Üç yüz bire methiye…

Fotoğraf: Özcan Yaman, Düzenleme: Evrensel
Ekmeğini kazanmaya giden üç yüz bir yiğit işçi, baba, kardeş, evlat, ağabey canlarını koydu ortaya Soma’da ekmek uğruna…
Ekmeğini kazanmak isteyen üç yüz bir yiğit öğrenci, işçi, kardeş, evlat, ağabey yüreklerini koydu ortaya niceleri gibi memleket uğruna…
Memleket… Memleket… Memleketimden insan manzaraları…
Öğrenciler mesaj veriyor koca kocalara… “Korkma”… ve başlıyor akın… güneşe akın…
Memleketim… memleketim… memleketim….
Volkan Konak diyesi…
Yine çisil çisil mi yağıyor yağmur uzun sokağın taşlarına?
Ganita'nın kayıklarında martılar gizliden gizliye öpüşüyorlar mı?
Deniz kokulu kentimi düşünüyorum Orhan Veli'nin İstanbul'una inat…
Ve biliyoruz biz şimdi…
Saçının akında
Enfarktında yüreğinin
Ve alnının çizgilerindeyiz…
Hey sen ne güzelsin kavgamızın ve Orhan Veli’nin şehri… İstanbul… Uzaktan seni düşünürüm… Bin bir direkli Haliç'inde akşamlar… Adalarında bahar…
Edip Akbayram diyesi…
Saraçhane’nde güneş.
“Güneşi gören buz misali” diyordu ya Cumhurbaşkanı Mart seçimlerinden sonra… İlk yazımdı Evrensel’de alıntılamıştım... Bir yıl olmuş… Şimdi güneş daha çok ısıtıyor… Güneşten kaçmak ise daha da karanlık gölgelere sığınmak zorunda bırakacak…
Sopayla başına defalarca vurmuş gaddar… zorba… kitabını okurken Sabahattin Ali’ye Nisan’ın ikisinde… Su gibidir kitap oysa okurken yılan bile dokunmaz… Yılan bilir de zorba bilmez… kitapla haşır neşir olana dokunulmaz. Okuyana, okutana dokunulmaz… Üç yüz bire dokunulmaz…
Sabahattin Ali diyesi…
Göklerde kartal gibi onlar… şimdilik hapishanelerde demir parmaklıklara sarıldılar…
Ama biliyorlar, sımsıkı sarılıyor onlara bütün memleket…
*
Meselenin sadece Ekrem İmamoğlu meselesi olmadığı sıklıkla vurgulandı. Doğrudur. Gezide de mesele sadece ağaçlar değildi. O da doğru. O halde meselenin adını açıkça koymak gerekir: Mesele “azın” keyfi yönetimine karşı “yurttaşın” direnişidir. Çünkü her yurttaş bu keyfiliği kendi hayatında açıkça tecrübe etmektedir. Gençler bu sürecin en önemli bileşenidir. Önlerinde upuzun bir gelecek olan gençler, bugünün öğrencileri, yarının emek piyasasında emek güçlerini satacak olan umutsuz beyaz/mavi/altın/kahverengi yakalıları, otoriter bir yönetim altında üzerlerine geçirilmeye çalışılan deli gömleğini yırtıp atmak için sokağa çıkan gençler. Ama sadece gençler değil elbet, parlamenter rejimin göreli kurallı dönemini deneyimlemiş orta yaşlı yurttaşlar ve sistemden hiç olmadıkları kadar dışlanan emekliler, eşitsizliğe karşı yaşam ve özgürlüğü savunan kadınlar, adalet anlayışı ile yetişen dindarlar, laiklik savunusu ile politize olmuş kitleler, emeği en kutsal değer olarak görenler, demokrasi isteyenler, yarına dair taleplerine Mustafa Kemal Atatürk’te ortak bir zemin bulan sayısız yurttaş… Bakmayın bazen beş benzemez gibi göründüklerine açık ki ortak bir noktaları var: “Yönetilenler” söz sahibi olmak istiyor… deli gömleğini yırtıp atmak istiyor…
İçinde bulunduğumuz tarihsel olayın Geziden önemli bir farkı bir siyasal partinin taşıyıcı olarak öne çıkması olmuştur. Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu süreçte politik olarak sonuç üretebilmek açısından bunun etkisi olumlu görünmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve CHP’ye kayyım atanması toplumsal muhalefet açısından telafisi çok zor olabilecek bir kayıp olacaktı. İşte bu nedenle mesele İmamoğlu değil ama mesele aynı zamanda İmamoğlu’dur da. İktidarın en önemli rakibinin adaylığının önüne geçilme çabası niyeti açıkça ortaya koymuştur. Yurttaş da buna karşı kuvvetli bir duruş sergilemiştir. CHP ve Özgür Özel’in de bu süreçte iyi bir sınav verdiğini görmek gerekir. Ancak akılda tutulmalıdır ki bugünden yarına umut vadedenlerin işleri var olan iktidardan daha güçtür. Meseleyi sadece parlamenter rejime indirgemek yeterli olmayacaktır. Gençlerin geleceğini “kurtarmak”, adalet, eşitlik, refah gibi unsurlar ancak iktisadi, politik ve toplumsal anlamda talepler geliştiren örgütlü bir toplumun önünü açmakla mümkün olabilir. Bunun için de sol değer ve politikalara hiç olmadığı kadar ihtiyaç vardır.



Evrensel'i Takip Et