“Gümrük vergisi” tartışmasının sefaleti

Fotoğraf: AA
Geçen hafta Trump’ın yürürlüğe koyduğu tarifeler (yani gümrük vergileri), ekonomiyi onarılamaz bir krize sürüklemiş göründü ilk başta. Trump Çin hariç tüm “aşırı yüksek” tarifeleri erteleyince piyasalar bir günlüğüne sakinledi, sonra yine düşüşe geçti. Zaten yerinde bıraktığı %10’luk tarifeler dahi “normal” oranların üzerinde. Kriz hala kapıda.
Amerika’daki anaakım tartışma, “Gümrük vergisi ekonomi için iyi midir, kötü müdür” basitliğinden kurtulamıyor. Paul Krugman gibi görece daha nitelikli, yıllar boyunca ekonomik ortodoksinin birçok boyutunu sorgulamış ekonomistler bile, sürüyü takip edip gümrük vergisi karşıtı ezberleri tekrarlıyor.
Oysa mesele, Almanya gibi üretimi merkezde tutmaya çabalayan bir iki ülke dışında, Batı kapitalizminin son kırk-elli yıldır finansallaşmış olması… Üretimi Çin başta olmak üzere doğu ve güneydoğu Asya’ya bırakması… Üretim açığını kapatmak için borca başvurması… Ve artık bu borcun faizinin bile altından kalkamaması… Diplomatik ve askeri yöntemlerle değeri yüksek tutulan doların bu çelişkileri artık kendi başına taşıyamaması.
Biden dahi yavaş yavaş bu durumu düzeltmeye çalışmaya başlamış, ancak uygulamaları tamamen yetersiz kalmıştı. Trump, borç ve borç faizi ile başa çıkabilmek için, Stephen Miran gibi birkaç “şahin” ekonomistin rehberliğine de başvurarak, gümrük vergilerini bir tehdit silahı olarak kullanıyor. Faizi aşağıya çekmeye, böylece borç yükünü hafifletmeye çalışıyor.
Fakat bu planın kör noktası, yapısal krizi sadece derinleştirecek olması. Trump ve çevresindekilerin, “Tarifeler uzun vadede iş yaratacak, göreceksiniz” açıklamalarının dayanağı zayıf. Bunun nedeni, yine yaygın ezberlerin belirttiği gibi, gümrük vergilerinin her durumda kötü olması değil. Asya örneklerinin gösterdiği gibi, gümrük vergileri, başka uygulamalarla birleştirildiğinde, iş ve büyüme yaratabilir. Dolayısıyla başta bu örneklere bakmak gerekiyor.
Asya kaplanları tabir edilen 4-5 ülke, bundan on yıllar önce, gümrük vergileri dahil korumacı uygulamalar sayesinde beklenmedik bir atılım gerçekleştirmişti. Ancak bu sadece vergi gibi “negatif” uygulamalar sayesinde olmadı. Devlet araştırma-geliştirmeyle olsun, başka desteklerle olsun belirli firmaların üretkenliğini arttırdı. Bir o kadar önemlisi, bu firmaları sıkı bir denetim altında tuttu. Korumayı ve desteği, fırsatçı şekilde kısa vadeli “cebini doldurma” hesaplarına tahvil etmelerini engelledi. Çin, bu teknikleri daha da karmaşıklaştırarak ve yaygınlaştırarak, rekabet gücü iyice artan bir kapitalizm kurdu.
Fakat böylesi bir “sanayi politikası”nın başarılı olabilmesi için, teknokratların sermayedarlardan görece özerk olması gerekiyor. Amerika’da bu her zaman zordu, yer yer bu tür politikalar geliştirilmiş olsa bile. (İnternet’in kurulup yayılması, bunun en iyi örneklerinden). Ama son yıllarda devletin iyice bir avuç kapitalistin eline geçmesi, böyle bir disiplini imkânsız kılıyor.
Trump’ın bürokrasiyi tasfiye etmesi, Amerikan aşırı sağının gidenlerin yerine koyacak nitelik ve sayıda bürokrata sahip olmaması da işin cabası.
Trump’ın koalisyonu, diğer devletleri cezalandırma, borç yükünü başkalarına yıkma konusunda kararlılık sahibi bir yığın ismi barındırıyor. Ama bu koalisyonda sermayedarları dizginlemeye kararlı kimse yok. Böyle isimler daha Trump’ın ilk döneminin birinci yılı dolmadan ya tasfiye edildi ya marjinalleştirildi.
Trumpçılar’ın bir “Tarifeler kalıcı,” bir “İstediklerimizi alalım, azaltırız” demesi de uzun vadeli bir kalkınma stratejisinden ziyade, bir korku salma projesine işaret ediyor.
Bir sorun daha var. Miran gibi Trumpçı ekonomistler, temkinli ve ağır ilerleyen bir ticaret savaşı öneriyor. Trump ve çevresindeki oligarkların ise buna sabrı yok. Bir an önce tüm dünyayı yağmalamaya kararlılar. Yani kişisel ve kısa vadeli çıkarlarından dolayı, işlemesi zaten çok düşük ihtimal olan bir plana dahi sadık kalmıyorlar.
Trump böyle devam ederse, Amerikan kapitalizmini batıracak ve Çin kapitalizminin önünü giderek daha da açacak.
Ancak durumu “Asya kapitalizmi için mutlak zafer” olarak yorumlamak da yanlış olur. Kendi iç pazarını kuvvetlendiremeyen, bir dizi alternatif dünya pazarı yaratma çabası da sınırlı kalan Çin kapitalizmi, hala fazlasıyla Batılıların tüketimine bağımlı. Bu yüzden Trump’ın bu dengesiz “ticaret savaşı,” sadece Amerika’yı değil, dünya kapitalizmini de baltalayacağa benziyor.
Bu kıyamet arifesinde ihtiyacımız tarifeler hakkındaki ezberlerin tekrarı değil, bu tarz uygulamalara işçilerin evreninden bakmak.
***
Kısaca da olsa gelişmelerin Türkiye için anlamına bakalım. Bizdeki ana aktörler, neoliberal dönem ilelebet sürecekmiş gibi davranmaya devam ediyor. Hatırlayın, Altılı Masa’nın da onun dışındaki büyük girişimlerin de temel hedeflerinden biri, yabancı sermayeyi çekmek, küresel para akışını arttırmaktı.
Buna tek ciddi istisna Erdoğancıların geçici ve iki-üç yılı kurtarmaya yönelik “heterodoks ekonomi” ve benzeri parlamaları.
Oysa dünya yeni bir döneme giriyor. Yeni ekonomik araçların düşünülmesi elzem.
Elbette hazır bir reçete yok. Geçmişte dünya çapında denenmiş ve tıkanmış (Keynesçilik, ulusal kalkınmacılık, ya da bir dizi bürokratik-sosyalist uygulama gibi) formüllerin birebir tekrarı söz konusu olamaz. Yine de bu deneyimlerin de artısını eksisini çok iyi bilen iktisatçıların da yardımıyla, yeni bir ufkun, yeni bir yönelimin yavaş yavaş kurulması gerekiyor.
Mehmet Şimşek programını alıp, tutarsız ya da kayırmacı, “ahbap-çavuş”çu yanlarından temizleyip, bir de halkçı belediyecilik ve üç beş refah uygulaması katmaktan ibaret planlardan medet ummak, dünyanın geri kalanıyla birlikte uçuruma sürüklenmekten başka bir şey değildir.
Evrensel'i Takip Et