepki Köln’den gelir.
Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi, tutuklanmasına karşı eylemlerin yapıldığı kentlerden biri de Köln oldu. Resmi düzeyde tepki gösteren ilk Alman kurumu Köln Belediyesi oldu. Köln Belediye Başkanı Henriette Reker, Köln Başkonsolosu Hüseyin Kantem Al’a aynı gün gönderdiği protesto mektubunda “Köln, İstanbul’un kardeş kenti. Belediye Başkanı olarak, Türk hükümetine Sayın İmamoğlu’nu derhal serbest bırakmasını ve demokratik katılım haklarını güvence altına alan adil yargılamanın sağlanması çağrısında bulunuyorum” dedi. Reker benzer bir paylaşımı sosyal medyada da yaptı.
İstanbul 1997’den bu yana Köln’ün 23 kardeş kentinden birisi. Köln-İstanbul kardeşlik anlaşmasını dönemin belediye başkanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzalamıştı. Kardeş kent töreninde SPD’li Belediye Başkanı Norbert Burger, Erdoğan’a Köln’ün anahtarını verirken dışarıda bir grup kadın Kürtlere karşı baskı uygulayan Türkiye ile yapılan iş birliğini protesto ediyordu. Törenin yapıldığı salondan dışarıdaki sloganlar duyuluyordu. Aynı defteri geçen yıl haziran ayında Köln’e gelen İmamoğlu da imzalamıştı. 28 yıl önce Köln’ün anahtarını alan Erdoğan şimdi eleştirilerin merkezinde. İmamoğlu her düzeyde destek verilen bir belediye başkanı.
İstanbul’un Almanya’daki bir diğer kardeş kenti olan Berlin’deki protestolara ise 15 bin kişi katıldı. Almanya’da AKP ve Erdoğan’a daha önce oy verenlerin çoğu sessiz. Destek vermeye devam edenler ise “İmamoğlu mutlaka bir şey yapmıştır” diye düşünüyor.
Türkiye’deki gelişmeler yakından takip ediliyor
Alman demokratları, aydınları, gençleri, kadınları Türkiye’de yaşananları yakından takip ediyor. Çevresindeki Türkiye kökenlilerden sağlıklı bilgiler edinmeye çalışıyorlar. Alman medyası gelişmeleri ayrıntılı bir şekilde veriyor. Bazı günler Türkiye’deki gelişmeler Almanya’da olup bitenlerin önüne de geçebiliyor. Almanya’daki protestolara binlerce Türkiye kökenli katıldı. Henüz geniş sayılabilecek bir Alman katılımı yok.
Son gelişmeler bir kez daha Almanya ile Türkiye arasındaki mesafenin kısa olduğunu gösterdi. Her gelişme anında Almanya’da hissediliyor ve değişik katmanlarda etkiler yaratıyor. Alman halkı arasında var olan duyarlılığın bir benzeri medyada da var. Resmi ve özel televizyonlarda haberlerin yanı sıra tartışma toplantıları yapıldı.
Yorumlarda gelişmeler nasıl değerlendirildi?
Basında neredeyse sayısız analiz yayımlandı. Gezi döneminde Türkçe-Almanca kapak sayfaları hazırlayan haftalık Der Spiegel’de geçen hafta yayımlanan başyazıya “Utanmazlık çağı” başlığı atılmıştı. Gezi döneminde İstanbul’da olan Maximillian Popp tarafından kaleme alınan yazıda “Üç yıl içinde yapılacak başkanlık seçimine kadar en uygun koşullar bugün. Trump başka ülkeleri işgal etmekle tehdit ediyor. Bunlar ABD’de dehşetle karşılandı ancak yurt dışındaki otokratlar Erdoğan, Macaristan Başbakanı Orbán ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Vučić için bir rol model.” (22.03.3025)
Erdoğan’ın uluslararası konjonktürü fırsat bildiği bir gerçek. Trump’ın sözcüsünün gelişmeleri “Türkiye’nin iç işleri” deyip eleştirmemesi bunun somut halini oluşturuyor. Aynı dönemde Erdoğan ile Trump arasında geçen görüşmedeki olumlu hava da bunun bir ifadesi.
Benzer bir havanın Avrupa’da da olduğunu söylemek mümkün. Avrupa devletlerinin rolünü sorgulayan Die Zeit’ten Fritz Zimmermann ise şunları yazıyor: “Türkiye’de demokrasi taciz ediliyor ancak Berlin’deki insanlar bundan çok yüksek sesle şikayet etmemeyi tercih ediyor. Elbette bu küresel koşullarda Erdoğan hükümetiyle ilişkiler kesilemez. Türkiye’nin Ukrayna ve Suriye’deki rolü çok önemli. AB’nin göçle başa çıkması ve Rusya’ya karşı savunmaya katılması için Türkiye’ye ihtiyacı var. Ancak Erdoğan bu kez çok ileri gittiğinin farkına varmalı. Buna karşılık Avrupa da nihayet kendini ciddiye almaya başlamalı.” (26.03.2026)
Almanya’dan başlayarak Avrupalı emperyalist devletler, Zimmermann’ın sıraladığı “ihtiyaçlar” ile olması gereken “ciddiye alınma” arasında bir denge kurmaya çalışıyor. Olanlara “ciddi” tepki gösterirken, Erdoğan ile mesafeyi açmamaya özel önem veriliyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan tablo ise ikiyüzlülük, tutarsızlıktan ibaret.
Devletlerinin çıkarlarını esas alan Avrupalı hükümetlerden Erdoğan’a karşı güçlü bir tepki gelmesi mümkün görünmüyor. Ancak Avrupa’da oluşturulacak bir dayanışma dalgası onları açık tutum almaya zorlayabilir. Bu dayanışma daha önce Almanya’da çok sayıda olumlu sonuçlara yol açtı. 1990’lı yıllarda Kohl hükümeti Türkiye’ye silah ambargosu koymak zorunda kalmıştı. Deniz Yücel, Doğan Akhanlı, Adil Demirci gibi Türkiye’de tutuklanan pek çok Alman vatandaşının serbest kalması… Neden bir daha olmasın...
Evrensel'i Takip Et