19 Nisan 2025

Büyük

Fotoğraf: Burcu Yıldırım / Evrensel

DİĞER YAZILARI

23 Nisan’a beş kala, kulaklarımızdan silinmeyecek bir cümle duyduk:

“14 yaşındaki çocuklar fabrikalarda ölecek kadar büyükse, öğretmenlerinin hakkını arayacak kadar da büyüktür.”

Bir devlet, çocuklarını yaşatamıyorsa ne için vardır onu sorgulayalım.

Tutsaklık tehdidi altında, ölümle kol kola, her geçen gün daha yoksul, daha yoksun ve içimiz alev alev yaşamak mıdır bunun adı onu sorgulayalım.

Belirsizlik, plansızlık, riskler içinde hayalsiz ve hayatsız kalarak bir güne kaç çile sığar biz onu sorgulayalım.

Biz bu hınçla nasıl yaşarız onu sorgulayalım. 

Bizim devletten beklentimiz neydi, insanca bir yaşam neydi, bu çocukların hiç görmediği, yaşamadığı hayat neye benzer, huzur nedir biz biraz onu konuşalım.

Bize çarpan tırların, çakarlı araçların, cebimizden çalınanların bini bir para olmuşken, hepimizin arzuladığı o sırtımıza battaniye elimize sıcak kahve verip “geçti” dedikleri an neye benzer biraz da onu konuşalım.

Seçimlerden sonra koalisyon kurabilmesini, başbakanın kurduğu kabine ve bütçe ile güvenoyu alması gerekmesini konuşalım. Böylece Diyanete ayrılan bütçe, Teknoloji ya da Tarım Bakanlığından fazla olursa güvenoyu alamadığından hükümet kurulamayacağını… Her kurumun Sayıştay raporundan çekineceği, Anayasa Mahkemesi üyelerinin mesleki geçmişlerinin pırıl pırıl olduğu ve adalete olan bağlılıklarından sual olunmadığı, hakim ve savcılık sınavlarının liyakate dayalı olduğu ve bir hakimin korkulu rüyasının “reddihakim” talebi olacağı, Yüksek Seçim Kurulunun bir güvence olabildiği bir ülkeden bahsedelim mesela.

El artıralım; toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak amacı ile doğum izni artık 15 ay, bunun ilk 6 ayı anneye ait ve maaşı kesintisiz yatırılıyor. Geriye kalan 9 ayı anne ve baba -ikisinden biri yüzde 30’un altına düşmemek kaydı ile- paylaşıyor. Bu süreçte doğum izni ödemesi maaşın yüzde 60’ı. Babalar böylece bebeğe bakım vererek bağ oluşturup ev işlerinde “yardımcı” olmaktan çıkıp gerçek bir iş bölümü ile tanışıyor. Kadın da istihdamdan düşmemiş oluyor.

15. ay sonunda, her mahallede yer alan ücretsiz devlet kreşine çocuklar güvenle teslim ediliyor.

Eğitim böylece yuva döneminden başlayarak eşit ve ücretsiz hale getirilmiş oluyor. Böylece bir üst nesil de ikinci baharını özgürce yaşayabiliyor, toruna bakım verme mesaisi kalmıyor. Aile yapısı sevgiye dayalı kuruluyor, sıralı bakım verme sorumluluğu ve bağımlı ilişkiler yükünden kurtuluyor.

Dini eğitim veren okullar ancak ilgili bölgedeki kayıt garantisi veren veli talebine göre Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde, müfredatı birebir uygulamak kaydı ile açılabiliyor. Din dersi hangi inanca ait olursa olsun haftada ek iki saati geçmeyecek şekilde verilebiliyor. Bu hak tüm inançlar için ayrım gözetmeden aynı şekilde uygulanıyor.

Devlet üniversitelerinden en az 40 tanesi dünyanın en iyi 500 okulu listesine giriyor. YÖK kaldırılmış, özgür ve özerk üniversiteler birliğinde her üniversite seçilmiş rektörü ile temsil ediliyor. Devletin üniversitelere tahsis edeceği ARGE bütçesi gibi kalemlerin pazarlığı bu birlik tarafından yapılıyor. 

Başvuru yeterliliğini tamamlayan tüm öğrencilere yurt hakkına ilaveten, mezun olduktan 3 sene sonra başlamak üzere eşit taksitlerle 10 yıl geri ödemeli dört senelik burs tanımlanıyor. 

Her bölüm için üstün yetenek gösteren öğrencilerin QS sıralamasında ilk üçte yer alan her bölüme kabul aldıkları sürece devlet bursu ile eğitimlerine destek olunuyor. Buradaki ilk koşul, mezuniyet sonrası okudukları süre kadar zamanı Türkiye’de çalışarak geçirmeleri.

Asgari ücret ancak işçinin sektördeki ilk iki senesi için kabul ediliyor. Sonrası kıdeme ve performansa bağlı oranda artıyor. 

Asgari ücret hesaplama sepetinde, çekirdek aile kabul edilen üç kişilik hanenin aylık tiyatro, konser, restoran harcamaları da dahil. Buna ilaveten senelik gelir üzerinden en az iki hafta olmak üzere aile tatil maliyeti de hesaplanıyor.

Emekli maaşı son beş yılın prim ödemesi yapılan tutarın yüzde 60’ının altına düşemez deniliyor. Emekliliğe yaşa değil doldurulan prim gün sayısına göre hak kazanılıyor. 

Devlet kurum ve kuruluşlarında yaş haddinden zorunlu emeklilik yaşı 70. Bu yaş üzeri kişiler için, çalışmaya devam etme arzuları olması durumunda, ilgili meslek odaları onayı ile ombudsman titri ile danışmanlık hakkı sağlanıyor. 

Her meslek odası ve sendikanın kendi üyeleri için uygun ücretli tatil kampı açma hakkı var. Bu oluşumlar devlet denetimine ve teşvike tabi.

Şimdi ezberinden yabancı yatırımcı ve sıcak döviz girişi lafları eksik olmayanlar soracaktır: Hangi kaynakla?

Tam bağımsız bir ülke, olası pandemi, savaş gibi uluslararası krizlerde kendi kendine yetebilecek kaynağa sahip ve burnumuzun dibindeki iklim krizi ve kıtlık tehlikesine karşı çoktan harekete geçmiş olmalı. Dolayısıyla, susuz tarım gibi alanlara teşvik verilir, kentlerdeki yığılmayı azaltıp ülkenin her yerini daha yaşanır kılmak ve tarım arazilerinin korunması, işletilmesi amacıyla gençler ziraat fakültelerine, tarım ve hayvancılık eğitimine yönlendirilir. Üniversitelere hazine arazilerinden verimli arsalar tesis edilerek araştırma ve geliştirme çalışmalarının önü açılır. Enerji alanında çalışmalar yapılarak fosil yakıttan çıkma hedefi konulur. Hızla ağaçlandırma çalışmaları yapılacağı için ormancılık fakülteleri de oldukça rağbet görür olur.

Sayıştay ve MASAK el birliği ile usulsüz ranta açılan, Kamu İhale Yasası’na aykırı işlemle yapılan, sit alanlarına kondurulmuş tüm turizm, üretim vb. tesisler hakkında dosya hazırlar. Meclis kararı ile kamulaştırma yasası çıkarılır. Devlet eliyle üretime dönülür.

Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet Malzeme Ofisi el birliği ile çalışır. Böylece bankamatik memurları yerini istihdam artışı ile liyakatli memurlara bırakır. İşsizlik sorunu bir nebze çözülür.

Teknoloji Bakanlığı ülkeye lisans geliri kazandıracak çalışmalar için akademi ile iş birliği geliştirir.

Sağlık, tüm yurttaşlar için ücretsiz ve yaygın bir hizmet haline getirilirken, sağlık yatırımları bakanlık bütçesinden yeterli desteği alır ve kanser, aşı, SMA, fizik tedavi gibi alanlarda da devlet hastaneleri aracılığıyla döviz getirisi sağlanır. Sağlık turizmimiz saç ekimi ötesine geçtiğinde ülkenin imajı da olumlu etkilenir.

Ayrıca kültürel değerlerin korunması bakanlık görevidir. Talep var diye arzın ülke kültürüne aykırı hale gelmesinin önüne geçilir. Önemli olan yurttaşın günlük yaşamının refah içinde ve alışkanlıklarına uygun halde devamıdır. Böylece kendi kendimizi para için asimile ve dejenere etme rezaleti son bulur.

Rüşvet, usulsüzlük, şiddet, kara para aklama, torpil, kamu kaynakları israfı, kamu sağlığına karşı işlenen suçlara dayalı duruşmalar halka açık olarak gerçekleştirilir. Toplumun belli bir kesimini ilgilendiren, kamuya mal olmuş kişilere ait duruşmalar devlet kanalından şeffaf olarak yayımlanır.

Böyle şeyler olursa ne olur?

Biz sabahları güzel uyanırız. Islık çalarak giyinirken bir yandan kendimize radyodan müzik açarız. Güvenceli işimize ayaklarımızı sürümeden gider, ay sonu maaşımızla faturalarımızı öder sonrasında birikimlerimizi nasıl değerlendireceğimizi planlarız. İş çıkışı en ekonomik olanını aramak ya da boykot listesinde olup olmadığını kontrol etmek yerine, ürünlerini sevdiğimiz ya da evimize en yakın esnaftan alışverişimizi yaparız. Alırken içlerindeki maddeleri tek tek kontrol etmek zorunda kalmaz, zaten bakanlık tarafından kontrol edilip satışına onay verildiğini bilmenin rahatlığını yaşarız. Ürünlerin fiyatı tahmin edilebilirdir ve rekabet yasası uyarınca denetimdedir. Dolayısıyla iki ayrı yer arasında yüzde 50-100 fiyat fark etmeyeceğini biliriz.

Bazen akşam serininde çıkar uzun bir yürüyüş yaparız. Ülke güvenli olduğu için gecelerin karanlığından korkmayız. Teşvik aldığı için özel tiyatrolar bile çok maliyetli değildir, şehir-devlet-özel tiyatrolarda dilediğimiz oyunları izler, kampüslerdeki, büyük yeşil alanlardaki kalabalık festivallerle hafta sonlarımızı keyifle geçirebiliriz. Pasaportumuz değerlendiği, kurlar düzeldiği için hafta sonu uçağa atlayıp yakın şehirleri gezebilir ya da yıllık izinlerimizde kıtalar arası seyahat edebiliriz. Bunu yapabilmek için onurumuzdan, gururumuzdan taviz verip birilerine yandaşlık etmemiz ya da nereden geldiği belli olmayan bir parayla zengin olmamız gerekmez. Çalışıyoruzdur ve emeğimizin karşılığı bize seyahat özgürlüğü sunuyordur. 

Her genç bilir ki okul bittikten en geç birkaç ay sonra işbaşı yapacak, ikinci sene arabasını beşinci seneden sonra evini alacaktır.

Bundan sonra edinilecek mülkler ek vergiye tabii tutulacağı için artık yatırımı gayrimenkule değil, deneyime yapacaktır. Eğer yoğun çalışıyorsa bazı hayalleri için yalnızca 5 bin prim günü beklemesi yeterli olacaktır.

Biz dini bayramların hepsini hep birlikte bir kültürel öge olarak kutlar oluruz ve hiçbirini öyle dokuz günlere çıkaracak kadar abartmayız. 

Akşam haberlerini izlerken kendimizi müstehzi değil içten gülerken bulduğumuz haberler de olur. Sürekli bir vicdan yarasıyla gezmediğimiz için iki kaşımızın arasındaki çizgiler rahatlar, korku ikliminden çıktığımız için duruşumuz dikleşir, gerektiği gibi değil içimizden geldiği gibi giyinir, millet aç aç diye bir gündemimiz kalmadığı için lokmalarımızın tadına varabiliriz.

Kayıplarımızın hesabı sorulduğu için yasımızı gerçekten tutabilir, diğer evrelerini de aşıp sonunda önümüze bakabiliriz.

Çok mu ütopik? Buna yaklaşmış bir cumhuriyeti kıyısından tecrübe etme şansımız olmuştu.

İlkinde savaştan çıkmıştık, ülke yüzünü bir aydınlanma hareketine dönmüştü.

Yaşadığımız da bir nevi hayatta kalma savaşı sayılır, 14’ünde çocukları, 70’inde işçileri, gencecik kadınları hayatta tutamadığımız düşünülünce. 

Kurtuluş Savaşı’nda cephede ölen asker sayısı 9 bin 167 diyor kaynaklar.

AKP döneminde ölen işçi sayısı 30 binlerde.

Büyük düşünmek unutturuldu bize, öğretilmiş çaresizliğe kapıldık.

Ancak bu hınçla yaşamak zor, hayal kurmaktan da zor.

Büyük düşünelim...

On dörtlüklerimiz bile her şey için yeterince büyük artık.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Dört yılda 750 bin yeni çocuk işçi

Dört yılda 750 bin yeni çocuk işçi

Bizzat Erdoğan’ın, pandemiyi ‘üretim ve lojistik üssü olma fırsatı’ olarak işaret ettiği 2020’den bu yana ucuz emek eksenli dönüşümün çarpıcı sonuçları ortaya çıkıyor. ‘Üretim, ihracat’ gibi sloganlarla pazarlanan dönüşüm, çocuk emeğini de başta sanayi olmak üzere sermayenin hizmetine sundu. Bu dört yılda 750 bin çocuk daha resmi rakamlara işçi olarak geçti.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Gençlerin sokak eylemlerine atıfta bulunan Bahçeli, "Öğrencinin yeri okuldu, sınıftır, kütüphanedir" dedi.

Evrensel'i Takip Et