"Hürriyete Doğru"

Fotoğraf: Freepik
Yazmaya koyulurken en zor şey bazı klişelerden kendini kurtaramamak. Mesela içinde soluk alıp verdiğimiz bu topraklarda hep acıdan, sefaletten, gençlere, çocuklara, özellikle de kadınlara yapılan baskı ve şiddetten söz etmek hem bunları yaşayarak gözlemleyen hem de yazıya ya da söze döken insanlara büyük bir ızdırap. Yine hiç bitip tükenmeyen zorlu bir dönemin daha içinde ülkem insanı. Bir yanda hak, hukuk, adalet diye haykıran gençler bir yanda yargının siyasallaşması sonucu cezaevlerini dolduran üniversiteli gençler. İslam dinini kendilerine rehber edinmiş iktidar erkinin de galiba Hz. Ömer’in adaletinden ya hiç haberleri yok ya da çoktandır Hz. Ömer’in adaleti unutuldu gitti… Onlar şimdi kendi yarattıkları suçları yasalaştıran yeni bir adalet(sizliği)in peşindeler. Yalancı tanıklar, gizli tanıklar, iftiralar ve söze gelmesi kolay olmayan ağır baskılar… Bütün bunlara ek olarak ülkenin yeni belası troller.
Bütün bunlar sadece içimizdeki adaletin kanayan yüzü. Bir de emperyalizmin dünyayı kendilerince yeniden biçimlendirmeye çalışan ve kendilerini yeni savaş tanrıları zanneden liderleri türedi. ABD’de Trump, Rusya’da Putin, Macaristan’da Orbán bir de bunların peşine takılmış bir yığın diktatör bozuntusu gezegenimizi cehenneme çevirdiler. İnsanların eşitliğini, özgürlüğünü, şarkılarını, neşelerini yok ettiler. Bir yandan Filistin, İsrail’in işgali altında inlerken Batılı güçlerin yanı sıra bazı İslam ülkelerinin de İsrail’e destek vermeleri ise inanılmaz geliyor insana. Ne var ki gerçekler ortada. Binlerce bebek, kadın, çocuk ölürken dünya bu acıyı görmüyor, hissetmiyor bile.
Kendi ülkemize dönersek bireyin temel hak ve özgürlüklerinin bile askıda olduğu bir düzende adaletten, özgürlükten, eşitlikten söz etmenin ne denli gereksiz olduğu ortada. İnsana, canlıların yaşamına saygı gösterilmeyen bir ortamda genci, yaşlısıyla toplum yıllar sonra yeniden hak ve özgürlük arama peşinde ne tuhaf! Hâlâ Türkiye siyasi tarihini bilmeyen, okumayan, ön yargılı kafaların dini alet ederek, halkları kandırarak sömürmeye çalışmaları bir başka vicdansızlık. Şimdilerde kendi yarattıkları suçlarla insanları yargılayan garip bir adalet düzeni içinde kıvranıp duruyor insanlığımız. Mabetler yükseliyor ülkenin dört bir yanında. Sonuç mu? Elbette bu böyle gitmeyecek. Özgürlüğümüzü, bütün kurum ve kurallarıyla işleyecek bir parlamenter rejimi, düşünceyi ifade özgürlüğünün prangalarından kurtulduğu ve halkın bilgi edinme hakkı olan basın özgürlüğünün yeşerdiği bir ortama eninde sonunda ulaşacağız. Biz görmesek de çocuklarımız, torunlarımız bunu görecek. Bu mücadeleyi kazanırken biz de içindeydik diyecekler belki de.
Yazıyı unutulmaz şairlerimizden Orhan Veli’nin bir şiiriyle bitirelim:
“Hürriyete Doğru”
Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin;
Gideceksin iri pınarların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul.
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden,
Bir kıyamet kopacak ufuklarda.
Deniz kızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?
Heeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.
Evrensel'i Takip Et