1 Nisan 2025

Küresel otoriterleşme sürecinde yerel demokrasi mücadelesi

Geçtiğimiz hafta Türkiye’den ABD’ye doktora yapmaya gitmiş bir öğrenci, Boston’da sivil polisler tarafından derdest edildi, Lousiana’daki bir cezaevine gönderildi. Nedeni, son haftalarda tutuklanan tüm yabancı öğrencilerle aynı: Gazze’de yaşanan soykırımı barışçıl yollarla kınamak. Rumeysa Öztürk kampüs protestolarına bile katılmamış, sadece okul gazetesine kampüs protestolarının akademik özgürlük olduğuna dair bir yazı yazmış.

Yine aynı günlerde, Harvard Üniversitesindeki Ortadoğu Çalışmaları Merkezinin başkanlığını on yıllardır sürdürmekte olan Tarihçi Cemal Kafadar, antisemitizm suçlamasıyla görevden alındı. Onun ne yaptığı daha da belirsiz, Filistin’i ders notlarından mı çıkarmamış acaba?

Erdoğan’dan ya da hükümetten bu gelişmelere dair tek bir kınama ya da açıklama geldi mi? Hayır. Hükümet o sırada, Trump hükümetinin halkın hukuğun üstünlüğü için sokaklara dökülmesi konusunda hiçbirşey dememiş olmasını kutluyordu. Gerçekten de Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Erdoğan’la telefonla görüştü ve sonrasında bu görüşmeden olumlu bahsetti, Türkiye’de her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Fidan ile görüştükten sonra Marco Rubio’nun X’te Türkiye’deki tutuklamalar ve protestolara dair endişeli olduğunu söylemesini de alelacele yalanladılar. Gerçi ABD de yalanlamayı yalanladı.

Peki, hükümetin tam bu zamanda ABD’ye yaranma kaygısı nereden geliyor? ABD’nin NATO’dan çıkması Türkiye’yi NATO’nun en büyük ordusuna sahip üye ülke yapacak. Ama bunun için ABD’den silah alımı yapabilmesi gerekiyor. Türkiye’nin savunma sanayi de dört gözle Avrupa savunma sanayi ihalelerinin AB dışına açılmasını bekliyor.

Savunma kapasitesini kendi başına kısa zamanda arttıramayacağı belli olan Avrupa’nın önündeki ilk seçenekler İngiltere ve Türkiye. Arkasından da Kore, Japonya ve Hindistan gibi ülkeler geliyor. Bu seçki içinde AB’yi zorlayacak olan Türkiye ve Hindistan gibi demokratik olmayan ülkeler, çünkü her ne kadar kişinin aynası işse de, lafa bakacak olursak AB ve üye ülkelerin demokratik olmayan ülkelerle iş yapmaması gerekiyor. Bu açmaz Avrupa kurumlarını birbirine düşürüyor.

Benzer bir açmaz Avrupa-Çin ilişkilerinde yaşanıyor. Trump’ın iktidara gelince Çin’le ticaret savaşlarını yeniden kızıştırması bekleniyordu ama Trump hem Çin’i hem Avrupa, Kanada, Tayvan gibi geleneksel müttefiklerini hedef alan bir korumacı politika gütmeye başladı. Bu da Avrupa’yı, yakın zamana kadar rakip olarak kodladığı Çin’le ilişkileri yeniden gözden geçirmeye itiyor. Üye ülkeler arasında gerek Almanya gibi güçlü ekonomiler, gerekse İtalya ve İspanya gibi çeper ekonomiler zaten Çin’le ikili ilişkilerde AB’yi ve diğer Avrupa kurumlarını dinlemiyorlardı, ama artık AB üzerindeki Çin’le masaya oturma baskısı da artıyor. Üstelik Çin’le silahsızlanma yönetmelikleri üzerinden savunma sanayinde dahi iş birliği ihtimali konuşuluyor. Bunun yanında,  Çin’in bölgedeki diplomatik varlığının artması, Erdoğan hükümetinin yandaşlarına vadettiği savaş sonrası inşaat ihalelerine de gireceği anlamına geliyor.

Sonuç olarak, Erdoğan’ın hem içeride hem dışarıda kaybedecek çok şeyi var. Tutuklamalardan polis şiddetine baskının dozunu giderek arttırması bundan. Dış güçler elbette demokrasi havarisi değil ama Türkiye’de halkın demokrasi mücadelesinde değişen küresel dinamikleri akılda tutmakta fayda var.   

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bu kimin 'emniyeti'!

Bu kimin 'emniyeti'!

Kendisine itiraz eden herkese ‘düşman hukuku’ uygulayan iktidar şimdi de milyonların sokağa döküldüğü bir dönemde, ‘savaşa’ hazırlanır gibi ihaleye çıktı. Açlık, yoksulluk ve adaletsizliğe çare olunamazken; Emniyet Genel Müdürlüğü, milyonlarca fişek, yüz binlerce biber gazı, on binlerce yüz tanıma sistemi ve elektronik kelepçeyi içeren kapsamlı protesto kontrol ekipmanları alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Nisan 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et