11 Nisan 2025

‘Kültür Yolu: Hakikatsiz sanatın iktidarı ve muhalefetin ironisi’

Fotoğraf: Nazım Dikbaş

(Sevgili kadraj köşesi okuyucuları uzun zaman oldu yazamadım. Hem kişisel yoğunluğum hem de ülkenin sabah akşam güncellenen son dakikaları iyice birikti. En iyisi en son olandan başlamak galiba.)

Türkiye Kültür Yolu Festivali, 5 Nisan’da Adana Portakal Çiçeği Festivali’nin de eklenmesiyle yeni sezonuna başladı. 20 ilde, 8 ay sürecek bu festival dizisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı eliyle sahneye konuyor. Yerel festivallerin de içine dahil edildiği bu organizasyon, ilk bakışta kültür ve sanatın yaygınlaştırılması olarak pazarlanıyor. Ancak bu festivallerin ardında yatan politik anlamı göz ardı etmek, hakikatle bağımızı tümüyle koparmak olur.

AKP bu, festival de yapar, fakiri daha fakir, zengini daha da zengin yapar.

Allan Sekula’nın şu sözlerini hatırlayalım:

“Sanattan hakikati çıkarın, geriye kalan nedir? Üretilen bu sanat eserlerinin insana anlam kattığı söylenebilir mi? Ama ‘sanat ticareti’ne ve o ticaretin sanatçısı başta olmak üzere pazarlamacısı, reklamcısı yani yatırımcılarına para pul şöhret kazandırabilir.”

Sekula’nın işaret ettiği gibi sanatın hakikatten arındırılması, doğrudan sınıfsal bir mesele haline gelir. AKP’nin başlattığı Kültür Yolu projesi de tam olarak bu bağlamda değerlendirilmelidir. 2021 yılında Beyoğlu Kültür Yolu ile başlayan süreç, bugün tüm ülkeye yayılmış durumda. Bu organizasyonlar, görünüşte “kültür ve sanat şöleni” gibi sunulsa da gerçekte bir hegemonya inşasının aracı işlevi görüyor.

Bu yazıyı yazarken tekrar soruyorum: Sanat derneklerinin, “muhalif” belediyelerin ve medyanın bu festivallere katılımı nasıl açıklanabilir?

CHP’li belediyeler, demokratik bir toplum ve özgürlük mücadelesinden söz ederken, aynı zamanda AKP iktidarının düzenlediği Kültür Yolu etkinliklerinde yer alıyor. Bu ironik durum yalnızca yüzeyde bir çelişki değil, daha derin bir yapının dışa vurumudur. Çünkü otoriter/kleptokratik iktidarlar, kendi muhalefetlerini de üretirler. Bu “kontrollü muhalefet”, demokrasi illüzyonunu sürdürmek için kullanılır. Özellikle liberal çevreler bu işlevi üstlenmekte ustadır.

Bir tarafta “tek adam rejimi”, “Saray diktası” diyerek mitingler düzenleyen muhalefet figürleri, diğer taraftan da bu rejimin kültürel vitrininde gönüllü olarak yer alıyor. Adana Portakal Çiçeği Festivali’nin Kültür Yolu’na dahil edilmesi, işte tam da bu çelişkinin somut örneğidir.

Özellikle 19 Mart sonrasını baz aldığımızda; gözaltılara, hapis cezasına maruz kalmış muhalif figürler bu festivallerde boy gösteriyor. Demokrasi için boykot çağrıları yapan sanatçılar aynı sahnede Kültür ve Turizm Bakanlığı logosunun altında performans sergiliyor.

Bu bir bilinçsizlik mi, yoksa bilinçli bir seçimin yumuşatılmış hali mi? “Muhalif” medya kuruluşlarının bu festivallerin haberlerini yaparak reklamlarını yayımlaması nasıl açıklanabilir? Muhalif YouTube kanalı olan ev hapsi almış biri nasıl bu festivale katılımcı olur? Gerçekten bilmiyorlar mı, yoksa artık “muhalefet” de bir vitrin haline mi geldi?

Sanat politiktir diyorsak, sahneye çıkmak da politik bir eylemdir. “Bütçeyi devlet veriyor” diyerek kendimizi aklamaya çalışmak kolaycı bir tavırdır. Aynı mantıkla, devletin adaletsizliğine de sessiz kalabiliriz. Öyleyse bu çifte standardın karşısında durmak gerekiyor.

Ve en temel soruya geliyoruz:

Bu devlet kimin devleti?

Halkın mı, yoksa bir avuç oligarkın partisini devlete dönüştüren iktidarın mı?

Bugün festivallerle, AVM’lerin çatısına taşınan Emek Sineması ile, Gezi direnişinin üstü örtülerek aynı sahnede buluşturulan “muhalif” ve “yandaş” sanatçılarla; kültürün neye hizmet ettiği çok açık. Bu yapıya karşı ses çıkarmayan sanatçılar ve siyasiler, farkında olarak ya da olmayarak bu suça ortak oluyor.

Şu soruları da not edelim.

Boykot çağrısı yapan sanatçılar…

AKP’yi tek adam rejimi ilan eden belediyeler…

Ve sonra aynı sahnede, aynı bakanlığın altında…

Bu nasıl açıklanır?

Muhalefet belediyeleri, sanat kurumları ve sanatçılar bu organizasyona katılıyor. Demokrasi, özgürlük diyen isimler; AKP’nin Kültür Bakanlığının festival logosunun altında sahneye çıkıyor. Bu bir çelişki değil mi?

Kültür Yolu, sadece bir festival değildir. Aynı zamanda bir yol ayrımıdır.

Hangi tarafta durduğumuz, sadece söylemlerimizle değil, sahneye nerede çıktığımızla da belirlenir.

Evrensel'i Takip Et