Piyasa için usul usul soyulduk yine

Fotoğraf: AA, Kolaj: Evrensel
Anonslar geçiliyor, başlıklar atılıyor: ‘Piyasalar kontrol altına alındı’, ‘Piyasalar açısından en kötü geride kaldı’ vs.
‘Kontrol’ altına almanın bedeli ne oldu? O bedeli kim ödedi? Bu sorular ‘Gerçekten kontrol altına alındı mı?’ sorusu kadar önemli.
Sürekli, ‘Piyasalar mutlu kılınırsa, ey halkım size de huzur gelir’ deniyor. Ama piyasaları mutlu kılmak için katlanılan onca ‘fedakarlığa’ rağmen huzur ve refah bir türlü gelmiyor. ‘Piyasayı’ (finans kapitali) doyurma işi de bitmek bilmiyor.
Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla (yargı darbesiyle) birlikte obur piyasa yine açtı ağzını; devlet de koşa koşa doyurmaya gitti. Hisse senedi ve döviz piyasaları için çok sayıda önlem açıkladı.
Hangi önlemler alınmış (Yemler verilmiş) bakalım!
Merkez Bankasının kasasından verdiği para 30 milyar dolara dayandı!
Oysa ‘döviz ihtiyacını’ gidermek için, Merkez Bankasına o paralar gelsin diye ne bedeller ödendi: Dünyanın en yüksek faizi verildi, karşılığında halktan bol vergi toplandı, o kan emici faiz beslensin diye emek ucuzlatıldı…
61 milyar dolar net rezerv biriktirildi, yarısı sadece 4 günde, ‘kuru tutabilmek’ için harcandı.
Dolar kuru, onca sürülen dolara rağmen, 1.5 lira daha yüksek artık! Bunun da bir bedeli var. Misal kurdaki 1.5 liralık artış döviz borcu bulunan özel sektörün yükü TL cinsinden 260 milyar lira ağırlaştı. Bu yük ücret üzerinden işçiye, üretilen ürüne zam üzerinden halka yüklenecek.
***
Gelişmelerin ardından borsadan yabancı sermaye çıkışı oldu. Borsada 1.9 trilyon liralık bir piyasa değeri düşüşü yaşandı.
Ekonomi yönetimi hemen olaya ‘müdahale’ etti! Kamu bankaları hisse senetleri aldılar, borsa daha fazla düşmesin diye. Ne de olsa kamu bankaları iktidarın ‘çiftliği’ gibi.
Bütçeden Ziraat Bankasına 2024 yılında 88 milyar 700 milyon liralık görev zararı ödendi. Tarım ve hayvancılığı desteklemek için değil bu ödeme; tarım desteğinin hepi topu 91 milyar liraydı zaten. O yüzden Ziraat’ın zararı ‘tüpçü’ ve türevlerine servet transferi diyelim, anlayan anlar!
Sadece kamu bankaları devreye sokulmadı borsa değer kaybedince. Aynı zamanda şirketlerin hisse geri alımlarında kolaylıklar sağlandı. Yani şirketlerin ucuzdan kendi kağıtlarını (hisselerini) toplamalarına yol verildi.
Hisse alımlarıyla yeniden değer kazandılar, iyice değerlenince tekrar satıp para kazanabilirler.
Borsadaki çöküş öncesinde de soygun düzeni kurulmuştu zaten. Cirosu 20 milyon lira olan şirketlerin, ellerindeki yüzde 10’luk imtiyazlı hisse ile vatandaştan yüz milyonlarca lira toplamasına izin veren bir soygundu bu!
O hisseler şimdi vatandaşın elinde patladı, şirketler ucuza tekrar topladı. Pek âlâ!..
Faizden sıdkımız sıyrıldı
Diğer yemlere bakalım!
Şirketlere, ‘Aman döviz almayın’ denilerek likidite senedi çıkarıldı; ortalama bileşik faizi yüzde 60 bulacak şekilde. Soyguna bak!
Türkiye’nin 10 yıllık tahvil faizi de yüzde 26’dan yüzde 31’e yükseldi.
Bu yıl bütçeden faize 2 trilyona yakın para ayrılacaktı; şimdi daha da artacak gibi gözüküyor.
Ödenecek faiz borsada işlem gören 572 şirketin piyasa değerinin 5’te 1’i… Borsada işlem gören yüzlerce şirketin piyasa değerinin toplamı anca faize ödenen kadar ediyor. Başka bir ifadeyle faiz yüzlerce şirketi yutuyor.
Daha büyük lokmalarla yutmaya devam!
***
Sadece faiz değil, vadeli döviz satışı ile uygun döviz kıyağı da yaptılar; döviz talebi olan şirketlere, ‘Şimdi alma, 1 ay sonra gel, dövizini verelim’ garantisi verdiler.
Sana bana yok, sabit gelirli emekçiye değil bu kıyak.
Dolar, avro kurları 40-45 TL’yi görünce döviz satımına gidenler, sonrasında 38 liradan toplama şansı elde ettiler. Bizim cebimizdeki para ise eridi. Bize düşen hep soyulmak.
***
Düşmeye başlayan mevduat ve kredi faizleri de yeniden yükselme eğilimine girdi. Merkez Bankasının başlattığı faiz indirimini durdurması bekleniyor.
Öte yandan akaryakıta zam geldi: Benzine 1.52 TL, motorine 1.42 TL…
Elektriğe nisan ayında yüzde 30 zam geleceği belli oldu. Zammın şirketlere getireceği ‘ek maliyet’ de halka fatura edilecek.
Ucuz kredi bulamayan, döviz ve enflasyon artışı nedeniyle üretim maliyeti artacak olan sermayenin bunu işçisine ‘işsizlik’ olarak fatura etmesi de kuvvetle muhtemel.
Oysa ne bedeller ödenmişti
‘Faiz inecek’, ‘Enflasyon düşecek’ diye ‘Gelirin artarsa enflasyon artar’ martavalıyla ücretlere yüzde 30 zam barajı, emekliye perişanlık düzeyi dayatanlar piyasalara bol kepçeden dağıtıyor.
Döngü hiç değişmiyor.
2020 yılının kasım ayında, döviz çıkışının hızlandığı bir dönemde Naci Ağbal gelip faizi artırmıştı; bu bedel karşında 20 milyar dolara yakın yabancı sermaye girişi gerçekleşmişti…
Ağbal 4.5 ay sonra Merkez Bankası Başkanlığı görevinden alınmıştı, 2021’in mart ayında ‘hava’ olumsuza dönmüştü.
O gün bugündür yani tam 4 yıldır, uygulamada olan programların yerli ve yabancı sermayeyi ülkeye getirip huzura erileceği masalı anlatılıyor.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yine aynı yolda, yabancı yatırımcılara güven verme telaşında; ‘Kalıcı hasar yok’, ‘Programımız aynen sürüyor’ propagandasıyla.
Kalıcı hasar ülkenin emekçilerinde!
Çünkü ‘piyasalara’, ‘sermayeye’ verilen, asgari ücretliden, emekliden, üretici köylüden çıkartılıyor.
Robert B. Reich, ‘Kapitalizmi Kurtarmak’ kitabında yer alan John Taylor’ın sözü ne diyordu: Özel mülkiyet saldırganlığının iki biçimi vardır; ilki, yoksulun zengini soyması, ani ve şiddetli; ikincisi zenginin yoksulu soyması, yavaş ve yasal.”
Piyasaların derdi ‘demokrasi’, Saray iktidarının yargı eliyle sürdürdüğü operasyonun hedefi de ‘yolsuzlukla mücadele’ değil!
İki hırsız (biri piyasa, diğeri belediye kaynaklarına ve kazanılmış haklara el koyma peşindeki iktidar) heybesinde ödeniyor, bedeller!
Evrensel'i Takip Et