21 Nisan 2025

İstanbul’a ihanetten hainliğe dönüşen proje

Dönemin başbakanı (şimdi Cumhurbaşkanı) R. Tayyip Erdoğan’ın, 27. Nisan 2011’de “en büyük hayalim” diyerek duyurduğu Kanal İstanbul projesi aradan geçen 14 yıla rağmen güncelliğini koruyor. 40 km uzunluğunda 150 metre genişliğinde, 25 metre derinliğinde yapılması planlanan Kanal İstanbul projesine gerekçe olarak İstanbul Boğazı’nın içinden geçen petrol tankerlerin yaratacağı tehlikelere karşı bir önlem amacı açıklanmıştı. Hiçbir mantıklı gerekçesi olmayan bu proje iktidarın en büyük rant projelerinden biriydi. Zaman zaman gündem dışı kalmış olmasına rağmen proje kapsamındaki bazı köprü ayakları, kültür varlığı yapılarla ilgili ihale ve uygulamaların da yapıldığı dönemlerden sonra İstanbul’da belediye başkanlığı seçimlerini kazanan Ekrem İmamoğlu’nun aralık 2029’da yaptığı açıklamalar ile yeni boyut kazanmıştı. İmamoğlu, “İstanbul’a ihanet projesidir” diyerek, “Bu ucube proje ile, ülkenin deprem riski en yüksek bölgesine 8 milyon insan hapsolmuş olacak, bu proje bittiğinde İstanbul’da bitmiş olacak” demişti ve İBB’nin bölgede yapılması planlanan konut projeleri için imar plan değişikliğine ve çevre düzeni planı değişikliklerine açtığı dava ile, planlar 2024 yılında iptal edilmişti.

Konuyu tekrar gündeme taşıyan gelişmeler de İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından Silivri’deki cezaevinden Sazlıdere bölgesinde başlanan inşaatlara ilişkin yaptığı açıklamalar olmuştu.  

Önce Ömerli şimdi Sazlıdere Havzası yok ediliyor

Bu projenin ilk açıklanmasından sonra konuyla ilişkili akademik ve toplumsal muhalefet oluşmuş, birçok bilim insanı farklı disiplinlerde konu ile ilgili rapor, yazıları ve açıklamaları ile tepkilerini dile getirmişti. Çevresel tehditler içindeki en önemli konu da İstanbul’un su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajının tamamen atıl kalması, yanında Terkos Gölü’nün de bu projeden çok kötü şekilde etkilenecek olmasıydı. İstanbul’un gelecekteki su sorunu, ciddi bir tehdit olarak ortada iken, çözüm için Düzce Melen Çayı’ndan pompalanan suyun depolanması, İstanbul’a aktarılması söz konusuydu. Buradan önce Darlık Barajına oradan da Ömerli Gölü’ne ulaştırılan su ile İstanbul’un içme suyunun yüzde 50’si sağlanıyordu.

Kanal İstanbul projesi batı yakasındaki su rezerv ve kaynaklarını yok edecek bir proje olarak uygulanmaya başlandı. Son alınan bilgiler çerçevesinde Sazlıdere Baraj Havzası’na başlanmış olan 24 bin konutluk proje ile ilgili Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamalarda, “Yapılan çalışmaların Kanal İstanbul projesi kapsamında olmadığı, TOKİ’nin Sazlıdere yakınlarında sosyal konut projesi inşa ettiği, bu inşaatların 250 bin sosyal konut kapsamında başlatıldığı” ifade edildi. Bu açıklamalara rağmen bölgedeki yapılaşma İstanbul’un batı yakasındaki su kaynaklarını yok edecek şekilde devam ederken, 21 milyonluk kentin yüzde 50 su kaynağını sağlayan Ömerli Havzası’nda da iki büyük proje buradaki su kaynakları için çok ciddi tehdit oluşturmakta.

Tuzla Biyoteknoloji OSB 1. etap 1/1000 ve 1/5000 planları yapılmakta. Su toplama havzası ve 1. derece deprem bölgesinde olan yerde yapılacak olan bu proje yer altı su kaynaklarını da çok olumsuz bir şekilde etkileyecektir. Bu tehdit projenin dışında Pendik Harmandere’de 7 milyon 880 bin 495 metrekarelik, Ömerli Gölü koruma alanlarını da içine alan yerde ticaret ve konut lejantı ile tanımlı yerde imara açılmaktadır.

Türkiye’nin ekonomik yapısıyla altından kalkılamaz

Bu iki proje için de mimarlar odasının açtığı iptal davaları sürerken, Tuzla OSB’ye ait proje alanı içinde kamulaştırmaların yapıldığı ve planlama süreçlerine de başlandığı görülmüştür. Bütün bu olumsuz gelişmeler İstanbul’un geleceğini tehdit ederken, Kanal İstanbul için projelenen alandaki yerleşimlere proje kapsamında 1.5 milyon (Uygulamalarda bu sayının 3 milyonu bulacağı tahmin edilmektedir) yeni yerleşimin olacağı, İstanbul’un yoğunluk ve trafik yükünün de çözümsüz olacağı da aşikar. Bölgenin 1. derece deprem bölgesi içinde olması ve bu projenin de zemini olumsuz etkileyip deprem riskini arttıracağı belirtilmektedir. Karadeniz ve Marmara’yı birbirine bağlayacak olan bu kanalın, Marmara Denizi’ndeki ekosistemde geri dönüşü mümkün olmayan tahribatlara da yol açacağı uzmanlarca raporlanıp açıklanmıştır. Proje kapsamında Arnavutköy Dursunbey Mahallesi’nde 12 bin 585 konut, 450 ticari alanın planlanması yapılmış ve bu projeye de ÇED gerekli değildir kararı verilmiştir. Proje kapsamında kuzey ormanları, meralar, tarım alanları, tüm hassas ekosistemler yok olacaktır. Proje maliyetinin 75 milyar doları aşacağı kanal, Türkiye’nin mevcut ekonomik yapısına bakıldığında asla altından kalkamayacağı bir projedir. Uygulanması ekonomiye de çok darbe vuracaktır. Projeye ait planlar açılan davalar ile iptal edilmiş olmasına rağmen iktidarın bu konudaki ısrarı tüm bu gerçeklere rağmen nedendir?

Ülke her yönü ile tam bir travma yaşarken, alanlarda milyonlarca insan iktidara karşı tepkilerini dile getirirken, gerek dış politikalar gerekse içerideki son gelişmeler bu proje yanlısı iktidarın, ömrünün bu projeyi uygulamasına asla yetmeyeceğini bilmesine rağmen, bu ısrar nedendir? Bu proje ihanetin de ötesinde hainliktir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

TÜPRAŞ’ta öfke büyüyor

TÜPRAŞ’ta öfke büyüyor

Erdoğan-Şimşek programını arkasına alan Koç Holdingin TÜPRAŞ’ta düşük zam dayatması işçilerin öfkesini büyüttü. Yüzde 28 zammı kabul etmeyen işçiler, 4 rafineride eylem yaparak ücretlerdeki erimenin karşılanmasını istedi. 1 Mayıs’ı toplu sözleşme mücadelesiyle karşılayan işçiler, etkili eylem kararları alınmasını istiyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Aile Bakanlığı, “aile yılı” kapsamında düşük gelirli ve üç çocuklu ailelere TOGG için uzun vadeli finansman sağlayacağını duyurdu

Evrensel'i Takip Et