Küresel hegemonya mücadelesinde ticaretin silahları

İngiltere’nin, 1651 yılında, Hollanda’nın ticari nüfuzunu kırmak ve ticaret yollarını İngiltere merkezli hale getirip, gümrük vergilerinin sadece İngiltere tarafından tahsil edilmesi amacıyla ilan ettiği “Navigation Act” deniz savaşlarına neden oldu. Greenwich Kraliyet Müzesinde yer alan bu tablo, 1667’deki ikinci deniz savaşından bir enstantaneyi resmediyor. | Görsel: “Attack on the Medway” (Medway'e Saldırı), Pieter Cornelisz van Soest, 1667.
Tarih boyunca ticaret ve özellikle de deniz yolları üzerindeki hâkimiyet, büyük güçlerin küresel düzen içindeki yerini belirleyen ana unsurlardan olmuştur. On yedinci yüzyılda İngiltere ile Hollanda arasında yaşanan deniz savaşları mesela. Bu savaşlar nasıl dönemin ticaret yolları üzerindeki hegemonya mücadelesine işaret ediyorsa, günümüzde Amerika ile Çin arasında Güney Çin Denizi, Panama Kanalı ve stratejik ticaret bölgeleri etrafında yaşanan gerilim de benzer bir hegemonik rekabetin ifadesidir. Bu iki tarihi moment aslında bize küresel kapitalist sistemin farklı aşamalarında, hegemonya kurma ve koruma çabalarının benzer yapılar sergilediğini gösteriyor.
On yedinci yüzyılda Hollanda, Avrupa ve sömürgeler arasındaki deniz taşımacılığını büyük oranda kontrol ediyordu. İngiltere, 1651’deki “Navigation Acts” ile bu tekeli kırmak için sert bir adım attı. İngiltere, Hollanda'nın Avrupa-Asya-Amerika üçgenindeki ticari hâkimiyetini kırmak için, kendi limanlarına ve kolonilerine giden Hollanda gemilerini yasaklamış, İngiliz sömürgeleriyle yapılan ticaretin yalnızca İngiliz gemileriyle yapılmasını zorunlu hale getirmiş ve deniz yolları ve liman kontrolünü artırarak Hollandalı tüccarları saf dışı bırakmak için önlemler almış oldu.
Bu düzenlemeler neredeyse kaçınılmaz bir şekilde savaşı beraberinde getirdi. Yaşanan bir dizi deniz savaşında Hollanda, zaman zaman askeri üstünlük sağlasa da özellikle İngiltere'nin korumacı ticaret politikaları ve yükselen deniz gücü karşısında ticaret yolları üzerindeki mutlak hâkimiyetini kaybedecekti. Hollanda’nın ekonomik gücü azalmaya başlarken, İngiltere sömürgecilik anlamında daha agresif politikalara yönelecek, küresel ticarette de egemen hale gelecekti.
Bu süreç kapitalizmin şafağında devletler arası hegemonya mücadelesinin nasıl askeri çatışmaya dönüştüğünün bir örneğini bize sunmaktadır. Süreç günümüzle benzer unsurlar taşımaktadır. Birkaç noktaya değinelim.
Deniz yolları üzerindeki kontrol mücadelesi, hegemonya kurma sürecinde askeri güç kadar lojistik ve altyapının da belirleyici olduğunu ortaya koyuyor. Yollar üzerindeki kontrol, ticaret akışına müdahale etme ve diğer ülkeleri dışlama kapasitesi yaratması açısından önemli. Bu durum İngiltere Hollanda arasındaki savaşın doğrudan nedenleri arasındadır. Günümüzde ise özellikle Çin, Kuşak Yol projesi ile deniz yolları dahil olmak üzere küresel ticarete yeni bir yol çizmeye çalışırken, Amerika bu süreci kendi hegemonyası için bir tehdit olarak algılayarak Güney Çin Denizi’ndeki deniz gücü, bölgesel ittifaklar ve diplomatik baskılarla karşılık vermeye çalışıyor.
Diğer yandan gümrük vergileri de böylesi dönemlerin askeri ya da diplomatik araçlarına eşlik eden iktisadi savaş enstrümanları olarak görünüyor. 1651’de Navigation Act ile birlikte ticaret yolları İngiltere merkezli hale getirilerek, gümrük vergilerinin sadece İngiltere tarafından tahsil edilmesi sağlanırken, günümüzde yap boz tahtasına dönen ve şimdilik %145’lere çıkartılan gümrük vergileri hegemonya mücadelesinin bir diğer aracı olarak karşımıza çıkıyor.
Döneminin en gelişmiş ticaret donanmasına sahip olan Hollanda limanlar ve sömürgelerle büyük bir lojistik ağ kurmuştu. Bugün Çin de “yapay adalar”, “deniz üsleri”, “liman yatırımları” (örneğin Sri Lanka’daki Hambantota veya Panama'daki liman yatırımları) ile benzer bir strateji izliyor. Panama’daki yatırımlar ise bugün sürtüşmenin kıvılcımlarının görülebileceği büyük bir tartışmanın konusu. Bugün Atlas Okyanusu'nu Pasifik Okyanusu'na bağlayan Panama Kanal’ı, Amerika ve Çin arasında ciddi bir gerilim noktası haline geldi. Panama Kanalı’nı Çin etkisinden korumak için Trump “kanalı geri almaktan” bahsederken, geçtiğimiz günlerde Panama ile bir dizi anlaşma yapıldı. Trump temelde anlaşmanın amacını Çin’i dışlamak olarak nitelendirdi. Bir diğer gelişme Hong Kong’lu şirket CK Hutchison’ın, Panama'dakiler de dahil olmak üzere 43 limanı kapsayan bir işletmeyi, büyük bir Amerikan şirketi olan BlackRock liderliğindeki bir gruba 19 milyar dolara satmayı kabul etmesi oldu. Ancak Çin buna sert bir tepki gösterdi. Çin Hükümeti bu durumun ülkeyi önemli nakliye rotaları üzerinde ihtiyaç duyduğu etkiden mahrum bırakacağını ifade etti. Hükümet tarafından Trump yönetiminin Amerikan limanlarına Çin yapımı gemilerle gelen mallara gümrük vergilerini yükseltme tehdidi öne sürülerek, Çin'in Panama Kanalı'nda varlığını sürdürmesi gerektiği vurgulandı. Açıklamalarda Kanal, Çin'in Latin Amerika ve Karayipler ile ticaretinin temel rotası olarak tanımlandı. Eğer anlaşma tamamlanırsa- ki şu anda belirsizliğini koruyor- Çin'in o bölgedeki nakliyesi ve ticareti kaçınılmaz olarak Amerika’ya tabi olacaktır. Bir yönüyle ve bir ölçüde yeni Navigation Act.
Sonuç olarak on yedinci yüzyılda, Hollanda hegemon bir güçken, İngiltere onun yerini almaya adaydı. Ticarete dair yeni düzenlemelere dayalı olarak ortaya çıkan savaşlar, bu hegemonik geçişin ekonomik ve askeri çatışmalarla nasıl gerçekleştiğini gösterdi. Yirmi birinci yüzyılda ise, Amerika küresel sistemin tepesindeyken, Çin onun yerini almaya aday alternatif yapılar (Kuşak Yol Projesi, nüfuz alanları, bölgesel ticaret anlaşmaları vb.) geliştiriyor. Amerika’nın temel derdi ise bunu engellemek. Ticaret yolları bu bağlamda özellikle önemli görünüyor.
Hegemonik geçiş süreçlerinin sistemde ekonomik, askeri ve ideolojik gerilimler doğurduğu bilinmektedir. Bu süreçler ise genellikle “serbestlik” ile değil, kuralları bir kenara bırakılmış rekabet anlayışı ve korumacılıkla işler. Geçiş süreci hegemon devletin gücünü tahkim ettiği bir süreçle son bulabilirken, yeni bir hegemon devletin ortaya çıkması ya da bir tür pat durumu ile büyük güçler arasında yeni bir denge ile de sonuçlanabilir. Ancak her üç durumda şüphesiz etkileri farklı olsa da verili olan uluslararası sistemde önemli değişimlerin yaşanması kaçınılmazdır.
Evrensel'i Takip Et