Faşizmin ayak sesleri

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Ülkemin içler acısı durumuna bakıp Osmanlı ardıllarının daha hangi oyunlarıyla karşılaşabiliriz diye düşünmeden edemiyorum. Seçmen iradesini bir kenara itip iktidar erkinin seçtiği kayyımlarla şehirleri, ilçeleri yönetmeye kalkan bir Cumhur İttifakı var karşımızda. Hukukun paspas edildiği adaletsiz bir ülkede yaşamanın zorluklarıyla baş başayız şimdilerde. “Hak, hukuk, adalet” isteğiyle gösteri yapan geleceğin aydınlık genç beyinlerini cezaevlerine tıkıp protestocuları biber gazıyla terbiye etmeye çalışan ceberut bir iktidarımız var. Sanıyorum yakında bu iktidar Avrupa’nın en büyük cezaevini inşa etmekle övünecek. Halkın iradesiyle seçilen parti başkanlarından tutun belediye başkanlarına, siyasi parti yöneticilerine kadar herkese cezaevlerinde yer bulmak elbette kolay bir iş değil. Bütün bu karmaşa içinde ağır hastalıkları olan mesela kalp hastası Mahir Polat hâlâ cezaeviyle hastane arasında yaşam uğraşı veriyor. Daha niceleri var. Salt Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanlığına aday oldu diye ülkeyi bu kaosa sokanların aslında sokağa dökülen insanların protestosunda göremedikleri önemli noktalar var. Her gün biraz daha yoksulluğa itilen halkların isyanı gibi, enflasyonun bir türlü düşürülemediği gibi, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater üzerinden onca yıl geçmiş “Gezi davası” sanıkları gibi, çağdaş avukatlar gibi… Çağdaş demokrasilerde görülmeyen haksız tutuklamaların, infazların yıllardır devam etmesi aslında bir adalet ayıbıdır.
Bütün bu karmaşada halkın haber alma, doğruları öğrenme, bilgilenme hakkına saygı göstermeyen tam tersine olumsuz algılarla suç yaratan iktidar erkinin kullandığı bir araç haline gelen medyamızdan da söz etmek gerek. Her düzende her dönemde çıkarını öne alıp güçlünün yanında at koşturan ne çok gazeteci müsveddesi varmış insan şaşırıyor. Tabii bu söylediklerimin okuryazar herkes farkında. Buna karşılık hâlâ mesleğin onurunu koruyan türlü tehditlere, güçlüklere karşın haberin serbest dolaşımı için çaba harcayan gazeteciler ise bugün olduğu gibi ülkenin yarınlarında da hiç unutulmayacaklar. Bir de kamu hizmeti yayıncılığı yapması gerekirken “sahibinin sesi” konumuna düşen TRT’yi de unutmamak lazım. Bütün bu zulüm ve baskılara karşı yine de barışa, demokrasiye, eşitlikçi bir topluma umut bağlayan genciyle, yaşlısıyla tüm bu millet faşizme giden bir yolda direnişini sürdürecek emek insanlarıyla birlikte. Haklıların kazanacağı bir direnç olacak bu…
Yazıyı Murathan Mungan’ın bir şiiriyle sonlayalım. “Fırtına”
Bak işte yaklaşıyor fırtına
Bak yine yükseliyor dalgalar
Yollardan sonra
Yıllardan sonra
Şarkılar söylüyor çocuklar
Yollardan sonra
Yıllardan sonra
Yeniden yanyana onlar
Ne geçmiş tükendi
Ne yarınlar
Hayat yeniler bizleri
Geçse de yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar
Evrensel'i Takip Et