Bu 1 Mayıs’ta birlik zamanı

Fotoğraf: Evrensel
Feodal toplumun içinde kapitalist üretim ilişkilerinin gelişimi, işçi sınıfının doğuşunu beraberinde getirdi. İşçiler başlangıçta rekabet ederek ücretlerini artırmaya çalıştı ancak rekabetin artışı yoksulluğu derinleştirdi. Sanayi Devrimi’yle birlikte kırsaldan kente göç eden işçiler, sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkum edildi. Makineli üretim, toplumsal yaşamı fabrikaların etrafında şekillendirdi. Bu süreçte işçi sınıfı, kendine özgü bir kültür ve sınıf bilinci geliştirdi. Marx ve Engels, işçi sınıfını, yaşamlarını sürdürebilmek için emeklerini satan emekçiler olarak tanımladı.
Sanayi Devrimi’yle birlikte çalışma süreleri uzadı, kadınlar ve çocuklar düşük ücretlerle çalışmaya zorlandı. Çocuklar çok genç yaşta fabrikalarda çalıştırıldı ve bu durum sağlık sorunlarına ve düşük yaşam sürelerine yol açtı. 1 Mayıs, işçilerin sekiz saatlik iş günü talebiyle başlayan mücadelelerinden doğdu. İlk olarak Avustralya’da 1856’da ortaya çıkan bu talep, Avrupa ve ABD’de yankı buldu. 1886’da ABD’deki işçiler, “Sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse” sloganıyla kitlesel grevler düzenledi. Chicago’daki Haymarket olayında, polisle çatışmalar yaşandı ve işçi önderleri idam edildi. Haymarket komplosu, işçi hareketini bastırma girişimiydi.
1 Mayıs, 1889’da İkinci Enternasyonal tarafından İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kabul edildi. 8 saatlik iş günü hakkı, ancak 1917’deki Ekim Devrimi sonrası yasal olarak tanındı. İşçi sınıfı bu hakkın uygulanması için uzun süre mücadele etti. 1 Mayıs, işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesinin ve dayanışmasının önemli bir simgesi haline geldi.
İşçiler baskılara rağmen 1 Mayıslarda eylem yaptı
Türkiye’de 1 Mayıs ilk kez 1905’te İzmir’de kutlandı. 1909’da Selanik ve Üsküp’te düzenlenen kitlesel yürüyüşlerde işçiler ortak talepler dile getirdi. İstanbul’da 1920’de işgal yönetiminin baskısına rağmen işçiler bağımsızlık talebiyle yürüdü. 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu ile gösteriler yasaklandı ve 1935’te 1 Mayıs “bahar ve çiçek bayramı” ilan edildi. 1976’da Taksim’de büyük katılımlı kutlamalar düzenlenirken, 1977’de kanlı 1 Mayıs’ta yaşanan saldırılar 34 işçinin ölümüne yol açtı.
1980 askeri darbesi sonrası 1 Mayıs kutlamaları yasaklandı ancak işçi hareketi baskılara rağmen eylemlerini sürdürdü. 2009’da 1 Mayıs, resmi tatil ilan edildi. Sonraki yıllarda ekonomik ve siyasi krizlerle birlikte 1 Mayıs, İşçi Sınıfının Mücadele ve Dayanışma Günü, önemini korumaya devam etti. Dünya ve Türkiye tarihinde, 1 Mayıs, işçi sınıfının sömürüye karşı birlik ve dayanışmasının en güçlü sembolü olarak varlığını sürdürdü.
2025 1 Mayıs’ına giderken
Türkiye’nin mevcut ekonomik ve toplumsal yapısı, nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçileri ve yoksulları korumak bir yana, sürekli olarak yeni yoksullar üreten karakteriyle dikkat çekiyor. Ücret gelirine bağımlı geniş halk kesimleri, iktidarın sürüklediği ekonomik çöküşün ağır sonuçlarını her geçen yıl daha fazla hissediyor.
1 Mayıs 2025’e, geçmiş yıllardan farklı bir siyasal ve ekonomik atmosferde giriyoruz. Bir yandan hayat pahalılığı ve derinleşen ekonomik sorunlar yaşamı dayanılmaz hale getirirken, diğer yandan iktidarın muhalefete, gençlere ve emek-demokrasi güçlerine yönelik baskıcı uygulamaları belirginleşiyor.
Demokratik hak arayışlarının suç gibi gösterilmeye çalışılması, sendika yöneticilerinin ev hapsi ile cezalandırılması, barışçıl gösterilerin yasaklanması ve hukuksuz tutuklamalar, Türkiye’yi açık bir otoriter rejime doğru sürüklüyor. Toplumsal yaşamın bütün alanları iktidarın baskıcı ve otoriter uygulamaları ile kuşatılırken, halkın insanca yaşam hakkı, çocukların ve gençlerin eğitim hakkı önündeki engeller artıyor.
Ortak 1 Mayıslar için zemin müsait
Ülkedeki tek adam rejimi, halkın iradesini yok sayarak, demokratik hak ve özgürlükleri, emekçilerin kazanımlarını doğrudan hedef alıyor. Bu nedenle 1 Mayıs 2025, iktidarın baskı ve operasyonlarının, kayyım politikalarının, gençlere ve muhalif kesimlere yönelik gözaltı ve tutuklamaların gölgesinde gerçekleşecek.
19 Mart’ta başlayan ve başta seçme ve seçilme hakkı olmak üzere temel demokratik hakları hedef alan operasyonlara karşı, toplumun farklı kesimlerinden -özellikle üniversite öğrencilerinden- 1 Mayıs’a kitlesel katılım bekleniyor. Uzun bir aradan sonra, bu yıl ilk kez işçi sınıfının talepleriyle gençliğin ve toplumun diğer kesimlerinin taleplerinin ortaklaştığı bir 1 Mayıs yaşanabilir.
Yıllardır emekçilerin payını azaltan, yoksuldan alıp zengine veren, ülke kaynaklarını sermayeye aktaran ve esnek, güvencesiz çalışmayı yaygınlaştıran sömürü düzeni, acımasızca işlemeye devam ediyor. Bu nedenle, insanca yaşam ve çalışma koşulları için mücadele eden emekçiler açısından 1 Mayıs 2025’in ayrı bir anlamı var.
Kitlesel ve her yerde...
Bu yıl 1 Mayıs’ın hangi içerikle ve hangi taleplerle kutlanacağı noktasında en büyük sorumluluk, sınıf bilinci taşıyan mücadeleci işçilere, sendikalara ve emek-meslek örgütlerine düşüyor. Düşünceyi ifade, örgütlenme, toplantı ve gösteri hakkı gibi temel hakları yok sayılan; sendikalı olduğu için işten atılan, insanca yaşamak ve çalışmak isteyen tüm emekçiler için bu yılki 1 Mayıs’ın kitlesel ve etkili geçmesi son derece önemli.
1 Mayıs 2025’te üzerinde yükselmesi gereken zemin, tek adam rejiminin siyasal operasyonlarının ve ağır ekonomik sorunların emekçi kitlelerde biriktirdiği öfkenin akacağı kanalların açılmasıdır. Farklı milliyetlerden işçi ve emekçileri, kent ve kır yoksullarını 1 Mayıs alanlarına taşımak ve onları kendi bayrakları altında birleştirmek, 1 Mayıs’ın tarihsel ve güncel anlamına güçlü bir katkı sağlayacaktır.
Son aylarda yaşanan siyasal gelişmeler, tek adam rejiminin baskıları ve ekonomik politikaları karşısında yalnızca ekonomik taleplerle sınırlı bir mücadelenin yetersiz olduğunu açıkça gösteriyor. Bu nedenle, 1 Mayıs’ın ülkenin her yerinde kitlesel ve yaygın biçimde kutlanması, sonrasında yaşanması muhtemel ekonomik ve siyasal saldırılara karşı yürütülecek mücadelenin güçlenmesi açısından ayrı bir önem taşıyor.

Evrensel'i Takip Et