Nasıl devam etmeli?

Fotoğraf: Volkan Pekal/ Evrensel

İktidarın 19 Mart'ta başlayan saldırısı ile yükselişe geçen kitle mücadelesi bayram arasında bir nefes molası verdi. CHP yönetiminin değerlendirmesiyle bu mücadeleler sonunda “darbe püskürtüldü”, ama mücadele erken seçimi hedefleyen bir amaçla devam edecek. CHP yönetimi bu püskürtmeden İBB’ye ve CHP’ye kayyım atama girişiminin engellenmiş olmasını kastediyor ve belli başlı illerde hafta sonları, İstanbul’da hafta içinde bir ilçede -ilki Şişli’de gerçekleşti- akşam mitingler yaparak ve 28 milyonu aşan bir imza toplayarak “sandığı getirebileceğini” iddia ediyor.

Seçimler yoluyla iktidara gelmeyi hedefleyen bir düzen partisi açısından, bu kampanyaya temel demokrasi ve özgürlük taleplerinin de eklenmesi, kitle seferberliğinde tutarlılık gösterilmesi koşuluyla bu hedefin belirlenmesi normal sayılabilir. Ama göz önüne alınması gereken bazı gerçekler var: İmamoğlu ve bazı belediye başkanları ve yöneticiler halen cezaevinde tutuluyor ve gösterilerde tutuklanan gençlere ve diğer insanlara davalar açılmış durumda. Yani iktidar bir yandan bir adım geri atmış gibi görünürken, diğer yandan saldırısını sürdürüyor. Kitlelere ‘yerimdeyim ve bakın tutuklamalar yapıyorum, davalar açabiliyorum’ mesajını net bir biçimde vererek tehdidini sürdürüyor.

Şimdi yanıtlanması gereken soru şu: CHP’nin seçim hedefiyle yürüttüğü bu kampanya işçi ve emekçi kitlelerin, gençliğin temel ve acil taleplerini karşılayabilecek mi? Bunun yanıtını vermek için öncelikle CHP’nin ekonomiyi, yani gerçek toplumsal ilişkileri es geçmekte olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Oysa tüm anketler gösteriyor ki ekonomi ülkenin en başta gelen sorunu ve halkın ekonomik durumunu acil olarak az çok düzeltecek tedbirlerin alınması ilk önceliklerden birisi olmalı. Bunu halkçı bir ekonomi politikasının uygulanması sağlayabilir. Zamların durdurulması, tüm ücret ve maaşların yoksulluk sınırı göz önünde tutularak artırılması, kamulaştırmalar ve soygun düzeyinde devam eden anlaşmaların iptal edilmesi, emperyalist soygun ilişkilerinin sonlandırılması vb. tedbirler ilk elden uygulanması gereken önlemler olmalı. CHP’nin bu alanlarda sessizliğini koruduğu görülüyor. Bu durum CHP’nin sadece politik ve ekonomik platformunun güdüklüğünü göstermiyor, muhalefetin daha geniş bir tabanı kucaklamasının önüne de engel çıkarıyor. Açıkçası CHP politik alana, o da kısıtlı olarak ilgi gösterirken, toplumsal -ekonominin toplumdaki gerçek ilişkiyi yansıtması anlamında- olana sırtını çeviriyor.

Diğer taraftan işçi ve emekçiler arasında genel grev ve direniş eğilimleri güç kazanıyor. Genel grev ve direnişin ekonomik taleplerle sınırlı kalmaması, işçi sınıfının diğer halk sınıf ve tabakalarına doğru mesajlarla güven vermesi, tüm halkın ekonomik ve politik taleplerini savunan bir pozisyondan bunu gerçekleştirmeyi hedeflemesi son derece önemli. Bu açıdan Yunanistan’da işçilerinin şu sıralar politik amaçla genel grev örgütlemeleri son derece öğreticidir. Bunun için sözleşme dönemlerinin beklenmesi gerekmiyor. Ama sendika üst yöneticilerin tutumları da ortada. Onlar sanki başka bir ülkede yaşıyorlar! Bu durumda öncü işçilere, mücadeleci sendika yöneticilerine, işçi temsilcilerine büyük bir sorumluluk düşüyor. Fabrikalarda mücadele için komiteler oluşturmadan, yerel platformlar kurmaya kadar bir diz adımı atmadan işçi sınıfının harekete geçmesini beklemek çok gerçekçi olmayacak, sözleşme döneminde hareketlenirlerse de bu muhtemelen ekonomik talepler -bunda küçümsenecek bir yan bulunmuyor- sınırını geçmeyecektir.

Son halk hareketinin militanca gelişmesine gençlik çok önemli bir katkıda bulundu. Gençlik hareketi uzunca bir süredir nispeten durgun bir seyir izlemekteydi. Ama gençliğin üzerindeki politik baskılar, ekonominin ezici etkileri, sosyal yaşama yapılan müdahaleler, “dinci ve kinci bir gençlik yaratma” çabaları, işsizlik ve geleceksizlik gençlik yığınlarının öfkesini ve mücadele azmini her geçen gün biraz daha artırdı ve bu birikim bir diploma iptali ile öfke selinin taşmasına neden oldu. Üniversite gençliği demokratik, özerk ve bilimsel bir eğitim, eğitimini insanca yapabileceği koşulların oluşturulmasını talep ediyor. Öğrenci gençliğin parasız eğitim talebi ise yakıcı ve ortak. İşsiz gençlik yığınları ise önlerinde hiçbir gelecek görmüyor ve bunun değişmesini istiyorlar. Kısacası tüm gençliğin hareketini birleştirebilecek, halk hareketinin gençlik enerjisinden azami yararlanabileceği koşullar son derece olgunlaşmış durumda. İşçi ve halk hareketinin epeyce bir zamandır gençliğin enerjisinden yararlanamadığı dikkate alınırsa bunun önemi kendiliğinden anlaşılacaktır.

Bütün bunların özü ve özeti şudur: işçi ve emekçi halk kitlelerinin özlem ve talepleri CHP’nin seçim platformuna ve sandığına sığmayacak kadar köklü ve yaygındır. Eğer işçi sınıfı halk hareketinin omurgasını oluşturmayı, ona önderlik etmeyi başarabilirse, sadece politik alandaki talepler tutarlılıkla ve sonuna kadar gitme kararlılığıyla savunulmuş olmayacak, aynı zamanda halkın egemen olduğu bir demokrasinin ve toplumsal dönüşümün yolu da açılacaktır. Ama bu olmazsa muhtemelen CHP platformunun egemen olduğu, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılmasının sınırlı kaldığı güdük bir sonuca ulaşılacaktır. Ama her iki durumda da kilit halkanın, halk kitlelerinin kitlesel hareketinin canlı tutulması olduğu, -ki bunun anlaşıldığı görülüyor- iktidarın saldırılarının karşısında geri adım atılmaması ve saldırıların püskürtülmesi olduğu açıktır.

Devam eden kitlesel halk mücadelesine işçi sınıfının katılımı açısından 1 Mayıs 2025 işçi sınıfının ana gövdesinin hareketlenmesi için kritik bir dönemeç olacak ve işçi hareketinin sonraki gelişimi tayin edebilecek bir önem taşıyacaktır. 1 Mayıs’a giderken işçi sınıfının, sınıf olarak harekete katılması için azami çabanın gösterilmesi gereken günlerden geçiyoruz.

Evrensel'i Takip Et