19 Mart’tan sonrası?

Fotoğraf:Evrensel
Erdoğan rejiminin 19 Mart haftasındaki uygulamalarını, ‘parti devleti’ni oturtma, ‘seçimsizleştirme’ ve geride pek azı kalan siyasal meşruiyet kaynaklarını yok etme amacıyla gerçekleştirdiği bir saldırı olarak tanımlamak mümkün. Yaşananlar yolunda gitmekte olan bir demokrasinin darbe girişimi ile örselenmesinden çok daha ötesine gidiyor. Bu nedenle CHP’nin yaşanan süreci ‘sivil darbe girişimi’ olarak tanımlaması ve sonrasındaki mücadele stratejisi, ciddi bir siyasal miyopluk içeriyor.
Hatırlanacağı gibi AK Parti geleneğinin söyleminde önemli bir yeri olan ‘milli irade’ kavramının içinin boşaltılışı, 2015 genel seçimlerinin tekrarında, 2017 referandumunda mühürsüz oyların geçerli sayılmasında ve 2019 İstanbul seçimlerindeki “Hiçbir şey olmadıysa da bir şey oldu” yaklaşımında açıkça görülmüştü. Bu eğilim, 19 Mart haftasında Erdoğan’ın bir dönem daha koltuğunda oturması ve kendinden sonraki lider için ortamı hazırlaması amacıyla ağırlaştırılarak tekrar edilmiş oldu. Ancak tepkinin sokağa taşacağı, bu derece yaygın ve kitlesel olacağı öngörülememişti.
Hafta boyunca ‘sokağa çıkanlar’ın kimliği ve kimin neye ‘tepki’ verdiği soruları çokça tartışıldı. CHP’ye gönül verenler ve hayalleri elinden alınmış gençlerin yanında sosyalistler, katılım sağlayan en görünür kitleyi oluşturdu. Hemen her yerde bozkurt selamı veren kişi ve gruplara da sıkça rastlandı. Uzun döneme yayılmış bir baskı döneminin ardından birbirine yakın görünen sloganları ve farklı siyasal ilgileriyle alanları dolduran kitleye bakıldığında siyasal yönünü, mücadele yöntemini ve muhtemel müttefiklerini arayan gür bir akıştan bahsetmek mümkün. Kitlenin özellikle de gençlerin siyasal itirazının nasıl şekilleneceği, nerede toplanacağı konusunda söz sırası siyasal parti ve gruplara gelmiş ve onların çekim yeteneğine kalmış görünüyor.
Türdeş olmayan katılımcı profili nedeniyle meydanlarda ifade edilen ‘tepki’nin gerekçeleri de geniş bir yelpazeye yayılmış bulunuyor. 19 Mart haftasında zirveye çıkan hukukun araçsallaştırılması, temel hak ve özgürlük alanının aşırı derecede daraltılması ve medya üzerindeki baskılar gibi güncel gerekçelerin, ‘bardağı taşıran son damla’ olduğunu söylemek mümkün. Ancak yıllardır uygulanan sistemli ayrımcılık, yandaş kayırmacılığı ve açlık sınırında yaşanan yoksulluk nedeniyle duyulan uzun döneme yayılmış öfke de gösterilen tepkinin bu düzeye sıçramasında etkili oldu.
Özgür Özel hafta boyunca beklenenin üzerinde bir performans sergiledi. Geleneksel CHP durgunluğunun hafta boyunca aşılmış olması, İBB binasının terk edilmeyişi ve polis şiddetine uğrayanlara verilen destek önemli. Bu anlayışın, kitlesi küçük ama enerjisi büyük sosyalist kesime hak ettiği saygı gösterilerek kalıcılaştırılması gerekiyor. Öte yandan başta “sivil darbe girişimi” tanımlaması olmak üzere CHP’nin siyasal kavrayışının Erdoğan rejiminin son saldırıları dikkate alınarak yeniden şekillendirilmesi ve muhalefet stratejisinin Erdoğan rejiminin bu ciddi el yükseltişine cevap verecek şekilde güncellenmesi zorunlu.
Mücadele dolu günlerde çekilmiş bulunan kılıçlar kınına sokulmuş değil. Derinleşen siyasal kriz ortamında mart ayı başındaki siyasal pozisyonlara dönülemeyeceği gün gibi ortada. Gezi direnişi kitleler açısından görece ferah bir ekonomik döneme denk gelmişti. Oysa 19 Mart haftasını izleyen kolektif itiraz ekonomik koşullardan etkilenmiş ve krizden ivmelenmiş görünüyor. Hal böyleyken, yaşanan sürecin 19 Mart haftasında arka planda kalan sınıfsal yanı hak ettiği şekilde öne çıkarılarak, işçi sınıfını ve yoksulları sürece organik olarak katacak adımlar atılarak direnişin geliştirilmesi gerekiyor.
“Direnişi Düşünmek: 2013 Taksim Gezi Olayları” başlıklı derlemede, Fransız düşünür Alain Badiou şu soruları gündeme getirmişti:
“Eyleme, halkın özgürleşmesi ve eşitlik düşüncesi mi rehberlik ediyor? Yoksa eyleme yön veren, Türkiye’de, Batı tarzı bir ‘demokrasi’nin dayanağı olacak, yani sermayenin otoritesine tamamıyla itaat edecek, sağlamca kurulmuş bir orta sınıf yaratma arzusu mu? Politik anlamıyla, yani kendi yasasını mülk sahiplerine ve zenginlere dayatan gerçek bir halk iktidarı anlamında demokrasi mi isteniyor yoksa günümüzün Batılı anlamıyla, ekonomik meselelerin, emperyalizmin ve dünyanın harap edilmesinin temel mekanizmasına dokunmadığı sürece orta sınıfın yararlanabileceği, istediği gibi konuşup yaşayabileceği, en vahşi kapitalizmin etrafındaki uzlaşma olarak ‘demokrasi’ mi?”
19 Mart eylemleri sürecinde bu soruları durmadan sormak, kalıcı mücadele ve dayanışma hatlarını verilen cevaplar üzerinden örmek gerekiyor. Gönlümüz bu günleri gözaltında ve hapishanelerde geçiren gençlerle.
Evrensel'i Takip Et